bugün

mustafa kemal'in ölümünden hemen sonra türkiye'de başlayan bir nazi hayranlığı, ikinci dünya savaşına doğru düpedüz cilveleşmeye, hatta gayrimeşru bir ilişkiye dönüşmüştür. bizlere, türkiye'nin ikinci dünya savaşında tarafsız kaldığı söylenirdi ilkokulda. sonradan farkına vardık ki, nazilerle cilveleşen ülkemiz pek de tarafsız kalmamış o dönemde.

mustafa kemal'in ölümünden sonra, adım adım ikinci dünya savaşına sürüklenmekteydi dünya. türkiye'nin ise hemen yanıbaşında olan birtakım olaylara tarafsız yaklaşması imkaansızdı. elbette 1939 yılında, sanayileşmiş almanya'dan alınan 150 milyon reichmark kredinin bir karşılığı olacaktı. sonrasında 1941'de imzalanan dostluk ve saldırmazlık anlaşmaları devreye girdi. naziler ikinci dünya savaşında, riskleri azaltmak için, sovyetlerin dibindeki bu tazecik ülkeyi tavlamışlardı. 1942'de ise şükrü saraçoğlu önderliğinde, tam da nazi almanyasının fikriyatına uygun olarak, gayrimüslüm halktan varlık vergisi alınması, veremeyenlerin ise tıpkı 1915'lerdeki gibi sürgüne gönderilmesi kararlaştırıldı. aynı dönemde almanya'nın, kullandığı silahlar için ihtiyaç duyduğu krom madeninin, şu anda türkiye'nin sayılı zenginlerinin babaları ve dedeleri tarafından karşılandığı da bir gerçektir. tabi ki giderek artan bu nazi hayranlığı, cilveleşmenin ötesine çıkmakta, halka karşı da yansıltılmaktaydı. açıkça olmasa da, dolaylı yollardan halka açıklanmaktaydı bu aşk. cumhuriyet gazetesi ve nadi ailesi buna örnektir.

savaşın kızıştığı dönemlerde ise boğazlardan karadeniz'e geçen alman denizaltıları sovyetleri şaşkına uğratmıştı. fakat baştakiler, bu ikiyüzlülüğü inkar etmekte kararlılardı. çünkü almanlar'a ne kadar yardım etseler de, 1. dünya savaşındaki akıbeti yaşamak istemiyorlardı. bilindiği üzere, 1. dünya savaşında da aynı politikayı sergileyen osmanlı, bunun faturasını ağır bir şekilde ödemişti.

yurtiçinde de hayranlıkla izlenen nazi soykırımları, ülkemizdeki faşistleri de kurtlandırmaya yetmişti. almanların yaptığı soykırım meşru gösterilmek istendi. dünyanın içinde bulunduğu bu kaosun içresinde, yapacağı herşeyi kar olarak düşünen zihniyetler de ülkemizdeki azınlıklara ve ''komünistlere'' karşı harekete geçtiler. o dönem ülkemiz faşistlerinin başını çeken nihal atsız ve takipçileri, ankara ulus meydanında sabahattin ali'nin kitaplarını yakma eylemi gerçekleştirdiler. sonrasında sabahattin ali, faili meçhul bir cinayete kurban gitti.

savaşın bitiminde, nazilerle olan cilveleşmeleri sovyetler tarafından bilinen ülkemiz, sosyalist güçler tarafından düşman ilan edildi. fakat savaşın yaralarını sarmaya çalışan bu ülkeler, türkiye'den alınacak intikamın peşine düşmediler. sadece siyasi alanda türkiye'nin yolunu kesme eylemlerine giriştiler. bu yüzdendir ki avrupa birliğinin eski sosyalistleri, türkiye'ye olan nefretlerini her platformda dillendirmişlerdir.
tanklarını türkiye'den geçirmek isteyip geçiremeyen * nazilere kur yapma(?!) eylemi.