bugün

trailer'in sonunda 13 kasım'da marketlerde olacağı yazıyordu. bize anca yılbaşından sonra gelir demek ki. kesinlikle ama kesinlikle oynanması gereken bir oyun bence.
pc versiyonu 13-16 ocak 2009 tarihleri arasında satışa çıkarılacak, physx motorunu kullanan oyun.
torrent sitelerine düşen oyun.

"Şu ana kadar bildiğiniz bütün FPS oyunlarını unutun! Şu ana kadar oynadığınız bütün FPS oyunlarını unutun! Şu ana kadar FPS'nin anlamının sadece "küt" gibi zıplayıp çevredeki düşmanlara ölüm saçmak ve vücudumuzu hissetmeden, 10 santimetrelik engelleri bile aşamayan, şarjör değiştiren o savaşan adamları unutun! Ve şu ana kadar bildiğiniz FPS (First Person Shooter)'nin "Shooter" kısmını unutun! Çünkü artık bu oyunla birlikte EA bunların hepsini geride bırakmayı ve FPS'ye yepyeni bir anlam katmayı düşünüyor. FPS'nin "Person" kısmının artık "Shooter" kısmından daha önemli yer tutacağı yepyeni bir dünya yaratmak istiyor. Aynı zamanda türünün ilk örneği olma yönünde ilerleyen bir oyun yapıyor!

Şu ana kadar önümüzden ne FPS'ler geçti. Call Of Duty mi desem, Medal Of Honor mu desem, Unreal mı, yoksa Bioshock mı desem, yoksa daha bunlar gibi nice efsane oyunlar mı? Bunların hepsi de birbirinden güzel, zevkli ve eğlenceli oyunlardı. Aslında bu oyunlarda bizim eğlenmemizi sağlayan şeyler; silahların özellikleri, oyundaki karakterler, olayların geçtiği mekanlar, grafikler, sesler, oynanış ve bu tür şeylerdi. Her ne kadar yeni yapımlar özellikle Call Of Duty 4 gibi oyunlar vücudu ön plâna çıkarmaya çalışsa da ateş etme ve sanki karakterin hiçbir hacmi yokmuş izlenimi ağır basıyordu. Ancak gelin görün ki bunların arasına asla "vücudumuzu yönlendirme" mantığı girememişti. Vücudumuzu yönlendirme derken "Nasıl olur, ben adamı sağa ya da sola hareket ettiriyorum, hâtta zıplatıyorum," demeyin çünkü bunu kastetmiyorum.

Karakterimiz yolda koşmaya devam ederken kafamızı arkaya çevirip, bize doğru gelen düşmanın nerede olduğuna bakmamız, yüksek yerden aşağıya atlarken sağ ayağımızın ufacık bir nesneye dokunmasıyla yere tepetaklak inişimiz, yine yüksek bir yerden atladığımızda eğer düşüş açısını ve düşüş noktasını ayarlamazsak kendimizi uygunsuz biçimde yerde buluşumuz, bir duvarın köşesine çarptığımızda aldığımız darbenin bizi çok gerçekçi anlamda savurması ve bizim direkt bu olayın içinde olup birinci elden yönetişimiz, yere bastığımızı hissetmemiz ve neredeyse yalpalayarak yürümemiz ya da düşman bize yaklaştığında ileri doğru atletik bir hareketle atlayıp arkamızı dönmemiz ve düşmana ateş edebilmemiz, hâtta düşman yerine yanlışlıkla kendi bacağımızı vurabilmemiz ve artık bir metrelik duvarları bile aşabilecek olmamız! işte bunları kastediyorum. Bunların hepsi ve çok daha fazlası oyunda olacak ve tamamen bizim yeteneklerimize bırakılacak. Oyun, Prince Of Persia tarzı bir oynanış serbestliğine sahip olacak ancak PoP'taki hareketlerin hepsini direkt birinci şahısta yapabileceğiz ve elimizi, kolumuzu, bacaklarımızı yüzde yüz yönetebileceğiz. Oyunumuzun ne kadar yenilikçi ve farklı olduğundan bahsettiğimize göre artık bu başyapıta bir "ilk bakış" atalım.

