bugün

yeni bir yazar. hoşgelmiş.
roma tarihinde bir mühim mevki.
m.ö. 49 senesinde caesar'ın mutlak iktidarı eline geçirmesi ile civitas idaresi fiilen sona ermiş ve imparatorluk doğmuştur, denebilir. fakat principatus dediğimiz ilk imparatorluğun, itibari olarak augustus ile, ve m.ö. 27 senesinde başladığı kabul edilir, ki bu doğrudur. caesar, eski idarenin iade edilebilmesi için öldürülmüştü. gerçi bu gaye gerçekleşmemişti, fakat caesar'ın mutlak idaresini istemeyenler, onun hayatına suikast ederek muvaffak olabilecek kadar kuvvetli idiler. baş kaldırma hareketinin elebaşılığını yapan brutus ve cassius, alelade birer anaşist değil, muayyen bir fikir cereyanının mumessilleri idiler. caesar'ı öldürenlerin bizzat kendi arkadaşları ve yakınları olması da bu fikri teyit eder. halbuki augustus, bu neviden bir muameleye maruz kalmadı ve kalamazdı: onun aleyhine yapıldığı söylenen bir suikast, teşebbüs halinden ileri gidememişti. gerçi, caesar'la augustus arasında geçen müddet zarfında rejime müteallik yeni bir şey yapılmamıştı, fakat yirmi sene bütün bir nesildir ve anlaşılıyor ki, yeni gelen nesil, yirmi sene süren dahili mücadelenin sonunda, evvelkinden farklı bir fikir cereyanına bağlı olarak yetişmişti. fiiliyatı caesar tahakkük ettirmişse de, zihniyetlerin o yolda olgunlaşması için o kadar bir müddete daha ihtiyaç vardı. bu müddetin sonunda işin başında kim varsa, yeni rejime ismini o verecekti; bu adam, caesar'ın çapı ile ölçülemeyecek bir nisbette olmakla beraber, yine de büyük bir devlet adamı olan, augustus oldu.

şu halde, m.ö. 27 senesinden itibaren başlayan devir roma imparatorluğu devridir. ikiye ayrılan bu imparatorluğun birinci kısmı, m.s. 284 senesine kadar süren "ilk imparatorluk" veya "principatus devri" ismini alır.

bazı müellifler bu tarihi m.s. 235 bırakırlar. bunun sebebi şudur ki, 235 senesinden sonra geçen 50 senelik müddet, roma tarihinin en karanlık zamanıdır. bu sırada cereyan etmiş ve iyi bilinmeyen hadiseler dominatus devrini hazırlamışlardı. binaenaleyh, o 50 seneyi, principatus devrinin sonu saymak gibi, dominatus devrinin başı addetmek de mümkündür.

üç asır süren bu devrin bilhassa ilk iki asrı, siyasi bakımdan roma'nın en muhteşem zamanıdır. büyük ve kanlı mücadelelerle elde edilmiş olan imparatorluğun bütün dünya üzerinde semerelerini verdiği bu devirde, uzun bir sulh ve sukunet anı vardır. pax romana denen bu senelerde, roma müesseseleri, kendi içlerinde kökleşmiş, helen kültürünü de benimsemek suretiyle bütün dünyaya yayılmıştır. bilhassa ikinci asrın büyük imparatorları, traianus, hadrianus, marcus aurelius gibi şahsiyetler, roma medeniyetini, bugünkü medeniyetin yemelini işgal eden aleme müşterek bir medeniyet haline getirdiler.

roma - hellen medeniyetinin bugünkü ehemmiyeti, zamanımızdaki avrupa medeniyetinin temeli olmasındandır. yoksa aynı devirlerde, evvelinde ve sonrasında, başka medeniyetler de, tabiatı ile mevcuttu. ancak, devamlılığı ile bugünkü avrupa'ya intikal eden, roma - helen dünyasının tefekkür, sanat, hukuk ve devlet fikirlerinden doğan medeniyettir.

fakat her büyüklüğün bir çöküşü vardır. m.s. üçüncü asırda, gerek dış istilaların, gerekse iç gerilemenin tesirleri ile başlayan çok büyük içtimai karışıklıklar, bu parlak devrin de sona ermesine ve ikinci veya son imparatorluk (dominatus) denen yeni bir devrin doğmasına sebebiyet verdiler.

augustus imparatorluğunun doğuşu ve vasıfları

caesar'ın ölümünden sonra (m.ö. 44) , yirmi sene kadar müddetle, yeniden karışıklıklar hüküm sürdü. ilk anda caesar'ı öldürenlerin tarafı muvaffak olacakmış gibi göründü ise de, bu vaziyet kısa sürdü.

