bugün
- erkeklerin çoğunun yalnız olması15
- gideon reid morgan jj38
- yazarlardan akıl almak19
- magnum un 2 tl olduğu yıllar18
- bamya seven insan20
- memati192323
- manyak olmaya karar verdim12
- memati1923'ün gelişiyle başlayan süreç14
- yetkili yapsanız da yeter9
- gideon reid morgan jj silik yesin kampanyası14
- tayyip erdoğan gazilik ünvanını nereden aldı12
- arap milliyetçiliği21
- siradansiradisibiri12
- yazarlarin orgazm olurken kurduklari cumleler11
- özge özacar'ın memeleri8
- dünyanın en güzel kızlarının olduğu ülkeler17
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak8
- travesti ile evlenmenin avantajları10
- ayet ile hadis çelişirse hadisten hüküm alırım14
- anın görüntüsü13
- jose mourinho39
- artık kadınlardan uzak duruyorum11
- hiç kavga oluyormu sözlükte8
- türk kızlarının türk erkeklerinden nefret etmesi15
- aydinoglu bombala25
- sözlük yazarlarının kaç flörtü var11
- kel kadın olmaması9
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması36
- true'ya vurmak isteyen sözlük erkekleri tam liste8
- dinsiz kitapsız kafir ve küresel ıkınma ilişkisi8
- dolar neden düşmüyor avradnı sikiyim8
- insanlara nasıl faydalı olurum8
- 12 haziran 2024 istanbul sıcağı13
- eşcinsel bir erkeğe küresel'in fotosunu göstermek16
- neden fenerbahçeliyim8
- yeşil pasaportlu koca arayan hanım abla16
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz16
- hakemlerle şampiyon olmak12
- sözlük erkeklerinin fotoları başlığına bakan erkek8
- kuresele yavsayan gotler tam liste24
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması11
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması15
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan8
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak8
- ağzı göt gibi kokan erkek8
jest ve mimiklerle sergilenen sözsüz oyun.
Samipaşazade Sezai nin yazmış olduğu ilk öykülerimizden birisidir.
sami paşazade sezai 'nin pandomimci pascal 'ın dramını anlattığı hikâyesidir. bu hikayede hafif bir notre dame 'ın kamburu etkisi vardır.
türkçede var olmayan sözcüktür.
(bkz: pandomim)
(bkz: pandomim)
sami paşazade sezai'nin bir hikayesidir. sakat bir pandomimacı olan paskal'ın içine düştüğü aşkı ve hazin sonunu anlatır. hikayenin sonunda paskal'ın ölümünde bile herkesi güldürdüğünden bahsedilir. hikayede fransız izleri çok belirgindir.
sami paşazade sezai'nin yazdığı bir öyküdür. hüzün doludur. hikaye şöyledir;
Samipaşazade Sezai - PANDOMiMA
Haseki taraflarında bir çıkmaz sokağın içinde yalnız tavan üç odalı bir ev, bir mezar gibi, sükunet-i ebediyye ile muhat idi. Bir hal-i nisyan ve metrukiyette bulunuyordu. Atışından kopan bir tahta, damdan uçan bir kiremit, duvarlarından yuvarlanan bir taş senelerce düştüğü yerde kalır.
Arasıra çirkin, ihtiyar bir Rum karısı cadılara mahsus dehşet ve sükunetle- dışarı çıkarak malzeme-i beytiyyesini iştira ve tedarikle alelacele eve girip kaybolurdu. Evin küçük bahçesinde duvara yakın bir büyük ağaç, temmuzun o ateşli güneşi istanbulun bu cihetlerini takatsiz bir hararet içinde bıraktığı zaman yapraklarının arasına gizlenmiş serin bir rüzgar neşretmeğe başlayarak o evin, o mahallenin bir büyük yeşil yelpazesi gibi havayı tecdid ve tehziz ederdi...
Yazın bir Cuma günü, öğle üzeri, bu evden, koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam, kapısını itina ve dikkatle kapadıktan sonra yoluna devam etmeye başladı. Arkadan bakılınca omuzlarıyla belinin genişliği bir derecede bulunacak kadar şişman olan otuz üç yaşındaki bu adamın enli, fakat pek kısa bacakları üzerindeki yükü istediği tarafa götürmekte pek müştülat çektiği görülüyordu... Bu uzak mahallelerin tenha sokaklarında mütefekkir, mahzun bir surette yoluna devam eden bu adam, halkı güldürmek için gidiyordu... ince tahtalarla inşa edilmiş ve yıkılmamak için etrafına destekler vurulmuş bir binanın önüne geldi. Bu binanın kapısının üzerinde beyaz kağıda büyük siyah yazıyla şu levha talik edilmişti:
Meşhur Paskalın pandomiması. Burada her Cuma ve Pazar günleri meşhur Paskal enva-ı türlü hünerler ve gülünçlü icra-yı biyyat eder. Rağbetli müşterilerinin teşvikatlarını kazanan Paskal her hafta yeni oyunlar sahne-i temaşaya vazedecektir! Paskal, kendisiydi. Tiyatrosunun kapısından girip bohçasını açarak, hiç değişmeyen, beyaz külahını giydikten ve tekmil yüzünü unlara, kurbağa bakışlı siyah gözlerinin alt kısımlarını kırmızıya boyadıktan bir saat sonra idi ki ;boş zihinlerle gailesi gönüllerden çıkıp yükselen- kahkaha sedaları ve alkış avazeleri arasında icra-yı lu-biyyat ediyordu.
Oyunda bir kadına aşıklık vazifesini icra eden Paskalın, ilan-ı muhabbet için dilini çıkarması ve şükrane-i iltifat olmak üzere taklak kılması oradaki halkı çok güldürüyordu. Tiyatronun bezden tavanını başının üstünde tutan ortadaki müteharrik direğe arkasını dayayarak ağzındaki sigara ile oyunu temaşa eden bir seyirci:
Paskalın dilini çıkarması yok mu? insan buna gülmekten bayılır! diyordu.
Zaten bunu orada küçük iskemlelerin üzerine oturanların ekserisi tasdik etmişti.
Oyuncuların yanındaki locada, o masum, o tıflane gülüşleri alam-ı hayata teselliler veren genç kızlardan biri kemal-i neşe ile kanatlarını sallayarak uçuşan kuşlar gibi, o küçücük pembe dudaklarının üzerinde nurani bir tebessüm olduğu halde, ellerini birbirine çırparak Paskalı alkışlıyordu. Eftalya ismindeki, yirmi yaşında, bu genç kız, ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya geliyordu.
Validesi:
Kızım burada çok mu eğleniyorsun?
Diye sorduğu vakit, kerimesi: Paskalı bundan evvel ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de hal ü tavrı, bir kere görüp de pek hoşuna giden bir maymunu andırdığını söylerdi! ...
O gün ise beyaz ketenler, sihri tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında, takdir-i istihza-amizine bir delil olmak üzere, locadan çiçek atıyordu. Attığı bu çiçekler, Paskalın yüzüne göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alınacak yerinden vurulmuş bir yırtıcı hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
Bir iki dakika sonra tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hala güldürdüğü adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu. Bu zavallı Paskal o güzel Eftalyayı seviyordu, bu nakıs vücut, o kemal-i hilkate aşık olmuştu!
Fakat gönlünün en gizli bir köşesinde hıfzettiği bu muhabbetini kimseye söylemeye, küçükten beri mahrem-i hem-hali olan evdeki ihtiyar hizmetçisiyle hasbıhal etmeye bile cesaret edemiyordu... Ömründe bir kadının nazar-ı nevazişkaranesine, hiç kimsenin muamele-i mültefitanesine nail olamamıştı. Kendisinden beklenen yalnız güldürmek! .. Bak, bu hal-i inkisarında, gözyaşları içinde bulunduğu şu zaman-ı yes ve iğbirarında herkes kahkahalarla gülüyor.
Oyun bittiği cihetle akşamdan sonra yine bohçasını koltuğuna alarak geldiği yoldan muhterizane evine avdet ediyordu... Odasının kapısını açarak, içinde kimse olmayan evinde, birisinin dolaşıp dolaşmadığını, penceresini kaldırıp, sokaktan kimsenin geçip geçmediğini anladıktan sonra güzel Eftelyasını düşünmeye başladı.
Bugün oyunda kendisine niçin o kadar gülmüştü acaba? ... Koynundaki çiçekleri çıkarıp bir hürmet-i dindarane ile öptükten sonra hücrenin en yüksek cihetine koydu. ;Bu çiçekler, ah bu çiçekler beni öldürecek diyordu.
Kendisini bir kere kabul edecek olursa... Bu hücreleri saksılarla donatacak, o güzel Eftalyasını şu köşeye ikad edecek, ne kadar garip hikayeler söyleyecek, bütün gece güldürecek... Gayet güzel rüyalı bir uykudan uyanır gibi hal ile başını kaldırdı. Ah, pek de çirkin, alemin maskarası! Ağlamaya başladı...
Son gününde bir haber-i matem getiren o ay ne kadar süratle cereyan edip gitmişti. iki haftadan beri tiyatrosuna gelemeyen Eftalya evleniyordu. Zavallı Paskal bir Cuma günü kocasıyla beraber gelen Eftalyayı güldürerek ve teessürat-ı can-hıraşından renk vermemek için başını önüne eğerek kemal-i süratle evine gidip içine kapandığı odasının kapısını sürmeledi.
Ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar Rum karısı hiçbir cevap alamayınca kemal-i havf ve telaş ile, mahalleden topladığı adamlarla, kapısını kırıp odaya girdiler. Odaya girer girmez herkes gülüşmeğe başladı: Zira Paskal asılmış bir adam taklidi yaparak o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı!
Hayatında herkesi güldürdüğü halde, mematında kimseyi ağlatamayan zavallı Paskalın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi hakikattı.
Samipaşazade Sezai - PANDOMiMA
Haseki taraflarında bir çıkmaz sokağın içinde yalnız tavan üç odalı bir ev, bir mezar gibi, sükunet-i ebediyye ile muhat idi. Bir hal-i nisyan ve metrukiyette bulunuyordu. Atışından kopan bir tahta, damdan uçan bir kiremit, duvarlarından yuvarlanan bir taş senelerce düştüğü yerde kalır.
Arasıra çirkin, ihtiyar bir Rum karısı cadılara mahsus dehşet ve sükunetle- dışarı çıkarak malzeme-i beytiyyesini iştira ve tedarikle alelacele eve girip kaybolurdu. Evin küçük bahçesinde duvara yakın bir büyük ağaç, temmuzun o ateşli güneşi istanbulun bu cihetlerini takatsiz bir hararet içinde bıraktığı zaman yapraklarının arasına gizlenmiş serin bir rüzgar neşretmeğe başlayarak o evin, o mahallenin bir büyük yeşil yelpazesi gibi havayı tecdid ve tehziz ederdi...
Yazın bir Cuma günü, öğle üzeri, bu evden, koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam, kapısını itina ve dikkatle kapadıktan sonra yoluna devam etmeye başladı. Arkadan bakılınca omuzlarıyla belinin genişliği bir derecede bulunacak kadar şişman olan otuz üç yaşındaki bu adamın enli, fakat pek kısa bacakları üzerindeki yükü istediği tarafa götürmekte pek müştülat çektiği görülüyordu... Bu uzak mahallelerin tenha sokaklarında mütefekkir, mahzun bir surette yoluna devam eden bu adam, halkı güldürmek için gidiyordu... ince tahtalarla inşa edilmiş ve yıkılmamak için etrafına destekler vurulmuş bir binanın önüne geldi. Bu binanın kapısının üzerinde beyaz kağıda büyük siyah yazıyla şu levha talik edilmişti:
Meşhur Paskalın pandomiması. Burada her Cuma ve Pazar günleri meşhur Paskal enva-ı türlü hünerler ve gülünçlü icra-yı biyyat eder. Rağbetli müşterilerinin teşvikatlarını kazanan Paskal her hafta yeni oyunlar sahne-i temaşaya vazedecektir! Paskal, kendisiydi. Tiyatrosunun kapısından girip bohçasını açarak, hiç değişmeyen, beyaz külahını giydikten ve tekmil yüzünü unlara, kurbağa bakışlı siyah gözlerinin alt kısımlarını kırmızıya boyadıktan bir saat sonra idi ki ;boş zihinlerle gailesi gönüllerden çıkıp yükselen- kahkaha sedaları ve alkış avazeleri arasında icra-yı lu-biyyat ediyordu.
Oyunda bir kadına aşıklık vazifesini icra eden Paskalın, ilan-ı muhabbet için dilini çıkarması ve şükrane-i iltifat olmak üzere taklak kılması oradaki halkı çok güldürüyordu. Tiyatronun bezden tavanını başının üstünde tutan ortadaki müteharrik direğe arkasını dayayarak ağzındaki sigara ile oyunu temaşa eden bir seyirci:
Paskalın dilini çıkarması yok mu? insan buna gülmekten bayılır! diyordu.
Zaten bunu orada küçük iskemlelerin üzerine oturanların ekserisi tasdik etmişti.
Oyuncuların yanındaki locada, o masum, o tıflane gülüşleri alam-ı hayata teselliler veren genç kızlardan biri kemal-i neşe ile kanatlarını sallayarak uçuşan kuşlar gibi, o küçücük pembe dudaklarının üzerinde nurani bir tebessüm olduğu halde, ellerini birbirine çırparak Paskalı alkışlıyordu. Eftalya ismindeki, yirmi yaşında, bu genç kız, ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya geliyordu.
Validesi:
Kızım burada çok mu eğleniyorsun?
Diye sorduğu vakit, kerimesi: Paskalı bundan evvel ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de hal ü tavrı, bir kere görüp de pek hoşuna giden bir maymunu andırdığını söylerdi! ...
O gün ise beyaz ketenler, sihri tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında, takdir-i istihza-amizine bir delil olmak üzere, locadan çiçek atıyordu. Attığı bu çiçekler, Paskalın yüzüne göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alınacak yerinden vurulmuş bir yırtıcı hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
Bir iki dakika sonra tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hala güldürdüğü adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu. Bu zavallı Paskal o güzel Eftalyayı seviyordu, bu nakıs vücut, o kemal-i hilkate aşık olmuştu!
Fakat gönlünün en gizli bir köşesinde hıfzettiği bu muhabbetini kimseye söylemeye, küçükten beri mahrem-i hem-hali olan evdeki ihtiyar hizmetçisiyle hasbıhal etmeye bile cesaret edemiyordu... Ömründe bir kadının nazar-ı nevazişkaranesine, hiç kimsenin muamele-i mültefitanesine nail olamamıştı. Kendisinden beklenen yalnız güldürmek! .. Bak, bu hal-i inkisarında, gözyaşları içinde bulunduğu şu zaman-ı yes ve iğbirarında herkes kahkahalarla gülüyor.
Oyun bittiği cihetle akşamdan sonra yine bohçasını koltuğuna alarak geldiği yoldan muhterizane evine avdet ediyordu... Odasının kapısını açarak, içinde kimse olmayan evinde, birisinin dolaşıp dolaşmadığını, penceresini kaldırıp, sokaktan kimsenin geçip geçmediğini anladıktan sonra güzel Eftelyasını düşünmeye başladı.
Bugün oyunda kendisine niçin o kadar gülmüştü acaba? ... Koynundaki çiçekleri çıkarıp bir hürmet-i dindarane ile öptükten sonra hücrenin en yüksek cihetine koydu. ;Bu çiçekler, ah bu çiçekler beni öldürecek diyordu.
Kendisini bir kere kabul edecek olursa... Bu hücreleri saksılarla donatacak, o güzel Eftalyasını şu köşeye ikad edecek, ne kadar garip hikayeler söyleyecek, bütün gece güldürecek... Gayet güzel rüyalı bir uykudan uyanır gibi hal ile başını kaldırdı. Ah, pek de çirkin, alemin maskarası! Ağlamaya başladı...
Son gününde bir haber-i matem getiren o ay ne kadar süratle cereyan edip gitmişti. iki haftadan beri tiyatrosuna gelemeyen Eftalya evleniyordu. Zavallı Paskal bir Cuma günü kocasıyla beraber gelen Eftalyayı güldürerek ve teessürat-ı can-hıraşından renk vermemek için başını önüne eğerek kemal-i süratle evine gidip içine kapandığı odasının kapısını sürmeledi.
Ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar Rum karısı hiçbir cevap alamayınca kemal-i havf ve telaş ile, mahalleden topladığı adamlarla, kapısını kırıp odaya girdiler. Odaya girer girmez herkes gülüşmeğe başladı: Zira Paskal asılmış bir adam taklidi yaparak o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı!
Hayatında herkesi güldürdüğü halde, mematında kimseyi ağlatamayan zavallı Paskalın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi hakikattı.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar