bugün

Ve yine bütün tutunamayanlar onun dizelerinde nefes alırdı.
kendisiyle tanışmam "tutunamayanlar" ile lise yıllarıma rastlar. tabii o zaman "ooov bunalım" yaklaşımından ibaret değildl hikaye... 1988 ne de olsa. bu ilk okuduğum trt ödüllü eseri altı kere daha okudum, her okumada daha fazla şey okudum. sanırım bir kez daha okuyarak bu faslı bitireceğim, o nedenle acele etmiyorum. diğer romanı da "tehlikeli oyunlar"dır, onu bir kez daha okuyacağım yakında.

öyküleri "korkuyu beklerken"de mevcut olup hepsini severim, birkaçı da favorim.

"günlük" merakımı çok çektiği için bana hacmen az gelmişti.

oyun da yazmıştır "oyunlarla yaşayanlar" adında. meşhur bir tiyatrocumuz, oyunda neyin hayal neyin gerçek olduğunun anlaşılmadığından dem vurmuş vaktiyle:)

"bir bilim adamının romanı" ne de olsa sipariş üzerine yazıldığından edebî beklentim zaten yüksek olmamıştı; ama yine de bir saygı duruşu sergilemiş olması bakımından yazarını takdir etmişimdir.

"eylembilim" ise, okurlarının bildiği gibi tamamlanamamış, ama medisinden son kırıntıları görmemizi de sağlamıştır.

ömrü vefa etseymiş de "türkiye'nin ruhu"nu da görseymişiz.

entri bitti olric, kayamehmetturgutgiller'in dünyasına dönme vakti....

edit: oyunu eklendi.
kendisiyle tanışmam "tutunamayanlar" ile lise yıllarıma rastlar. tabii o zaman "ooov bunalım" yaklaşımından ibaret değildl hikaye... 1988 ne de olsa. bu ilk okuduğum trt ödüllü eseri altı kere daha okudum, her okumada daha fazla şey okudum. sanırım bir kez daha okuyarak bu faslı bitireceğim, o nedenle acele etmiyorum. diğer romanı da "tehlikeli oyunlar"dır, onu bir kez daha okuyacağım yakında.

öyküleri "korkuyu beklerken"de mevcut olup hepsini severim, birkaçı da favorim.

"günlük" merakımı çok çektiği için bana hacmen az gelmişti.

"bir bilim adamının romanı" ne de olsa sipariş üzerine yazıldığından edebî beklentim zaten yüksek olmamıştı; ama yine de bir saygı duruşu sergilemiş olması bakımından yazarını takdir etmişimdir.

"eylembilim" ise, okurlarının bildiği gibi tamamlanamamış, ama medisinden son kırıntıları görmemizi de sağlamıştır.

ömrü vefa etseymiş de "türkiye'nin ruhu"nu da görseymişiz.

entri bitti olric, kayamehmetturgutgiller'in dünyasına dönme vakti....
görsel
görsel
"Beni ya şımartın ya da kapı dışarı edin! Yarı içtenliğe dayanmam zor benim."
"Bugün düşündüklerimi, seninle birlikte olduğumuz gün bilseydim her şey başka türlü olurdu."
"iyi geçinmek, iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur.”
insanları sevemeyeceğimi anlayınca uzaklara
gittim, kimse beni bulmasın diye. onlar da
beni ciddiye aldılar, gelmediler..

Oğuz Atay
Aşk-ı Memnu dizisi 1975’te ilk kez yayınlandığında, Oğuz Atay televizyona verdiği röportajda şöyle der:

“Bir romanına verdiği addan da bildiğimiz gibi, Halit Ziya, hep kırık hayatları anlatmıştır, yani benim bugünkü deyimimle tutunamayanları anlatmıştır. Hayata tutunamayan, hayat karşısında genellikle hayal kırıklıklarına uğrayan insanları anlatmıştır. Bu yüzden, Halit Ziya’yı, kendi duyarlılığıma yakın buluyorum.”

