bugün

sobalı evde oturmaktır. soba tek bir odada olur mesela salon. diğer odaların kapısı hep kapalıdır tabi salonun kapısı da. o hapsolunan odada şimdilerde hasret olduğumuz kestane pişirme resitali icra edilirdi. anne yeni yıkanmış çamaşırları sobanın üstündeki demir çubuklara takardı. sobadan yükselen o narin tıs tıs sesleriyle başka bir aleme akıp giderdik. sabah kahvaltısı için hazırlanan çay o sobanın üzerinde bişerdi. öğlen ve akşam yemeği de o sobanın üstünde pişerdi. anne bugün yemekte ne var diye sormazdık belki. bilakis yemekle beraber pişerdik. herhalde sobalı günlere yetişen her birerlerimiz bir yanık anısı da vardır.

ben kendiminkini anlatayım. 2 yaşındaymışım. salak salak eğlenen her çocuk gibi bende ordan oraya emekler dururmuşum. bir gün nasıl olduysa sobanın arkasına girmişim. tam o sırada annem uzaklardan bir sesle arkamdan bağırmış.
-bebeğiim nerdesin? gel oğlum buraya...
işte tam da bu anda, bütün salaklığımla, arkama dönmeye çalışmışım. toplasan 30 cm var yok sobanın arkası geri dönülür mü? ben dönerim yaptım olacak... arkamı dönme girişiminde bulunur bulunmaz sağ omzumu sobanın harlanmış sırtına değdirmişim. cızz... canım yanınca da dikilmek istemişim tabii ki ayağa kalkıp da annemin yanına gitmek için. ayağa kalkmaya çalışınca sırtımı sobanın kızıl sırtına dayamışım. bir cızz... daha.

o sırada ağlama seslerime annem gelmiş. yanık teşhisiyle bir dizi operasyon.. hastahanede geçen günler.. günlerce ağlayan bir anne.. ve ben.. ömür boyu o yanık izlerini sırtında bir yük gibi taşıyacak olan ben..
evde kadınlar sohbeti varken tek başına odada oturmaktır.
evde misafir varsa ve yarın da iki tane sınavınız varsa, buna mahkumsunuzdur.
bir asosyal insan davranışı da olabilir.