caesar'ın yeğeni, evlatlığı ve mirasçısı, caius octavius, o zaman on dokuz yaşında idi. caesar'ın ölümü ile, onun vasiyetnamesini curia'lar meclisinde tasdik ettirerek hukuken halefliğini ve caius iulius caesar octavianus adını aldı. m.ö. 43 senesinde, çok genç ve başka magistralık yapmamış olduğu halde, istisnai bir surette consul seçildi. ilk fırsatta, caesar'ın taraftarı olup, onun orduları sayesinde vaziyete hakim olan, zamanın iki mühim şahsiyeti, marcus antonius ve lepidus ile birleşerek ikinci triumvirliği kurdu. daha ziyade orduların zoru ile kurulan bu idare, bir plebiscitum (lex titia) ile beş sene için kanunlaştırıldı ve m.ö. 38 senesinde, beş sene daha uzatıldı. bu triumviri, fiili bir idare olan caesar - pompeius - crassus 'un birinci triumviri'sinden, kanuni olması itibarı ile, ayrılır. evvelki devlet adamları, şahsi bir anlaşma neticesinde bir araya gelmiş oldukları halde, bu defaki, fevkalade, fakat hukuki bir irade tarzı idi; diğer magistralıklar ortadan kaldırılmamıştır, lakin hakikatte devletin hakimi bu üç kişi idi. (tresviri reipublicae constituendae)

triumviri 'nin uzatılmış olduğu senelerde lepidus ihraç edilmiş, octavianus ise arkadaşını mağlup ederek, tek başına kalmıştı. buna rağmen octavianus, fevkalade hükümet idaresini lağvetmedi; triumviri 'nin bütün salahiyetlerini kendi üzerinde topladı: m.ö. 32 senesinde, kendisine sadakatı tazammun eden bir yeminle, italya ve eyaletler üzerinde, kargaşalık zamanlarına (tumultus, -us [m]) mahsus istisnai ve mutlak bir iktidarı, kendisine tevcih ettirdi.

bu sıfat kendisine, selefi caesar'dan intikal etmekte ve kat'i şekilde belirli bir muhtevası da bulunmamakta idi. imperator, imperium'u kullanan demektir. imperium salahiyetinin en görünür tarafı ise, ordu kumandanlığı olduğundan bu da, "kumandan" gibi bir sözdü. öteden beri, bir muharebeden muzaffer olarak dönen kumandana bu ünvan verilirdi. ancak caesar, imperator ünvanını, harp bittikten sonra, barış esnasında da muhafaza etmiş ve m.ö. 46 senesinde, bütün hayatı boyunca imperatorluğu, bir şeref payesi olarak, kendisine tevcih ettirmişti.

octavianus'un bu jesti ona büyük bir şöhret temin etti ve bu andan itibaren kendisine augustus (büyük) ünvanı verildi.

octavianus augustus'un bundan sonra işgal ettiği makam, daima başka birisiyle paylaştığı ve m.ö. 23 senesine kadar elinde bulundurduğu, consul'luk oldu. ancak aynı 27 senesi içinde, evvela bir senatus kararı, sonra da, bir lex vasıtası ile populus, kendisine, orduya yalnız başına kumanda etmek ve içinde ordu bulunan eyaletleri idare etmek yetkisini tanıyan on senelik fevkalade bir iktidar verdi. içinde ordu bulunan eyaletler onun vekilleri, yani bir nevi adımları vasıtası ile idare edilebilecekti. bu suretle ilk defa olarak, imperator'a ait eyaletlerle, senatus'a ait eyaletler tefriki doğdu ve kaldı: ordusu olan eyaletler imperator'a, ordusu olmayan eyaletler ise senatus'a aitti. ayrıca augustus, amme işlerini ve senatus'un uhdesindeki maliyeye müteallik idareyi de kontrol edebilecekti.

şu halde, yanında ikinci bir consul bulunmakla beraber, augustus'un durumu onunkinden farklı bir hale gelmişti; çünkü, bir taraftan alelade bir consul'ün salahiyetlerini haiz olduktan başka, diğer taraftan, fevkalade salahiyetlerle, daima vazifede kalmakta idi.

gerçi m.ö. 27 senesinden itibaren devletin idaresinde yapılan değişiklik, sanki eski cumhuriyet idaresi mekanizmasının yeniden ihdası gibi görünür; augustus'un ifadesi bu merkezde olduğu gibi, bazı modern müellifler de bunu böyle kabul ederler; fakat aslında bu vaziyet, consul'lerden birisinin diğerinden farklı olması hasebiyle, sadece zahiridir.

