bugün

1950li yıllarda iki toplumbilimci merrill m. flood ve melvin dresher tarafından hazırlanan dilemma, aslen bir bulmaca şeklinde sunulur. bulmacayı çözmeden önce olay neymiş ne değilmiş bir görelim:

farz edin ki totaliter rejimle yönetilen bir toplumda yaşıyorsunuz. ve bir gün tüm şaşkınlığınız içerisinde tutuklanıyorsunuz. sebep olarak da smith adı verilen bir adamla devleti bölme planları yaptığınız gösteriliyor. tabi böyle bir şey yok, smith'i tanımıyorsunuz bile. lakin sorgu esnasında çok acı bir şekilde anlıyorsunuz ki adamların derdi gerçeği bulmak değil. ilgilendikleri tek şey "birini mahkum etmek".
ve akabinde aşağıdaki seçenekler sunuluyor size:

1. eğer smith itiraf etmez ama siz ederseniz ve onun aleyhinde konuşursanız özgür bırakılacaksınız. bu esnada smith, anlaşmaya yanaşmayan kişi ise 10 yıl hapis cezasına çarptırılacak.

2. eğer smith itiraf eder fakat siz etmezseniz durum tam tersi yaşanır. siz 10 yıl yerken smith özgür kalır.

3. oldu da her ikiniz itiraf ettiniz; 5er yıl cezaya çarptırılırsınız.

4. yok, ikiniz de sessiz kalmayı tercih ettiniz; 1 yıl içeride kalır sonrasında özgürlüğünüze kavuşursunuz.

son olarak, size sunulan teklifin aynısının smith'e de sunulduğu söyleniyor. fakat sizin smith ile iletişim kurma şansınız yok. ayrı hücrelerde kalıyorsunuz. ve smith'in ne yapacağı hakkında en ufak bir fikriniz bile yok.

şimdi, tek derdiniz, hapiste geçireceğiniz zamanı hangi şekilde en aza indirebilirsiniz sorusunu cevaplamak. itiraf etmek ya da etmemek. problemin amacını daha iyi kavramak için onur, şeref, delikanlılık, insan hakları vs. gibi konuları unutun. çünkü sorun bunlarla ilgili değil. aynı zamanda smith'e yardım etmeyi de aklınızdan geçirmeyin. problem, sizin için en iyi olanın açık ve net bir biçimde ortaya konulmasında...

soru: en kısa sürede bu delikten nasıl çıkarım? itiraf ederek mi, etmeyerek mi?

ilk bakışta, problem sanki smith2in cevabı bilinmeden çözülemeyecekmiş gibi duruyor. lakin bu tam bir yanılsama oyunu. probelmin çok açık bir çözümü var: smith naparsa yapsın, itiraf etmelisin. bu çözüm, aşağıdaki şekilde haklılığını kazanıyor:

1. smith ya itiraf edecek ya etmeyecek.
2. diyelim ki itiraf etti. o zaman, sen de itiraf et ve 5 yıl hapis yat. aksi taktirde, 10 yıl yatmak zorunda kalacaksın. bu yüzden senin için en iyisi itiraf etmek.
3. diğer yandan, diyelim ki smith itiraf falan etmedi. o zaman da itiraf etmek yine senin hayrına. zira direk özgürlüğüne kavuşacaksın. itiraf etmez ve sessiz kalırsan da 1 yıl yiyeceksin (smith gibi)
4. velhasılı kelam, itiraf etmen en iyisi. yani smith naparsa yapsın hapisten en kısa sürede çıkmanın yolu konuşmaktan geçiyor.

buraya kadar her şey güzel. lakin işin içinde bir hinlik var. smith'e de aynı teklifin sunulduğunu hatırlayalım. eh o da öküz değildir, bizim hesapladığımız şekilde kendisi için en iyi olanı o da düşünecektir ve itiraf etmeye gidecektir.
böylece, hem sizin hem de smith'in itirafı durumunda her ikiniz de 5er yıl yiyeceksiniz. lakin tam aksini yapmış olsaydınız, yani her ikiniz de sessiz kalsaydınız 1er yıl ile kurtulacaktınız.
işin hinliği de burada yatıyor işte. rasyonel yollarla izlenen çıkarlar sonunda her iki taraf da hüsrana uğruyor. dilemmayı dilemma yapan şey de buradan çıkıyor.
Sonradan Smith'le tutuklu adam arasında geçen dialog:

- Ben senin bunu düşüneceğini düşünmüştüm.
+ ben de senin bunu düşüneceğimi düşüneceğini düşünmüştüm.

Sonra ikisi de 5 yıl yerler.
paşa paşa yatarım ama çıkınca o Smithi bulur hayatını sikerim.