bugün

hepimizin basina gelen sey. kimse gelirken sormaz dunyaya, hayat kendisi sekillenir; bir takim mecburiyetler icinde yuvarlanir gideriz. toplum ne kadar sosyallesse ve degisse de; gelisse diyemiyorum, gelisme gibi gorunen seyler gerileme de olabiliyor; ureme beklentisi ve meyveleri tum kisir felsefeleri ile devam etmekte. mecburiyet seviyesini aza indirmis toplumlar da cok komiktir; panik olup uremeye calisiyorlar. cocuk basina para falan aliyorsunuz.
bana sorarsaniz, ki sormak genelde benim isim; insana dunyaya gelmek isteyip istemedigini soran bir sistem olmali. denmeli ki bak somali var, menhetin var, x var, y var.. bunlardan birinde yasayacaksin; ister misin? ona gore secmeliyiz. ondan sonra da kendim ettim kendim buldum dinleriz goksel'den. bilemedim, belki baskasinin parcasiydi ama onemli olan fikir.
anlamsiz kosuyu ve iclerdeki derin boslugu bitirmek için kişilerin kendilerine özgü ispanyol meyhanesini bulamadiklari vakit durumdur.
aile üzülür diye intihar edememektir. toplum denilen hodgam canavar, bağlar sizi görünmez bağlarla. "Viran olası hanede evlad-ü iyal var" var dedirtir ve sizi bütün dayatmalarına katlanmak zorunda bırakır. toplumun topu patlasın.
doğum anında ölümü yaşamaktır. öyle ki hayata gözlerini açmadan ağlamayı seçen insanoğlu, isyan bayrağını o günden açmaktadır. kendisine dayatılan zorunluluklar arasında özünü arar, fakat kısır bir döngüde olduğunu yolun sonunda anlar, teslimiyet bayrağını ise o anda çeker. gözleri - sımsıkı kapalı olarak geldiği dünyadan - açık olarak gitmek onun kaderidir.