5 unutulmaz eserinden alıntılar
Sen duydun mu sustuklarımı? diyen muhteşem yazar .
Acele ettiği için hep geç kalan insandır . O bir efsanedir .
ölümünden sonra değeri anlaşılan yazardır. korkuyu beklerken hikâye kitabında çok güzel hikâyeler vardır. özellikle; unutulan, korkuyu beklerken(ubor metenga), demir yolu hikâyecileri öyküleri süperdir. bu öykü kitabının yabancı dile çevrilmemesi yabancı okurlar için kayıptır bence. hacimli başyapıtı tutunamayanları ise birkaç defa okumaya giriştim ama içine giremedim, çok dağınık bir anlatım ve uzun cümleler bıktırdı maalesef.
şöyle bir makalesi vardır:

"Yeni yılda yeni makale - yani ilk makalem; Türk milleti -ya da halkı- evrenseldir. Osmanlı imparatorluğu'nun anlamı bundadır. Türk aydını ülkesine yabancılaşmıştır. Batıcılar da, Ortaçağ karanlığını yaşayanlar da gerçeği bir yönünden görmek istiyorlar. insanımız bütün boyutlarıyla kendisine sahip çıkacak aydınları bekliyor. Türk halkı kimseye düşman değildir, Türk aydını, bütün eksiklerine rağmen dünyayı tanımak istiyor. Biz geri kalmış bir ülke değiliz, fakir düşmüş bir soyluya benzetilebiliriz ancak. Arap ülkeleri bütün petrol gelirlerine rağmen ne yapacağını, parasını nasıl kullanacağını bilmiyor. Amerikalı, Avrupalı kendi dışındaki kültürleri sadece inceler; bizim samimiyetimiz ve sıcaklığımızla benimsemez. Bu soğuk ve mesafeli bir davranıştır. Öğrendiklerini istismar etmek ister. Bu yüzden kaliteyi sömürür. insanla ilgisi, sadece kendi insanı bakımındandır. Bir Afrikalı'yı, bir Hintli'yi, bir Çinli'yi, bir Rus'u, bir Türk'ü hissedemez içinde. Her şeyi bir anatomi masasına yatırır, kusurları ortaya koyar, sahip olabileceklerini alır -mülkiyet duygusu-. Edebiyatta bile çıkarına bakar. Bir Puşkin'i anlayamaz. Dostoyevski'ye, Tolstoy'a yaklaştığı gibi yaklaşamaz. Biz Steinbeck'in pamuk ve şeftali toplayan işçileriyle birlikte acı çekeriz, Hamlet'in meselesine katılırız. Palto bizi derinden sarar. Batılı değerlendirir, biz severiz. Yalnız Batıya karşı olmak da bu evrenselliğimize uymuyor. Türk olarak başka türlü olduğumuzu, barbar ve geri kalmış olmadığımızı hissetmek için Batıya karşı çıkıyoruz sanki. Biz Doğuya da Batıya da sahip çıkabiliriz oysa. Kültürümüzü zenginleştirecek bu evrensel özelliğimizi belki bilmeden baltalıyoruz. Çocukça samimiyetimizi gizlemeye kalkışarak Batılı çürümüş diplomatları taklit etmeye çalışıyoruz. Batılı gerçekten hesaplıdır, dostluk, yardımlaşma gibi sözler kalıplardan ibarettir. Biz de onlara özeniyoruz. Nihilistler çıkarıyoruz. Bayramlar, törenler anlamını kaybetmiştir. Aydınımız ülkesinde kendini yabancı hissediyor. (Dostoyevski'den örnekler) Ülkemizi sevmiyoruz, kaçıp gitmek istiyoruz. Kötü yöneticiler, aydınlar halka ilişki kurmasını becerebildiği halde, biz halkı sevmediğimiz için kendimizi ülkemizde istenmeyen bir misafir gibi hissediyoruz. Bu yüzden onu tanımak, onun derinliğini, ruhunu hissetmek istemiyoruz.