Öncelikle, oyunun yapımcısı "Dice Stockholm" adlı bir firma. isveç oyun firması olan Dice çok şaşırtıcıdır ki daha önce yarış ve pinball oyunları yapmış ve bu konuda gayet iyi olan bir firma. Ancak takvimler 2002'yi gösterdiğinde Dice'ı Battlefield serisinden tanıdık ki yine o zamanlarda EA'yle ortak bir çalışma yürütülmüş ve gerçekten iyi bir iş çıkarılmıştı. EA ve Dice tekrar aynı yola baş koymuş durumda.

Oyundaki mekânlar; gökdelenlerin tepesi, apartmanların çatı katları gibi yerler olduğu için karakterimiz sürekli yüksek yerlerde gezecek ve oyunun serbestliği açısından bizim o yüksekliklerden aşağıya düşmememiz için çok daha fazla çaba göstermemiz gerekecek. Oyun Fransa'nın Grime adlı şehrinde geçiyor. Karakterimiz bir bayan ve adı da "Faith" ve polisin elektronik iletişimi tamamen elinde tuttuğu şehirde kurye olarak çalışıyoruz. Şehir suçtan tamamen arınmış ve hayat normal akmakta. Polis asayişi sağlamış, her şey gayet normal ve biz de bu rutinlikten sıkılıp olaya dalıyoruz. Half-Life 2'deki şehrin tıpatıp aynısı fakat sadece insanlar burada özgürce yaşıyor ama işin aslı daha farklı. Bu şehri yöneten devlet değil, polisler. El altından şehrin denetimini almışlar ve istihbarat da tamamen onlarda. Yine Half-Life 2'deki gibi bu düzene karşı koymuş bazı insanlar var ki bunlara "yeraltı" insanları diyebiliriz. Faith de onlardan biri. Bir de işin karanlık yüzü var ki oyun boyunca peşimizi bırakmayacak olan polis memuru Miller bu karanlık yüzün ta kendisi.

Oyun tamamen farklı olduğundan senaryo da farklı. Örneğin FPS'lerde sürekli birilerini öldürerek görevimize devam ediyorduk ancak Mirror's Edge'de bunun tam tersi olacak ve karakterimiz oyun boyunca birilerinden kaçacak. Kafamızı ne zaman çevirsek polis arabası ya da helikopter bizi takip ediyor olacak. Sürekli çatıdan çatıya ve engellerin üstünden atlayabileceğiz. Bu yüzden Dice fiziksel çevikliğe çok önem vermiş ve bu da benim yazının başında yazdığım gibi oyunun tamamen "vücudumuzu yönlendirme" özelliği üzerine yoğunlaştığını gösteriyor.

Gelelim oyunun grafiklerine ve fizik motoruna: Fizik motorundan bahsetmeye gerek yok aslında; yeni ve muhteşem bir fizik motoru olacak, ve grafikler de en az fizik motoru kadar ince ve hareketli tasarlanmakta. Trailer'lara bakıldığında oyunun bol heyecan ve hareket içerdiği ve özellikle binaların çok iyi tasarlandığı görülmekte. Ayrıca çevredeki nesneler de tüm detaylarıyla açıkça gözlemlenebilecek ve aldıkları hasarları direkt nesnelerin yüzeylerine etki edecek.

Oyun Xbox360, PS3 ve PC için duyuruldu ancak şu an için PC biraz askıda görünüyor, ama yine de PC'ye çıkması yüksek bir ihtimal. Mirror's Edge, gerçekten sınırları zorlayan ve çağın lider ve örnek alınacak oyunlarından biri olacağa benziyor."

not: açıklamalar arena tr adresinden alıntıdır.
fps türüne farklı bir soluk getiren oyundur. bu oyuncağızda şehir öyle bir hal almıştır ki, her yer devlet tarafından gözetilmektedir ve artık gizli bilgi alışverişi yapabilmek neredeyse imkansız olmuştur. bunun için bir tim kurulmuştur, yasadışı bir tim. bu tim, belli noktalara bırakılan bilgileri alırlar ve koşmak sureti ile bilgileri alıcıya ulaştırırlar. koşma eylemi, polis tarafından durdurulması kolay olacağı için sokaklarda değil, binaların tepesinde gerçekleşmektedir. atlamalı zıplamalı, aslen bir fps platform oyunudur mirrors edge. aslında oyunun oynanışını ön plandadır, senaryo ikinci plandadır. oynanışa biraz olsun uyacak bir senaryo ile işi kotarmaya çalışmışlar ve başarmışlar da. kutluyorum.