nihayet m.ö. 23 senesinde, idareyi istisnailikten tamamen çıkaran daha kat'i değişiklikler oldu. o sene augustus, consul'luğu terk ederek, hayatı boyunca muhafaza etmek üzere tribunum potestas'ını ve roma şehri içinde de terk etmediği bir proconsul'luk imperium'unu aldı. ayrıca, consul olmadığı halde, tekliflerini senatus'a getirebilecekti. bu salahiyetlerine dayanarak, gerek magistralara ve gerekse senatus'a karşı intercessio'sunu ileri sürerek her icraatı durdurabilir, buna karşılık kendisine karşı intercessio hakkı kullanılamazdı; zira fiilen tribunus olmayıp, tribunus'lugun yalnız potestas'ına sahip bulunmakta idi. bu sayede daima istediği gibi hareket edebilmek serbestisini bulabiliyordu. icabında, imperium proconsulare maius ile, ordu kumandanlığı da elinde idi. bütün bu salahiyetlerini ifade etmek üzere kendisine sadece princeps ismi veriliyordu.

demek ki augustus'un kurmuş olduğu idarede vaziyet şudur: cumhuriyet devrinin teşkilatı baki kalmıştır, fakat bu teşkilatın üstünde, hudutsuz salahiyetlerle mücehhez yeni bir organ vardır ve buna princeps denmektedir. bu yeni salahiyetlerini, şeklen halk meclislerinden ve senatus'tan almakla olduğuna göre, buna bir magistralık demek mümkündür. fakat cumhuriyet magistralarından farklı olarak, tribunus olmadan onun potestas'ını, proconsul olmadan imperium proconsulare'yi haiz olduktan başka, icabında, dictator olmadan, onun salahiyetini de kullanabilir. hatta imperium proconsulare'sini yalnız eyaletlerde değil, italya yarımadası dahil, bütün devlet içinde yürütebilmektedir. şu halde bu yeni organın ihdası ile, hakikatte ve bizzat augustus'un da söylediğinin aksine cumhuriyet idaresi yeniden ihdas edilmiş değildi.

principatus teşkilatını bildiren kaynaklar arasında en mühimi monumentum ancyranum (ankara abidesi) ismi altında anılan ve bizzat augustus'un ağzından kendi icraatını anlatan abidedir. (res gestae divi augusti) kendi yaptığı işleri, hayatının son senelerinde, augustus bizzat hikaye ederek taş üzerine kazılmasını ve kabrine konmasını istemişti. bu arzusu, sonraki imparator tiberius tarafından yerine getirilmiş ve metnin kopya ve tercümeleri imparatorluğun her yerine gönderilmişti. yunanca ve latince metinleri ihtiva eden suretlerden bir tanesi, yunanca metin hemen hemen tam olarak, latincesi de oldukça iyi muhafaza edilmiş bir şekilde, ankara'da bulunmuştur. aynı metnin başka bir parçası da antakya'da ele geçmiştir. augustus orada, cumhuriyet idaresini yeniden ihdas etmek istediğini açıkça söylemektedir. fakat hadiseler, onun, büyük bir ihtimalle samimi olan bu arzusuna rağmen, cumhuriyet devri rejiminden ayrılmak zaruretini doğurmuştur.

(devami altta)
augustus'tan itibaren üç asır kadar süren bu idareye büyük tarihçi mommsen'in bir tabiri ile diarchia (ikili idare) ismi verilmiştir. iki kudretten birisi imperator, diğeri senatus'tur. zira augustus, senatus'un itibarını düşürmek istememişti. fakat bu ikilik daha ziyade nazari ve zahiri kalmaktadır. senatus kararlarının (senatusconsultum'lar) kanun mahiyet ve kuvvetinde olduklarına bakılırsa, belki hususi hukuk sahasında daha doğru olan bu tabir, amme hukuku sahasında ve siyasette doğru değildir, çünkü senatus hiç bir zaman imparator'a tahakküm edememiş veya eşit olamamıştır.

evvelce de söylediğimiz, eyaletlerin ikiye bölünüp, bir kısmının imperator'a, bir kısmının senatus'a ait olması, ikiliğin başlıca tezahürüdür. buna bağlı olarak, iki tane devlet hazinesi vardı. fakat fiiliyatta imperator, ordusu olmayan senatus eyaletleri üzerinde de imperium'unu icra edebilmekte ve oralardaki valileri de, kontrolünde bulundurmakta idi.

hakikatte bu, başından itibaren monarşik bir idaredir. ancak ilk devirlerinde imparatorluk salahiyeti, adeta, cumhuriyet devrinden kalma magistralıklar ve teşeküller üzerinde aşılanmış bir iktidar mahiyetinde idi ve principatus dediğimiz, asıl bu devirdir. sonraki zamanlarda ise artık, cumhuriyet teşkilatı fikirlerinden de tamamen müstakil, monarşik bir idare vardır ki, burada, imparatorun kudreti hakiki ve tam manasıyla gittikçe artarak, mutlak imparatorluk dediğimiz dominatus devrini meydana getirdi.

http://www.latince.net/principatus_devri.html