bugün

günümüz tatlı su kemalistlerinde gözlemlenen bir patoloji. ayrıca bunlar bir konuşmada atatürk lafı geçti mi anında alkışlamaya başlarlar.

hadi itiraf et kemalist kardeşim! nutuk'u orjinalinden okudun mu hiç?
Nutuk'un çeşitli yayınevlerinden çeşitli baskıları var (bendenizde eski Türk Dil Kurumu'nun "resmi" baskısı mevcuttur), hatta bir ara Hıfzı Veldet Velidedeoğlu onu "Söylev" adıyla yeniden yayınlamıştı...

Atatürk'ün kullandığı dili "Türkçeleştirmişti" yani.

Çünkü Atatürk, henüz Atatürk değil, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğu 1927 yılında ünlü nutkunu Osmanlıca okumuştu!

Bu nasıl bir "Türk devrimcisinin el kitabıdır" ki Türk diline tercüme edilmesi gerekiyor diye düşünecek ampul kafalı ahmağa cevap vermeye tenezzül edecek değilim!

Tercüme dedim de aklıma geldi eski bir mevzu... Nutuk'u basan yayınevlerinden biri Hitler'in "Kavgam" adlı ölümsüz eserini (!) de yayınlamıştı, onu da yetmiş bin civarı sattığını açıklamıştı... Cumhuriyet Halk Partisi istanbul il Örgütü de on bin Nutuk bastırıp dağıtmıştı! Yanında poster de veriyorlardı. Anahtarlık, T-Shirt, şapka ve kahve fincanı da veriyorlar mıydı bilmiyorum...

Böylece "Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin, Mao gider, Atatürk kalır" diyen Kemalistler haklı çıktılar.

Nutuk satışlarında gözlenen patlama memnunluk vericiydi.

ne tür ideolojiye sahip olduğunun bir önemi olmadan herkese her fırsatta söylediğim bir şey var; Her Türk vatandaşının Nutuk'u mutlaka ve mutlaka okuması gerekir. (Turgut Özakman'ın fotoromanıyla yetinmeyin, ayrıca Hasan izzettin Dinamo'nun "Kutsal isyan" ve "Kutsal Barış" adlı dizi eserlerini de okuyun, Sabahattin Selek'in "Anadolu ihtilali"ni de ihmal etmeyin. Sonra meseleye bir başka açıdan bakıp idris Küçükömer'e de bir göz atın... işi ilerletince Alptekin Müderrisoğlu'na falan da geçin, önce bütünü kavrayıp sonra ayrıntılara da girin.)

Ancak bunun için okuma bilmek şarttır, bir, okuduğunu anlamaya gerekli ve yeterli bir zeka katsayısına sahip olmak şarttır, iki.
O zaman da ne yazık ki nutuk satışları belli bir rakamı geçemez.

Nutuk'un ne olup ne olmadığını bilmeyen, kendisini "Kemalist" olduğunu iddia eden zibidilere ne olduğunu anlatmamız gerekirse;

Nutuk, Atatürk'ün, kurtuluş savaşımızı nasıl yönetip kazandığını ayrıntılarıyla ve belgeleriyle anlattığı bir "rapordur"... Bu rapor mecliste okunmuş, ancak TBMM üyelerine değil, CHP grubuna verilmiştir... Hem hukuk açısından hem de teknik açıdan ikisi ayrı şeylerdir. Eğer Terakkiperver Fırka kapatılmamış olsaydı, bu partinin milletvekilleri oturuma katılamayacaklar, Nutuk'u ancak gazetelerdeki haberlerden ve sonra tamamı kitap halinde çıkınca okuyup öğrenebileceklerdi (radyo yeni kurulmaktaydı ve canlı yayın söz konusu değildi)...

Nutuk, Atatürk devrimlerini topluca özetleyen bir başvuru kitabı, bir doktrin eseri değildir. Bir kutsal kitap hiç değildir.

Bir "savaş anıları" toplamı ve bir "savunma metnidir". buna edebiyatta "plaidoyer" derler. General de Gaulle'ün de böyle savaş anıları vardır, General Eisenhower'ın da, Sir Winston Churchill'in de (hatta bu üçüncüsü o eseriyle 1953 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştı!)... Julius Caesar'ın bile vardır savaş anıları...

Çünkü Atatürk nutkunda son derece yanlı ve taraflıdır. Önemli bir bölümünü, sonradan ters düştüğü bazı arkadaşlarını, diğer bazı komutanları şiddetle eleştirmeye ve hatta suçlamaya, yerden yere vurmaya, yerin dibine batırmaya ayırmıştır.

Böylece, aynı zamanda siyasi bir risale (pamphlet) kimliğini taşır.

Nutuk, tarihçiler için son derece önemli, vazgeçilmez bir hammadde kaynağıdır. Budur ve yalnızca budur.

Hani "Das Kapital"in ya da "Komünist Manifesto"nun Marksizm'e temel teşkil etmesi, ya da "Kavgam"ın Nasyonal Sosyalizm'in teorisini ortaya koyması gibi, "Atatürkçülük'ün amentüsü ya da ilmihali" değildir. Okumayan birçok kişi öyle sanıyor.

Nutkunda, Atatürk, Samsun'a çıkışından, yani 19 Mayıs 1919 gününden önce olup biten hiçbir şeyi anlatmamıştır. O gün gördüğü "durum ve genel görünüşü" (vaziyet ve manzara-i umumiye) anlatarak sözüne başlar... Oysa, Mondros Mütarekesi'nden o güne kadar olup bitenler (30 Ekim 1918'den 19 Mayıs 1919'a tam altı buçuk ay) bilinmezse, değerlendirme eksik kalır.

Örneğin Atatürk'ün istanbul'da o altı buçuk ay içinde... Bir gazete çıkarmayı... Yeni hükümette Harbiye Nazırı olmayı... Olamayınca o hükümetin güvenoyu almaması için çaba gösterdiğini biliyor muydunuz?

Bilmiyordunuz. Ama bunları yazana küfür etmeyi biliyorsunuz, değil mi?
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan çomar zihniyetidir.

kayıtsız şartsız uzun adama bağlı olan tipler bunlar işte.