cod 4'ten sonra sıkılmadan oynadığım ilk oyun.
"silahsız fps mi olur lan" diyen şahıslara bal gibi olacagını gösteren oyundur. Aksiyonun hiç düşmediği oyunda kullanılan kamera sistemi sizi heyecana gark ediyor ki hiç HUD olmadıgı için atmosferin içine intikaliniz kolaylaşmış oluyor. Evet oyunda kahramanımız faith ablanın silahı yok. Ama uçan tekmeleri, şahane yumrukları, dönen tekmeleri var. Zaten oyunu zevkli kılan da bu. Arada bi elinize silah geçmiyor degil. Yalnız bu silahları pek kullanmıyorsunuz. Zaten içinde de az mermisi oluyor. Bunun yanında yaratılan şehir gerçekten takdire değer. Hem bina içi hem de bina dışı tasarımlarda öyle hoş renkler kullanılmış ki insanın çatıdan hiç inmeyesi geliyor. Otur seyret akşama kadar o hoş turuncu-yeşil pastel duvarları.
binadan aşağıya düşünce insanın içini bir hoş eden heyecanlı bir oyun.
yükseklik korkusu olanlara ise apayrı bir tadı var.atlarken tırsmalar, düşerken korkmalar, heyecanlanmalar.
ayrıca bu güne kadar gördüğüm, oyuncunun hareket kabiliyetini en az kısıtlayan oyun. silahsız olması da ayrı bir güzellik katmaktadır kendisine.

edit:yükseklik korkum var ve oynarken adrenalin orgazmı yaşıyorum.
ageia physx efektleri açıldığında, eğer ki kartınız nvidia nın üst seviye kartlarından birisi değilse, çatışma anlarında neredeyse kitlenen oyun. bunun dışında hd3850 kartıyla antialiasing, terrain ve model detail sonuna kadar açılıp rahatlıkla oynanmıştır. kısacası optimizasyon güzel olmuş.

ek bilgi: runners vision denilen hadise kullanacağınız nesneleri kırmızı gösteren sistem. hard mod da otomatikman kapanıyor.

hikaye hakkında düzeltme: oyunda genellikle şurdan buraya hopla zıpla - bilgileri elemana teslim et olayına girmiyoruz da, cinayet iftirasına kurban giden polis kız kardeşimizi aklamaya çalışıyoruz.
birkaç dakika içinde çöküp masaüstüne atma gibi lanet bir problem yüzünden oynayamadığım oyun. onlarca forum gezdim, çok kişi yakınıyor bu problemden. ama çözüm yok. bilen varsa yardımlarını bekliyorum.
oynadığım en keyifli oyunlardan. başrolde o çatıdan öbür çatıya, o boru senin bu klima benim zıp zıp zıplayan bir kız var faith isimli. inanılmaz güzel, çıtı pıtı, lara croft iticiliğinde olmayan bir karakter. sanal bir karaktere aşık oldum sanırım. canı yandığında içim gidiyor resmen. kıyamam ben ona.

oyunundaki şehrin mimarisi ise mükemmel. kullanılan renkler ve bina tasarımları çok iyi. mavi, gri ve turunçu ağırlıkları. ama renklerin tonunu anlatmam imkansız, oynayıp görmeniz lazım. oyunda ise çeşitli sorunlar vardır. özellikle asansör sahnesinde ana menüye dönme problemini yaşamayan yok. çözümü google'da var. ben o problemi yaşamadım.

fps türüne yeni bir soluk getirdi. silah kullanımı çok az. çok nadiren silah buluyorsunuz ve kısa sürede kurşunu bitiyor ya da atıyorsunuz. oyun genel olarak kaçmak üstüne kurulu.

call of duty, half life gibi full kan gövdeyi götüren, kasvetli oyunlardan sonra faith kızımızı masmavsi gökyüzünün altına koşturmak, zıplatırken ordan oraya ve çatışma anında çıkardığı sesleri duymak insanı rahatlatıyor.
Final dönemi başladı, bende oyuna. Bu oyunn bu kadar uzun süreceğini nereden bilirdimy * Kesinlikle şimdiye değin oynadığın en iyi fps. Bir de arasıra Faith'i görebilsek * ayna filan koysalarmış keşke...
oyunun kurgusu gerçekten güzel olsada kendisini tekrarlaması sıkıcıdır. hep aynı yerler hep aynı zımbırtılar. yani demek istediğim oyun kendi kaderini belirliyor, senaryoya sizin bir etkiniz olmuyor.
iu ana kdr yapılmış en iyi oyunlardn biridir bnce grafikleri müzikleri harika oyunda 3 şey - sadece Faithi görememek dövecek az kişi olması oyun sonunda faithi ilk kez gördüğümüzde paintte yapılmış gibi olması
şu ana kadar gördüğüm en iyi ( tatlı ve yaratıcı) grafikleri olan oyun. Tekrarlanan kombolar can sıkabiliyor. Hard modda bitirilmesi nerdeyse imsansız. (bkz: 2 mermide ölmek) Oyun size özgürlük hissini verirken bir yandanda hayal gücünüzü çalıyor. Seslendirmeler çok hoş. Yüksek bir yerden düşünce gerçekci bir ses ve hafif bir çığlık çıkıyor. Ayrıca ölmemizde çok güzel. Oyunda tempo 1 dakika bile durmuyor sürekli bir hız ve panik halineyiz. Faith'in oyunun sonunda görülmeside ayrı bir karizma katmış. Kısacası oynayabilceğiniz en ii FPS lerden biri.
mükemmel aksiyon oyunu. diğer fpslerden farklı olarak silah kullanımı neredeyse hiç yok, tüm oyun koşmaya, atlamaya, zıplamaya dayalı ve inanılmaz zevkli. oynayın oynatın.
karakterimiz Faith'in free runner, serbest koşu denilen spor türünü kullanarak oynadığımız fps türündeki, aksiyon oyunu, oyunda bu sporun haraketleri çok iyi yansıtılmış ve oyuncuya gerçekçilik hissi gayet iyi yansıtılmış. Oyunun extra bölümünden oyunun müzik, vidyo ve tasarımlarına ulaşabilmekteyiz. Oyun çok güzel olmasına rağmen çok kısa bir sonla bitiyor(Faith'in kız kardeşini kurtamızla)yamakasi filmini izlediyseniz hiç zorluk çekmeden oynayacaksınız.
soru: bilgisayarım bu oyunu kaldırırmı?
cevap:bu sisteme sahipsen kaldırır;

işletim sistemi: Windows XP veya Windows Vista
işlemci: Intel Pentium 4 3.0 GHz veya daha üstü
RAM: 1 GB
Ekran kartı: 256 MB yerel bellekli, Shader Model 3.0 (SM 3.0) destekli ekran kartı veya daha üstü
Boş disk alanı: 8 GB
Faith kızımızla birlikte baya eğleniyoruz oyunda, türünün ilk örneği olmuş desek yeridir. ordan oraya zıpla, ordan kay, ordan geç falan, güzel şeyler bunlar. değişik bir oyun oynamak isteyenlere önerilir.
mekan tasarımında minimalizm örneklerini gördüğümüz oyun.
ayrıca soundtracki mükemmeldir.
(bkz: lisa miskovsky) (bkz: still alive)
sağlam bir training gerektiriyor. çünkü oyun dünyasında yeni bir soluk bu oyun. alışmak biraz zaman alabilir. bi de nerde ne yapmam gerekiyoru iyi anlamak için, son hız koşarken eşyaları görür görmez onun altından, bunun üstünde, duvardan seker oraya tutunur, şuraya zıplarımlara bi bakışta karar vermek lazım.

o değil de ben çizgi film tadında grafiklerine hasta oldum.
eliniz oynanışa alışınca, bi de tabi chapterlar ilerledikçe peşinize adamlar takıldıkça, neler yaptığınıza kendiniz bile inanamayacaksınız. nerelerden atlıyor, nerelere tutunuyorsunuz, ianamazsınız. oyun boyunca zaten gökdelenlerin en üst katlarında damlardan damlara, binalardan binalara atlayıp duruyorsunuz! adrenalin her zaman had safhada, ölümüne koşuyorsunuz.

gerçekten daha önce buna benzer bi oyun hiç oynamamıştım, mutlaka deneyin.

koş yoksa ölürsün!
http://www.youtube.com/watch?v=2r0xmh4l5_y
steam üzerinden yılbaşına kadar 5 dolara alınabilir.
oynarken uçuyormuşsunuz izlenimi veren şahane oyundur.
Koşmanın güzelliğini hatırlatan oyun.
son birkaç gecedir uyku düzenimin içine sıçan oyun. çatıların arasında hoplaya zıplaya ilerlemekten bazen kendimi çatıda sanıyorum, başım dönüyor mnskym.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar