bugün
- düşün ki o bunu okuyor16
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz23
- iğrenç bir his tarif et32
- sözlük kızlarının saç rengi18
- anın görüntüsü9
- icardi190510
- galatasaray12
- bülent uygun10
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi12
- hakim ziyech11
- 5 mayıs 2024 galatasaray sivasspor maçı17
- hayvancılık destekleneceğine neden ithalat10
- eksi ruyaları sözlük heyetinden istemek21
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek41
- eksi ruyalar ile yakaladığımız müthiş uyum21
- 170 iq üstü sözlük yazarları veritabanı18
- şöyle hanım hanımcık öğretmen bir kız bulamamak17
- sözlük yazarlarına gelen son mesaj14
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren kadın10
- bir türlü ısınmayan ayaklar9
- en yaşlı özelliğiniz14
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks22
- insanlar melek mi şeytan mı10
- budweiser14
- kızların tipe bakmadığı gerçeği29
- bir kadın nasıl tavlanır19
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız15
- hemşire kızlar nasıl oluyor27
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi10
- içip içip entry girmek8
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır10
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
hoş gelmemiş feyk yazar.
filmi var kaçmalı olan. iyi filmdir umarınm izleyip gelmiştir.
edit : imla
edit : imla
öyle güzel bir defter bulmuş ki aylar önce.
açmış sayfaları tek tek, okunacak sayfa aramış.
yok, bulamamış. o güzelim defterin tüm sayfaları bomboş.
boş sayfalar bile o kadar etkileyici ki, bakmış durmuş saatlerce.
sayfalar birbirinin aynı aslında ama o her sayfada farklı bir şey görür olmuş. her sayfaya saatlerce bakmış, anlam aramış.
aslında sayfaların boş olduğunu biliyor ancak inandırmak istiyor kendini her sayfada başka şeyler olacağına.
defteri iyice sahiplenmiş.
bu defter benim demiş.
sonra karar vermiş. defterin sayfalarını kendi doldurmak istemiş. her boş sayfada kendi gördüklerini yazmaya başlamış, yazdıkça öyle mutlu olmuş ki; tam o yazdığı anlardaki küçük mutlulukları hiçbir şeye değişemez olmuş, deftersiz yapamayacağını anlamış o anlarda.
ancak öyle bir deftermiş ki bu; yazılanlar nasıl bir kalemle yazıldıysa ertesi gün defterden akıp, yok oluyormuş. yani yazılan sayfa tekrar bomboş bir sayfa haline geliyormuş.
sorunun kalemde olduğunu düşünmüş haliyle. defterin neden boş kalmak isteyeceğini hiç düşünmemiş, zaten de kabullenmemiş böyle bir şeyi.
o defter onunmuş, boş kalmamalıymış. zira her baktığında sanki bir şeyler görüyor gibiymiş ve inanıyormuş bu gördüklerine. başkalarının göremediği, görse de onun kadar güzel şeyler göremeyeceğini biliyormuş. tüm kalbiyle biliyormuş bunu...
kalemi değiştirmiş. sonra yazmaya başlamış tekrar. yine umutla, yine sevgiyle, yine ne gördüyse onu, yine içini dökmüş, yine bağlamış kendini deftere. yazdıkça yazmış, durduramamış kendini.
derken; sayfalarca yazdıktan sonra yine baktığında, yazılanların sanki cıvık bir mürekkeple yazılmış gibi tekrar defterin kenarından aktığını görmüş.
anlamış ki sorun kalemde değil. olay defterde gizli...
ama canına tak etmiş artık, hep aynı, defteri atmış bir kenara... zaman geçmiş... sonra bir gün... sonra iki gün... sonra üç gün...
dayanamamış, açmış defteri tekrar. yine bomboş sayfalar. yine aynı mutluluk, yine defterin büyüsüne kapılıp yazma isteği, yine umut, yine sevgi.
bu sefer biraz daha temkinli davranıp, sadece bir iki satır yazmış, akmış gitmiş yazılanlar.
akıp gideceğini biliyor, ancak yine yazıyormuş.
mutluluk... sonra acı...
sevgi... sonra acı...
bağlanma... sonra acı...
defteri bırakıp gitmeyi çok istemiş, öyle çok istemiş ki, ne bir kitap okumuş o sıra, ne de başka bir yere yazı yazmış.
ama defteri başkasının bulabilme ihtimali ve başkasının o deftere yazdıklarının uçup gitmemesi, eğer uçup gitmezse başkasının yazdıkları; bunu da görme ihtimali mahvetmiş onu.
bir yandan da başkasının öyle bir deftere onun kadar güzel şeyler yazamayacağını biliyor, sanki deftere layık olan kişiyi bir tek kendi gibi görüyor, işte tam burada kendini hiç düşünmüyor, defteri yücelttikçe, kendini acizleştiriyormuş.
sırf başkaları yüzünden defteri asla bırakamamış.
hep baş ucunda tutmuş, bir umutla yazmış, sonra bir daha yazmış, sonra bir daha... belki bu sefer demiş, belki bu sefer silinmemiştir...
silinmiş... hem de hiç yazılmamış gibi...
bazen sayfalarca yazmaya devam etmiş, kendini avutmak için de bir yöntem bulmuş, yazdıktan sonra eski sayfalara asla bakmamış.
işte! şimdi olmuş! öyle güzel hismiş ki bu, yine eskisi gibi hissetmek. ama yine saflığına denk gelip düşünmeden hareket ettiğini ancak defter bittiğinde anlamış.
nasıl mı?
defter bittiğinde hissettikleri; katlanarak büyümüş umut, sevgi ve "acaba bu kadar büyük uğraştan sonra da silindi mi ki" korkusuymuş. bu duygular onun içini kemirmiş, onu mahvetmiş, artık yazacak yeri de kalmadığından, kocaman bir umutla ilk sayfayı açmış... ilk günkü kadar boş... ikinci sayfa... birinci sayfanın aynısı... her sayfa bomboş...
boş sayfalarda gördükleri ise aynı güzellikte, aynı çekicilikte sanki onunla dalga geçercesine gözükmeye devam etmiş.
merak, umut ve sevgi onu hep yaralamış.
defteri bir eliyle ne zaman fırlatıp atsa, hemen diğer eliyle kimse kapmasın diye tutmaya başlamış.
kısır bir döngüdeymiş artık.
ne yapacağını bilemez halde, aynı şeyleri değişik yollarla yapmaya, yazmaya, üzülmeye devam etmiş.
kan nasıl bedende dolaşırsa, duygularda bedenin şeklini almış ruhta aynen öyle gezinir.
sanki mürekkep kullanıyor da, o mürekkep de bu duygularmış gibi, ruhundan çıkıp deftere yansıyor, sonra defterden akıp gidiyor.
yani ruhunu boş yere yoruyordu bir nevi.
ne gerekti ki.
çok denedi bırakmayı, yapamadı.
defter, açıkça ona "sana kim bana güven dedi ki" diyordu. o ise bunu bildiği halde deftere güveniyordu. güvenmese de görmezden gelmeye çalışıyordu.
defter, onun hayatında bu kadar önemli olup, ona her seferinde "yalan" söyleyendi. belki de şöyle diyordu: "bana yalanları yaz, belki silinmez."
ama o asla yapmadı.
her seferinde doğruları yazdı deftere.
her seferinde defterin yalanlarını gördü.
her seferinde deftere asla güvenemeyeceğini öğrendi.
ama bırakamadı yine...
defterde asla kalıcı olmayacak sözler için hayatında daha önce kurmadığı güzellikte cümleler kurarak, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
defterin asla onun olmayacağını bildiği halde, onunmuş gibi davranarak ve böyle isteyerek, defteri sahiplenerek, onun o boş sayfalarına saatlerce bakarak, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
aslında yapması gereken daha önemli işleri boş verip sırf defteri istediği için, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
gitmesi gereken yerleri erteleyerek, sırf deftere biraz daha yazıp mutlu olabilmek için, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
dün olduğu gibi bugün de, pişman olmasına rağmen, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
yarın da, pişman olacağını bilmesine rağmen, boş yere, bir sürü zaman kaybedecek.
tanım: defter konusunda aciz, şanssız, kırgın ama aptal bir adam.
açmış sayfaları tek tek, okunacak sayfa aramış.
yok, bulamamış. o güzelim defterin tüm sayfaları bomboş.
boş sayfalar bile o kadar etkileyici ki, bakmış durmuş saatlerce.
sayfalar birbirinin aynı aslında ama o her sayfada farklı bir şey görür olmuş. her sayfaya saatlerce bakmış, anlam aramış.
aslında sayfaların boş olduğunu biliyor ancak inandırmak istiyor kendini her sayfada başka şeyler olacağına.
defteri iyice sahiplenmiş.
bu defter benim demiş.
sonra karar vermiş. defterin sayfalarını kendi doldurmak istemiş. her boş sayfada kendi gördüklerini yazmaya başlamış, yazdıkça öyle mutlu olmuş ki; tam o yazdığı anlardaki küçük mutlulukları hiçbir şeye değişemez olmuş, deftersiz yapamayacağını anlamış o anlarda.
ancak öyle bir deftermiş ki bu; yazılanlar nasıl bir kalemle yazıldıysa ertesi gün defterden akıp, yok oluyormuş. yani yazılan sayfa tekrar bomboş bir sayfa haline geliyormuş.
sorunun kalemde olduğunu düşünmüş haliyle. defterin neden boş kalmak isteyeceğini hiç düşünmemiş, zaten de kabullenmemiş böyle bir şeyi.
o defter onunmuş, boş kalmamalıymış. zira her baktığında sanki bir şeyler görüyor gibiymiş ve inanıyormuş bu gördüklerine. başkalarının göremediği, görse de onun kadar güzel şeyler göremeyeceğini biliyormuş. tüm kalbiyle biliyormuş bunu...
kalemi değiştirmiş. sonra yazmaya başlamış tekrar. yine umutla, yine sevgiyle, yine ne gördüyse onu, yine içini dökmüş, yine bağlamış kendini deftere. yazdıkça yazmış, durduramamış kendini.
derken; sayfalarca yazdıktan sonra yine baktığında, yazılanların sanki cıvık bir mürekkeple yazılmış gibi tekrar defterin kenarından aktığını görmüş.
anlamış ki sorun kalemde değil. olay defterde gizli...
ama canına tak etmiş artık, hep aynı, defteri atmış bir kenara... zaman geçmiş... sonra bir gün... sonra iki gün... sonra üç gün...
dayanamamış, açmış defteri tekrar. yine bomboş sayfalar. yine aynı mutluluk, yine defterin büyüsüne kapılıp yazma isteği, yine umut, yine sevgi.
bu sefer biraz daha temkinli davranıp, sadece bir iki satır yazmış, akmış gitmiş yazılanlar.
akıp gideceğini biliyor, ancak yine yazıyormuş.
mutluluk... sonra acı...
sevgi... sonra acı...
bağlanma... sonra acı...
defteri bırakıp gitmeyi çok istemiş, öyle çok istemiş ki, ne bir kitap okumuş o sıra, ne de başka bir yere yazı yazmış.
ama defteri başkasının bulabilme ihtimali ve başkasının o deftere yazdıklarının uçup gitmemesi, eğer uçup gitmezse başkasının yazdıkları; bunu da görme ihtimali mahvetmiş onu.
bir yandan da başkasının öyle bir deftere onun kadar güzel şeyler yazamayacağını biliyor, sanki deftere layık olan kişiyi bir tek kendi gibi görüyor, işte tam burada kendini hiç düşünmüyor, defteri yücelttikçe, kendini acizleştiriyormuş.
sırf başkaları yüzünden defteri asla bırakamamış.
hep baş ucunda tutmuş, bir umutla yazmış, sonra bir daha yazmış, sonra bir daha... belki bu sefer demiş, belki bu sefer silinmemiştir...
silinmiş... hem de hiç yazılmamış gibi...
bazen sayfalarca yazmaya devam etmiş, kendini avutmak için de bir yöntem bulmuş, yazdıktan sonra eski sayfalara asla bakmamış.
işte! şimdi olmuş! öyle güzel hismiş ki bu, yine eskisi gibi hissetmek. ama yine saflığına denk gelip düşünmeden hareket ettiğini ancak defter bittiğinde anlamış.
nasıl mı?
defter bittiğinde hissettikleri; katlanarak büyümüş umut, sevgi ve "acaba bu kadar büyük uğraştan sonra da silindi mi ki" korkusuymuş. bu duygular onun içini kemirmiş, onu mahvetmiş, artık yazacak yeri de kalmadığından, kocaman bir umutla ilk sayfayı açmış... ilk günkü kadar boş... ikinci sayfa... birinci sayfanın aynısı... her sayfa bomboş...
boş sayfalarda gördükleri ise aynı güzellikte, aynı çekicilikte sanki onunla dalga geçercesine gözükmeye devam etmiş.
merak, umut ve sevgi onu hep yaralamış.
defteri bir eliyle ne zaman fırlatıp atsa, hemen diğer eliyle kimse kapmasın diye tutmaya başlamış.
kısır bir döngüdeymiş artık.
ne yapacağını bilemez halde, aynı şeyleri değişik yollarla yapmaya, yazmaya, üzülmeye devam etmiş.
kan nasıl bedende dolaşırsa, duygularda bedenin şeklini almış ruhta aynen öyle gezinir.
sanki mürekkep kullanıyor da, o mürekkep de bu duygularmış gibi, ruhundan çıkıp deftere yansıyor, sonra defterden akıp gidiyor.
yani ruhunu boş yere yoruyordu bir nevi.
ne gerekti ki.
çok denedi bırakmayı, yapamadı.
defter, açıkça ona "sana kim bana güven dedi ki" diyordu. o ise bunu bildiği halde deftere güveniyordu. güvenmese de görmezden gelmeye çalışıyordu.
defter, onun hayatında bu kadar önemli olup, ona her seferinde "yalan" söyleyendi. belki de şöyle diyordu: "bana yalanları yaz, belki silinmez."
ama o asla yapmadı.
her seferinde doğruları yazdı deftere.
her seferinde defterin yalanlarını gördü.
her seferinde deftere asla güvenemeyeceğini öğrendi.
ama bırakamadı yine...
defterde asla kalıcı olmayacak sözler için hayatında daha önce kurmadığı güzellikte cümleler kurarak, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
defterin asla onun olmayacağını bildiği halde, onunmuş gibi davranarak ve böyle isteyerek, defteri sahiplenerek, onun o boş sayfalarına saatlerce bakarak, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
aslında yapması gereken daha önemli işleri boş verip sırf defteri istediği için, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
gitmesi gereken yerleri erteleyerek, sırf deftere biraz daha yazıp mutlu olabilmek için, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
dün olduğu gibi bugün de, pişman olmasına rağmen, boş yere, bir sürü zaman kaybetti.
yarın da, pişman olacağını bilmesine rağmen, boş yere, bir sürü zaman kaybedecek.
tanım: defter konusunda aciz, şanssız, kırgın ama aptal bir adam.
artık varlığını bildiğimiz yazar.
tanımadığı sözlük kızlarını koruyan yazar. before after olayı yaşaması muhtemel.
inci sözlükte takılırsa daha değerli olacak user. sen yanlış yere gelmişsin kardeş.
(#25055307) zekice tespit yapmış yazar.
kendi nick altına yazmış yazar. başlığın başına kalacağını düşündüğüm yazardır.
v yakalı giyiyolar diye sakaryalı kızlara defile ye mi çıkıyosunuz gavatlar demiş yazar.
salak mısın rol mu yapıyon lan doğru söyle? hahah.
salak mısın rol mu yapıyon lan doğru söyle? hahah.
güncel Önemli Başlıklar