bugün

yakın zamanda başımıza gelecek olay.

AKaPe Hükumeti'nin - daha doğrusu ortada böyle bir hükumet de teorik olarak olsa da pratik olarak var denemez, var olan TEK ADAM YÖNETiMiDiR - arzusu açık ve net: Meksika Tipi Başkanlık Sistemi. Bu sistem, bütünüyle tüm yetkileri başkanda toplayan, adli yapıdan, idari yapıya tüm atamaları kendisinin gerçekleştirdiği, hatta meclise yasa tasarısı verebildiği, bakanları istediği gibi atıp, yerine yenisini atayabildiği tam bir Tanzimat sonrası Padişahlık girişimidir. Zaman zaman dillerde dolaşan "e yahu ABD'de de başkanlık var" söylemi de sadece ve sadece son on yılın tek özeti "algı yönetimi ve manipülasyon" tekniği ve taktiğidir. ABD'deki sistem hakkındaki geniş bilgiye XII Levha Yayımlarından çıkan, kendisi hukukçu olan Mert NOMER'in ABD BAŞKANLIK SiSTEMiNDE BAŞKANIN YETKiLERi adlı kitabından ulaşabilirsiniz. Gerek adli yapılanmanın halk tarafından seçiliyor olması ve bu minvalde başkandan ve kongreden, senatodan bağımsız bir yargı kontrol mekanizmasının olması, gerek kongrenin ve senatonun gücü bakımından ABD'nin Başkanlık sisteminde biraz da nükte yapacak olursak en zavallı konumdaki kişi Başkanın ta kendisidir. Kaldı ki ABD'deki sistemi tanımlayabilmek ve anlayabilmek için sivil toplum örgütlerinin bağımsız baskı gücünü de hafife almamak gerekir.

Fakat, görünen ve açık olarak an itibariyle Anayasa ihlaliyle uygulanan ise bir Başkanlık modeli değil, bir dikta pratiğidir. Demokratik sistem altyapısının üç saç ayağı olan ve birbirlerinden bağımsız olmaları sistemin sağlığı açısından olmazsa olmaz hükmü tartışmaya açık dahi olmayan yasama - yürütme - yargı erklerinin her birinin tek bir adamda toplanacağı sultanlık vari bir yapıdır arzu edilen ve "başkanlık sistemi" kamuflajında gizlenen yapı... Bu kısmıyla alakalı olarak önerdiğim kitapta genel başkanlık sistemi hakkında yeterli bilgiye sahip olmanın yanı sıra bilhassa ABD sistemi üzerinde derinlemesine bilgi sahibi olacaksınız ki aynı raflarda çeşitli başkanlık sistemi modelleriyle alakalı ek kaynaklar da bulabilirsiniz.
Gelelim, anayasa ihlaliyle "tarafsız olması" gereken Cumhurbaşkanının "iktidar partisi" için 400 oy arzusu ve bu minvalde planlandığını öngördüğüm stratejiye... iktidar partisinin %70'in üzerinde ve hatta %80 oy almadan bunu gerçekleştirebilmesi mümkün değil şu anki çarpık ve demokratik anlamda hatalarla dolu seçim sistemi içerisinde. Araştırma şirketlerinin (çoğu manipülatif içerikler olsa dahi) ülke genelini kapsayan araştırma sonuçlarına göre de, önceki seçimlerin ortak paydasına göre de bu olası gözükmüyor.
AMA...

Geriye tek bir seçenek kalıyor...
CHP'nin baraj altında kalmasının imkansızlığını da göz önünde bulundurursak iktidar partisinin güncel meclis dinamiklerinden MHP ve HDP'yi saf dışı, daha doğru bir anlatımla baraj altı bırakma çabası seçeneği... Peki bunun önemi nereden veya neden şekillenmektedir? Şüphe götürmez bir gerçek ki ülkenin doğusuna gidildikçe devletin merkezinden kopartılan bölgelerin HDP oylarının %80'lere varacak biçimde artması gerçeği ve bu noktaya yakın oylar çıkarabilen MHP'ye has bölgelerin de var olması gerçeği... Biliyoruz ki bir parti herhangi bir ilden %90 oy bile alsa, barajın altında kalır ise ikinci partide aynı ilden %10 oy almışsa, o ildeki tüm sandalyeler %10 çıkaran partinin olmaktadır. Bu anti-demokratik sistem ayrı bir tartışma konusudur ama bu basit matematiksel taktik iktidarın tüm seçim stratejisini oluşturmaktadır.
Anayasanın değiştirilmesi, başkanlık denilse de incelendiğinde rahatlıkla görülecektir ki tam bir dikta pratiğinin getirilmesi gibi adımlar için gerekli olan 400 ve üstü milletvekili ancak ve ancak MHP ve HDP'nin meclis dışına itilmesiyle mümkün olabilecek bir hedeftir. Tabi bunları söylerken CHP'nin ortalama oy gerçeğini, adı geçen partiler dışında ülkenin henüz alternatif partiler üretemiyor oluşu gibi gerçekleri dikkate almak önemlidir.
işbu halde dünya görüşü ve resmi yahut gayri resmi, legal yahut illegal yürüttükleri mücadelelerin neredeyse hiç birisine fikren yakın olmadığım, en azından ana hatlarına taban tabana zıt olduğum adı geçen iki parti olan MHP ve HDP'nin bu seçimde barajı geçmesi elzemdir. Aksi takdirde ortaya çıkacak sonuçlar ana akım medyanın yahut Çekoslovakya'nın dağılma sürecinde halkının TV karşısında izlediği programlar gibi stratejik biçimde TV'de var olan program skalasının hiç de sözünü etmediği çok ciddi ve dünya tarihinin kah ileri, kah geri ilerleyen prosesinde Türkiye'yi kocaman adımlarla geriye itecek bir dikta rejimini bu ulusun önüne koyması kaçınılamaz bir gerçektir.
Bu minvalde yine ön görülerim odur ki Nisan ayından itibaren toplum kutuplaştırılması arttırılacak bilhassa ülkücüler ve Kürtçüler çatıştırılacak, Kürtçülerle sosyalist veya diğer fraksiyon sol fikirler ayırt edilemez halde iç içe geçirilerek tezgahlanacaktır. Burada ayırt edilebilir tek unsur yine ulusalcılar ve Kemalistler olacaktır. Zira ne MHP ile bağdaştırılabilir, ne de HDP ile bağdaştırılabilir olmayan "bağımsız" yapıları gereği bu kesimin çok da dillendirilmemesine de önem gösterilecektir ki gerçekçi olmak gerekirse günümüz konjonktüründe en etkisiz ve dağınık kesim de yine bu kesimdir. (Bunun nedeni de gerçekten ulusal değerlere bağlı, Kemalist bir merkez partinin var olmaması, var olduğu iddia edilen CHP'de bilhassa Deniz BAYKAL döneminin sona ermesiyle birlikte parti içindeki Ulusalcı kesimin sistematik biçimde tasviye edilmesidir. Bir merkezde buluşamayan ve güçlerini birleştiremeyen etkisiz, bölünmüş bir ideoloji de ciddi bir güç ihtiva etmemektedir. Bu durumda ülkedeki Kemalistlerin üzerinde teorik düşüncelerle ve ardından pratik denemelerle eğilmeleri gereken en elzem meseleleridir).

Sonuç: Sevin ya da sevmeyin ve hatta biraz daha duygusallaşalım "gördüğünüz yerde bir kaşık suda boğmak için çılgınca yanın ve tutuşun" ama günümüz gerçeği odur ki iktidarın stratejisi (yaklaşık %80'e varan bir oy alamayacağındandır ki) doğu, güney doğuda HDP'nin %60'ları aşan yer yer %80'lere varan illerdeki koltuklarını düşük bir oy oranıyla almak ve aynı şeyi MHP'nin güçlü olduğu illerde gerçekleştirerek nihayi hedef olan 400 milletvekiline ulaşmak için MHP ve HDP'yi baraj altı bırakmak üzerinedir. Bu durum da HDP'nin ve MHP'nin baraj altında kalmaması tuhaf bir ironi olacak ki ülkenin diktatörlük rejimini Anayasal bazda resmileştirilmesi ya da yaranın dondurulması anlamında hayati önem taşıyan bir yol ayrımı gibi gözükmektedir.
Bilgilerinize arz olunur...
Kolay olmayan düşüncedir.

Bu adamlarda akıl yok da hani aklı olsa şunu düşünür;

Olum osmanlı'nın senin hayranı olduğun kısmı bile zart diye olmadı. Hadi dünya imparatorluğu mu olalım dedi sanıyosun sen osman bey. 200 sene sürdü farkındasın dimi.

Dünya devleti olmak nereden başlar biliyo musun?

Önce senin toprağında kimsenin gözü olmamasına ve sonra da götünün yememesine.
recep padişah oldu mu
bilal, burak'ın kellesini vurdu mu
cariyeler saraya doldu mu
emdi emine yırtılur.
bir çok cahilin isteğidir..
türkiyeyi ileriye değil geriye götürür..
sonra vay efendim neden gelişemiyoruz der bu cahiller.
http://www.youtube.com/watch?v=xFdOWeMBLIw
bu dönüşü yaşamazsak ortadoğu'da bize azıcıkta olsa geçmişimizden dolayı bugün de saygı ve sevgi duyanların saygısını ve sevgisini kaybederiz. isim olarak bilmem ancak yapı olarak zorunlu bir dönüşümdür bu. bugün abd'nin devlet organizasyonu ile osmanlı'nın geçmişte olan devlet organizasyonu bire bir aynıdır. abd'de en zavallı başkan da, karar mekanizması hükümet ve yargıdan bağımsız zaten. hükümet ve yargı bazı kesimlerin kararlarını uygulayıcı olarak görev yapıyor. bizde bu şekilde sermayeye dayalı bir yeraltı yapılanması olmadığından, benzeri bir sistemde başkanın 'zavallı' olması ağzımıza sıçıldığının resmi haline gelir. kolaylıklar dilerim. uzun uzun anlatmaya gerek yok bu işleri. detaylandırılsın bi, bakarız bir daha.

ayrıca türkiye'yi helak etmeyecektir. tankı tüfeği atıp kılıç kalkana döneceğimizi sanan sünger zekalılar da varmış dedirtir.
Yeni neslin psikolojisini bozacak ve ergin insanların beğenmeyeceği bir hareket.