bugün

annenin zoruyla isteksizce gidilen misafirliklerden birinde, evleri saray yavrusu diye betimlenen lukste olan bir tanidigin evinde en cok gozumu alan sey birbirinden farkli paketlere sarmalanmis albenili cikolatalar olmustu. annem vitrini, avizeleri hayranlikla seyrederken benim gozlerim ufacik bor noktada sabit kalmisti; masanin uzerinde duran ici cikolata dolu sekerlikte... ev sahibesi hanim her zamanki rituelleri tekrar etti; nasilsiniz, beyiniz nasil, yavrum kaca gectin sen, derslerin nasil vesaire vesaire. monoton diyaloglarin ardindan annemle daha farkli konulara yoneldiler; son cikan utu, avon temsilcilikleri, eslerin is durumlari, falan filan. hicbiri umrumda degildi ki. surekli basimi yana cevirip o cikolatalari izliyordum. sonunda ev sahibesi hanim fark etmis olacak ki: "hayirdir kizim, daldin gitti? bir sey mi oldu? " "yok sadece masanin ortusu cok guzelmis de, ona bakarken dalmisim... " diyememistim ki aklim o guzelim cikolatalarinizda, utanmistim. deseydim nolurdu ki, belki de sekerligi onume koyar gonlunce ye derdi. yiyemezdim ki. cocuklugum belki ustunu orterdi arsizligimin; ama olmazdi, ayipti. neden ayipti ki sanki diledigini yapmak? kotu bir seymiydi aklimdan gecenler? "bir tane cikolata alabilir miyim? " diye sormakta cekinilecek ne vardi ki? tum bu hakli sorularim yine de durumu degistirmedi. misafirligin sonuna gelmistik, artik hosca kalin deyip cikmak uzereydik. masanin uzerinde duran sekerlige son bir bakis attim, daha bir cekici geldiler istahimi daha da kabartmak istercesine. diyemedim, bir tane cikolata alabilir miyim. sadece bir tane. once yavasca distaki cikolatasini yerdim, sonra yavas yavas icindeki dolgusunu. hic bitmezdi o zaman belki de tadi. sadece bir tanesinin bile..
sehpanın üzerinde tüm ihtişamıyla duran ama bir türlü evsahibinin akıl edipte ikram etmediği ve sonucunda yeme isteğinin bir kaç kat arttığı çikolatadır. içinizden almak, yada bir tane yiyebilirmiyim demek gelir ama utanma duygusu burda devreye girer.
hele ki gelen misafirlerin içinde bir de çocuk varsa, amacına asla ulaşamamış çikolatadır.

(bkz: gösterip vermemek)
bayram günleri ziyaret edilen evlerde yaşanılan travmatik olaydır. Travması deneyimle sabittir. Yaş 14'tür. büyüdüm sanılmakta bu sebeple bayramda akraba ziyaretlerine gitmek istenmemektedir ancak inatçı anne ve baba bir türlü ikna edilemez sonuç la douce yollara düşer. Bayram ziyaretine eli boş gidilmez diyerek 50 senedir alışveriş yapılan pastahaneye gidilir önce. Muhteşem lezzetteki çikolatalar, pastalar 14 yaşında tombul ergen la douce'un aklını başından alır. Anne arabaya elinde poşetlerle döndüğünde la douce heyecanla misafirlikte bunların ikram edileceği anı beklemeye başlar. Gidilen ilk evde ev sahibi ile birlikte 19 kişi vardır ve yazık ki evin salonu 15 metrekareden büyük değildir. Anne ve baba bayram tebriklerini yaparak geldikleri gibi geri arabalarına dönerken aldıkları çikolatayı ev sahibine vermeyi de ihmal etmezler. Kendisine yapılan adaletsizlik yüzünden ne anneyle ne babayla konuşmamaktadır bu yüzden de çikolata istemeyemez. içi içini yemektedir. neyse bir diğer eve gidilir. ev sahibi insanların arasında la douce'a tombul kız falan deyince bizimkinin tepesi atar ikram edilen canım çikolatayı yemez istemez. binbir kapris ordan çıkıldığında son eve doğru gidilir. La douce'un en sevdiği ressam teyzenin evidir son durak. Kendisinin ailenin bohemidir. Bayramdır adettir pek bilmez, kendinden genç sevgilileri olur zaman zaman aile bu yüzden pek sevmez aile sevmez diye la douce bayılır. Neyse sözün kısası ressam teyzenin evine gidilir. Bayram olduğunu unutan teyze öğle vakitleri uyanmış henüz uzun kollu sabahlığını üzerinden çıkarmamıştır. Çıtkırıldım giyinen anne ve baba teyzenin bu kılığını her zamanki patavatsızlığına verip umursamadan vazifelerini yapmak üzere salona geçerler tabii la douce peşlerinde. Hatır kelamlarından sonra anne teyzeye aldığı çikolatayı uzatır ama bu işlerle alakası olmayan teyze çikolatayı aldığı gibi masanın üstüne öylece bırakır. La douce'un içi içini yemektedir. Yahu adettendir aç da ikram et şu paketi demek geçer içinden ama kendini tutar. Ressam teyze yanında çalışan yardımcısına seslenerek kahve yaptırır. La douce hala heyecanla paketin açılacağı anı beklemektedir. Sonunda kahveler gelir ve teyze yardımcısına çikolata ikram etmesini buyurur ancak kadın masanın üzerinde duran yeni pakete tam uzanmış açacakken teyze olaya müdahale ederek " kızım bırak yepyeni şey açıcan bozulucak şurdan bizim kutuyu çıkar da onu ikram et" der. Yardımcı teyzenin sözünü dinleyerek isviçre çikolatası ikram eder hepsine. La douce'un hayalleri yıkılmıştır. Canım baylan çikolatası dururken bu isviçre çikolatası da ne olaki derken aman yarrabbi yeni bir lezzet keşfeder. Evden çıkarken çikolata yemenin hazzını yaşarken bir yandan geri de kalan asırlık pastanenin fıstık gibi çikolataları aklında kalmıştır. Yıllar geçmesine rağmen o gün o pastanenin çikolatasından bir tane yiyememiş olmanın travması ile ne zaman kadıköye gidilse ve baylanın önünden geçilse içeri dalınır, midenin aldığı kadar çikolata hemen oracıkta yenilir ve parası ödenmek suretiyle dükkandan çıkarken bu asırlık pastaneye bir kez daha hayran kalınır. Olayın ana fikri nedir? Allah baba ergen gençleri çikolatasız bırakmasın aman yarabbi haa birde tombul yaşlı teyzeler gençlikte ergenlikte çocuklar biraz kilo alabilir ama sonra geçer ahaaa da böle fıstık gibi olunur hem 34 beden giyilir hem çikolata yenilir. Neden çünkü biz yaşlı ve yağ bağlamış değiliz de ondan böyle cümleler kurarsanız nolur peki işte böyle antipati kaynağı olur sözlüklerde kepaze olursunuz Serap hanım teyzecim *

(bkz: Baylan Pastahanesi)