bugün

bu konu aslında çok derin perspektiften incelenmeli , mevcut avrupanın 2 ayrı ideoloji ile biçimlediği ve tarihsel süreç içinde , bonopart sonrası mülkiyet anlayışının derin bir şekilde değişime uğraması avrupada bazı noktalarda mülkiyetin sahipliği sorunsalına neden olmuş , buda marksizmin avrupada yaygınlaşma imkanı doğurmuş.

bana göre işin idea vs meta kavramlarından önce avrupa toplumunun diyalektik çerçevede değişimini algılamak daha önemli ...

şöyleki avrupa 18. yy 19. yy arası geçişini hegelin felsefi yorumlarıyla yakından bağdaştırılabilir; hatta batının 21. yy da hegelin idea sürecinden çıkamadığı bu çıkışın gerçekleşemediği gören grupların

(bkz: slavoj zizek) gibi düşünürlerin (bkz: hegelci marksizm) anlayışına bürünüp batının salt idea mantığını daha meta şekline bürümeye calıştığı görülebilir. dahada ileri gidip ortak mülkiyet kavramının yanı sıra , ortak kültür kavramını benimsediği görülebilir.

kısacası marks avrupada büyük bir değişime uğratma hayaliyle hareket etsede doğu ve uzak doğu vede tabiki latin amerika çerçevesinde incelendiğinde toplumların sosyalist felsefeye henüz hazır olmadıgına görülmektedir. bu noktada marksın feurbach hakkında yaptıgı 11 tez lik calısmanın 3.
'' ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti , ortamının insanlar tarafından değiştirmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur. ''

bu nokta ,aslında marx'ın felsefesinin dünyada yaygınlaşamamasının temel nedeninide açıklar. kanımca çünkü marks sosyalizm ile komünizme geçiş sürecinde bireyin eğitiminin zorluklarından bahseder. günümüzde Friedrich engels 'in
(bkz: ailenin özel mülkiyetin ve devletin kökeni)

yazdıgı bazı noktalarda bile 21. yy insanın ne kadar zor kabulleneceğini düşünürsek , marksı batıdan dışarıya çıkarken neden eksik çıktığını daha iyi anlarız.

yani batı 21. yy da hala hegelin felsefi ağırlığı taşımaktadır.