Bayramlar gibi sosyal sloganlar da aslında anlamını kaybetmiştir. Toplumcu aydınlar da halkı istatistiklerin rakamları ya da kitaplardaki teorilerin örnekleri olarak görüyorlar. Bazımız Batıdan korkuyoruz, bazımız Doğudan ve en çok halktan kopuyoruz. Halkın içinden gelen aydınlar bile hemen burjuvalaşıyor, burjuvalara kendini beğendirmek için romanlarında, hikayelerinde yarım yamalak öğrendiği görülmemiş burjuva biçim inceliklerine özeniyor ya da halkının şivesini taklit ederek halkını burjuvalara turistik bir eşya gibi satmaya kalkıyor. istiyor ki burjuva halkın acılarını, topraksızlığını, susuzluğunu tıpkı duvara astığı kilim, çorap, boyunduruk gibi karşısına alıp seyretsin. Çarıklı erkânıharplik yapıyor yani. Köylü ve işçi ve küçük memur ve yani ezilenler adına yapılan edebiyata kültür heyecanı biriktiren rahatı yerinde burjuva sahip çıkıyor. Böylece şehirli aydın gibi, köyden gelen aydın da köklerinden kopuyor, bir salon serserisi, bir meyhane gezgini oluyor. Oysa halk artık kendini tanıma, kendi bilincine varma, kendi ruhunu çözümleme çabası içindedir, buna başlamıştır. Aydın halkın öncüsüdür gibi bir söz vardır; oysa artık aydın kendi halkının yapmaya başladığı atılımların gerisinde kalmaya başlamıştır. ilerici, gerici her türlü akımın tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gerçeğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgân oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır. Yıllardır halkı ve aydın potansiyelini hor gördüğü için kendini geliştirmek için parmağını oynatmamıştır. Bugün haksız olarak gaspettikleri yerler gerçek sahiplerini beklemektedir. Halkın evrensel ruhuna inanan, onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın topluluğu bu kültür gangsterlerinin yerini almazsa toplumun, çağın çok gerisinde kalacaktır Türk edebiyatı. Birbirlerine ödül dağıtan, oyunun kurallarını bozmaya cesaret edemeyen bu kuru kalabalık aslında tek bir kitledir; ilericilik-gericilik kavgası görünüşte bir çekişmedir. ilericiler, yerlerinde kalmak için değil namuslu bir sosyalistin, sahtekâr bir bezirgânın yapmayacağı oyunlarla uğraşırlar, kendilerini övenlere pay verirler. Ne yazık ki halkın değerlerine sahip çıkmaya çalışanlar da -kendilerine bir isim vermedikleri halde- gerici ya da sağcı denilen ve orta çağın karanlığında yaşayan zavallılardır. Sanat sanat içindir - sanat toplum içindir kısır çekişmesine karşı sanat insan içindir parolasıyla çıktıkları halde insanın, gerçek insanın farkında değillerdir. Gerçekten 'korkak bir karanlık içinde'dirler. Yaşamaktan, eğlenmekten korkarlar. insanı, özellikle kadını tanımaktan korkarlar. Dünya nimetlerini çağ dışı boş inançlar yüzünden teperler. Aslında bir ruh hastasının tepkisidir bu; daha doğrusu reddettikleri nimetlere kapılmaktan korkan bozuk ruhların tepkisidir bu. Bu yüzden sosyalizmi ahlâksızlık sanırlar, bu yüzden emperyalizm ile sosyalizmi birbirine karıştırırlar. Allah için bazı sosyalistlerimiz de özel yaşantılarıyla onlara hak verdirecek durumdadırlar. Bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi 'Türk solu geç kalkar, çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir.' Bu insanlardan Türk halkı artık hiçbir şey beklememeli. Üç kağıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmeti islâm kurtulur. Bunlar 'çürüyen et, dökülen diş' gibidirler. Bayrak yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedir. Bunlar Osmanlı imparatorluğu'nun mirasının kötü bölümü olan kapıkulu kurumunun temsilcileridir. Kendilerine karşı çıkılmasını, haksız yere işgal ettikleri görüşlere karşı hakaret sayarlar. Kendini sosyalist sayan biri, suçunu ortaya dökeni halk düşmanı olarak suçlayarak yavuz hırsızlık oynar. Kendini kapitalist olarak ilân eden birinin serveti, fabrikası yoksa böyle birine herkes güler; haydi ordan çulsuz derler, züğürt kapitalist olur mu? Nedense kendini sosyalist sayanlardan kimse ehliyet sormamaktadır. Olsa olsa 'sosyalizme sempati duyan' yani özel deyimiyle 'sempatizan' sayılması gerekenler ortalığı kasıp kavurmaktadırlar. Sonra solda ve sağda hayli kalabalık olan bu çıkarcı zümre, bütün gösterişine rağmen kim parayı bastırırsa ona hizmet etmektedir. Ele güne karşı, hele sağcılara karşı ayıp olmasın diye de kabahatlar örtbas ediliyor. 'Kol kırılır yen içinde.'

Artık her yerde, hangi kampın adamı olurlarsa olsunlar bunları teşhir etmenin, önce halka örnek olabilmek için aydının kendisiyle hesaplaşma vakti gelmiştir. Yazarlar da romanında hikâyesinde şiirinde bu hesaplaşmaya girişmelidir. Kendinden korkanlara bir diyeceğimiz yok tabii."
iletişim tarafından yayınlanan edebiyat takviminde kendisi için, ''hazırlık pasları'' başlığında kıvanç koçak tarafından yazılmış şöyle bir şey var.

1-oğuz atay'ın dili zordur,zorludur.Emek çaba ve yüksek konsantrasyon ister. ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba? der.ama hayata karşı bir tutum, bir algı da bekler okurundan. yoksa zaten onu okumanın pek bir anlamı olmaz.

2-hızlıca okurum, en kötü ihtimal kütüphanede durur, havamı atarımla girişilmez oğuz atay'a. bu fikriyatla en fazla onun romanlarındaki ''küçük burjuva'', sinik bir karakter olur çıkarsınız.

3-tutunamamak lafının afiliğinden yararlanmak arzusuyla da okunmaz, okunamaz,başlansa da bitirilemez oguz atay. bu durumlar için bilincinin akışını eline alanın , ah oğuz'cuğum diye yazdığı bloglar tavsiye edilir.
'kelimeler albayim, bazı anlamlara gelmiyor' demesi yetmezmiş gibi bir de ' 'bütün hayatımı kelimeler uğruna harcadım , içi boş kelimeler uğruna ' da diyen keşke hala yaşasaydı da oturup bişeyler icseydik dediğim insan, yazar.
Zannediyorum ergenlerin yogun ilgisinden kurtulmus yazardir. Bir donem ergenlerin cok sevdigi dilinden dusurmedigi, ortam yapmaya calistigi bir isimdi. Hele eseri tutunamayanlar'I vardir ki ergenler az ekmegini yemedi.
kısacık hayatına (aslında 'yaratıcı yazarlık anlamında' çok geç başlayıp erken veda etmek zorunda kaldığı yazarlık hayatına da) her biri başyapıt niteliğinde 3,5 roman, bir nefis öykü kitabı, bir oyun, bir de günlük sığdırmış sevgili insan.
Günlüğünün sonlarında, tedavisi mümkün olmayan beyin tümörüyle yüzleşerek demiş ki:
"Düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak zorunda kalıyorum. Geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. Ne yapalım, henüz biraz da ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çalışalım."
Ne kadar hüzünlü ve etkileyici yau. Bir elmayı çiğnemeden yutmuş gibi oluyor insan...
Hepimizin altbenliğinde yaşayan-gezinen-kızan-coşan-hüzünlenen-mutlu olan öteki "biz"lere, hınzırca göz kırpan Nurhayat hanımın, Hüsamettin albayımın, olricin hatırına;
idealleri 'ideal bildikleri' uğruna hayatını harcamış Server Gözbudak'ların, anadolu topraklarının mücadeleci, değerli insanlarını simgeleyen Mustafa inan'ların, Süleyman Kargı'ların, beyaz mantolu adamın ve şu an akla gelmeyen, hayal dünyamıza armağan ettiği o eşsiz karakterlerin hatırına;
duyduğumuz saygıyı ve sevgiyi hep diri tutmak adına kendisini tekrar tekrar hatırladığımız büyük yazar, sevgili insan.
"Kelimeler Albayım, bazı anlamlara gelmiyor."
Bu söz üzerine makale yazılabilir.
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır.
Modern edebiyatın sivri dilli açık sözlü yazarlarından biridir. Oğuz atay dendiğinde benim aklıma gelecek olan tek şey "TUTUNAMAYANLAR" adlı kitabıdır.kitapta hayali olan olric' i güzel bir uslup ile gerçek ve hayal arasnda köprü kurdurmuş.kitabın baş kahramanı turguttur aslında olric denen hayali karakter ise kendi iç sesinin ta kendisidir. Kitapta iyi gözlemlere, iyi psikolojik tahlillere yer verilmiş.tutunamayanlar başlığı altında insanlarn toplumdan uzaklaşarak tek başlarna kendi içlerine kapanmasnı anlatyor .Aslında yazar günümüz insanlarnın olriclerini dile getiriyor.
Yerli Nietzsche olması için yazdığı kitapların Türk yaşam tarzını anlatıyor olması lazım. Ayrıyetten çok sivri şekilde bu yaşam tarzını eleştiriyor olması lazım. Ki her okuyan anlar ki Türk yaşam tarzını anlatmıyor ve bu sivri dile sahip değil. Ayrıyetten Nietzsche nereyee oğuz atay nereye mantıklı giriler yazın lütfen. Sağlam yazar vesselam severiz. Hayata bakış açımızı çok değiştirdi.
"Aklımdan çıkmıyor. Aklım çıkıyor, o çıkmıyor."
"Korkuyoruz... Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz."