bugün

Faşistlere verdiği destek, asla ama asla affedilemeyecek olan filozof.
(bkz: hayde gel)
(bkz: heidegger içelim)
(bkz: das man)
platon dan başlayarak bütün metafizik tarihinin varlığı varolanlara indirgeyerek üstünü örttüğünü öne süren ve bu bağlamda bir metafizik eleştirisine girişerek felsefesini özetle bu örtünün kaldırılması yönünde bir çaba olarak inşa eden büyük yirminci yüzyıl filozofu. varlık ve zaman en tanınmış eseri olmakla birlikte bu esere zemin hazırlayan çok sayıda başka çalışması da vardır ve bunların bir kısmı türkçeye de çevrilmiştir. tıpkı sartre gibi o da bazı terimlerini hegel den ödünç almış ancak tabii ki o terimlere farklı içerikler kazandırmıştır.
"HER SORU BiR ARAYIŞTIR" DEMiŞTiR.
batı felsefesinin son temsilcisi. zira artık batı mamülü felsefelerin ishal halini aldığı bir gerçektir. batı felsefe geleneğini ilk bozan, kendini doğuya adayan yaşamın son yıllarını kulübesinde inzivada geçiren olağanüstü insan. hala anlaşılmaya muhtaçtır kendileri. sanıldığının aksine herhangi bir nazi yanlılığı yapmamış. vaktiyle atina demokrasi sayesinde sokratesin başına gelen kendisinin de başına gelmiştir. meselenin yakından tetkiki için ıstvan szabo'nun taking sides filmi izlenebilir. say yayınlarından ahmet aydoğan'ın hazırladığı heidegger kitabı ve diğer düşüncenin çağrısı düşüncenin çağrısı düşüncenin çağırdığı kitapları bu zat-ı muhteremi tanımak için mutlaka okunması gereken eserlerdir.
karl marx eleştirisi yapıyor. hah!

http://www.youtube.com/watch?v=jQsQOqa0UVc&feature=related
diğerlerine (camus olsun sartre olsun celine olsun marcel olsun ponty olsun) benzemez şakaya hiç gelmez biraz da uzak durulması gereken şahsiyettir.

(bkz: sein und zeit) *
engin geçtan, ırvin yalom gibi varoluşçu psikoterapistlerin başını döndüren adam. ırvin yalom" a göre varlık ve zaman adlı kitabı anlaşılmaz
lık açısından dilbilim şampiyonudur.
şu saatte beni masa başında tuttuğu için kendisine lanet yolladığım filozoflardan biridir.
o anlaşılması en zor olanlardandır, devrim zamanında yaşayan insanları düşünün,en büyük acıları onlar çekmiştir ama bu bir evredir sonuçta ,kadersiz bir kaderdir onlarınki...

Heidegger de bir geçiş filozofudur,modernizmle gelenekselciler arasında mekik dokur,eli öpülesidir,işi zordur.
nazilerle bir dönem içli dışlı olmuş olsa da hiç bir zaman bilinen anlamda ırkçı bir nazi olmamış ve naziler eşşeğin şeyine suyu kaçırmaya başladıklarında da onlarla yolları ayırmıştır.
ölümünden kısa süre öncesine kadar hiç bir şekilde röportaj vermemiştir ki sadece bir röportajı vardır o da ölümünden sonra yayınlanması içindir.
yabancılaşma ile ilgili tespitleri ve yaklaşımı marx ile paraleldir yeni bir şey katmamıştır.
özgürlük üstüne de pek isabetli olduğunu söyleyemem zira nazilerle olan işbirliğinde özgürlükten anladığı şeyin pek de özgürce olmadığı aşikardır.
"insanın dünyada ozanca yaşadığını" söyleyen ve hitlerle olan alakası sebepli insanı geren varoluşçu;
aynı isimde kendisinden sonra yaşayan biri daha vardır ki birincisinin tüm söylemlerini hayata geçirmiş ve sersefil ölmüş bize bu teorilerin pratikte ne denli işlevsiz olduğunu göstermiştir.
varoluşçuluk insanlık düşünce tarihine olumlu ve olumsuz çok şey katmıştır hala katmaktadır, ki bu elbet inkar edilemez...

pm'ye böyle bir edit düştü, ekleyeyim;

girişteki alıntı aslında heidegger'e değil, hölderlin'e ait:

"der mensch wohnt dichterisch auf dieser erde"
sanatın hakikati hakikatin sanatı diyerek sanatı en yüksek bir mertebeye çıkarmış, klasik estetik teoriyi çökertmiş, sanatı ego tatmin şekli olarak değil varlık için bir zorunluluk olarak benimsemiş, sanatı asla araçsallaştırmamış, sanatın açık kılma işlevinden bahsetmiştir. gizleyen(yeryüzü, dünya vb.) açık kılan(sanatçı) ve bunların diyalektik bakımdan birbirlerini gerektiren karşıtlar olduklarını onların çatışmasından sanat eseri varlığın kanıtı yani zorunluluğu sanat eserinin doğduğunu söyleyen anlanmakta zorlanılan alman filozoftur. sanatın insanlığı nesneleşmekten , sayılabilir, ölçülebilir olmaktan kurtardığını dile getirmiştir.
Heidegger "hiç"i dilden yola çıkarak göstermeye çalışır. Varolanın dışında ne var? Hiç. Buradan, hiçin bir biçimde varolduğu çıkarılabilir. Bunu daha yalın bir biçimde şöyle anlatabiliriz:

Diyelim arabamın motoru çalışmıyor, tamirciye götürüyorum. Tamirci hemen karbüratöre bakıyor. Ona "Karbüratörde ne var?" diye sorduğumda "Hiç" diyor. Verdiği yanıt doğruysa, karbüratörde "hiç" var demektir.
heidegger'e farklı bir gönderme yaptırmış Onur Ünlü http://www.youtube.com/watch?v=UOiMDMcyLAM
Herkes' her yerde hazır bulunur, ama insanın karar vermesi gerektiği yerde 'herkes' ortadan çekilmiştir. Fakat kararlar önceden herkesce verildiği için 'herkes' insanın sorumluluğunu alır. 'Herkes' kolayca her şeyin sorumluluğunu yüklenebilir, çünkü bu alanda yapılıp edilmiş olanlardan ötürü hiç kimseden tek başına kendisini sorumlu sayması beklenmez. Yapılıp edilenlerden sorumlu hep ’herkes’ ya da ’hiç kimse’dir.

der kendisi.
insanın öteki insanlar ile, öteki insanlar için ve öteki insanlara karşı sürdürdüğü günlük yaşam uğraşında, sürekli olarak ötekiler karşısında farklı olma kaygısı yatar. Bu, ötekiler karşısındaki farkı kapatma, kendisi ötekilerden geriyse, bu geriliği giderme veya ötekilerden üstünse, onları altta tutma kaygısıdır. Ötekilerle kendisi arasındaki mesafenin kaygısı insanın kendisine de örtülü kalan bu kaygı ötekilerle birlikte olmayı gerginleştirir. Günlük insan bu mesafeliliğin ne kadar az farkındaysa, bu kaygı o kadar sarsılmaz ve kökten biçimde etkisini gösterir.

Ne var ki, birlikte olmanın içerdiği bu mesafelilikte insan, ötekilerle birlikte varolan günlük insan olarak, ötekilerine uyma, ötekiler için ne geçerliyse onu geçerli sayma durumundadır. Burada insan kendisi değildir; onun kendisi olmamasını ötekiler üzerlerine almışlardır. insanın günlük yaşam olanakları ötekilerin koyduğu ölçülerce yönetilir. Bu ötekiler belirli değildir. Her öteki bütün ötekilerin yerine geçebilir. Önemli olan, insanın farkında olmaksızın devraldığı, ötekilerin sessiz, göze batmayan egemenliğidir. insanın kendisi ötekilerin bir parçası olarak, onların gücünü sağlamlaştırır. Aslında onların bir parçası olduğunu gizlemek için insanın ötekiler diye adlandırdığı şey, günlük birlikte olmayı oluşturanlar, yani her zaman burada olanlardır. Ötekilerin kimliği, ne bu ne de şu kimse, ne insanın kendisi ne bazı kimseler ne de hepsinin toplamıdır. Onların kimliği kimsesizlik ya da herkesdir.

insana her zaman en yakın olan, içinde insanın günlük yaşam uğraşmalarının olup bittiği alan kamu alanıdır. Gerek kamu ulaşım araçlarının gerek haberleşme araçlarının (örneğin gazetenin) kullanımında her öteki diğer ötekinden farksızdır. Bu ötekilerle-birlikte-olması da insanın kendisi ötekiler içinde erir ve her ötekinin kendi farklılık ve özelliği artan biçimde ortadan kalkar. Bu göze batmamazlık ve belirsizlik içinde herkes alanı; ve bu alanın egemenliği gelişir. Herkes neden hoşlanır ve nasıl eğlenirse, biz de ondan hoşlanır ve öyle eğleniriz. Sanat ve edebiyatı herkes nasıl okur, görür ve yargılarsa, biz de öyle okur, görür ve yargılarız. “Kalabalık”tan herkes nasıl kaçınırsa, biz de öyle kaçınırız. Herkesi öfkelendiren, bizi de öfkelendirir. Belirlilikten yoksun ve hepimizden oluşan herkes alanı, insana günlük varoluş biçimini dikte eder.

herkes alanının kendine özgü nitelikleri vardır. Birlikte olmanın içerdiği mesafelilik, temelini, birlikte olmanın sağladığı sıradan olmasında bulur. Sıradan olma, herkes alanını oluşturan özelliklerinden biridir. Herkes alanı, varlığını ancak sıradan olma ile korur. Neyin yapılıp yapılmaması gerektiği, neyin geçerli neyin geçersiz olduğu, sonuç ve başarının nasıl elde edileceğinin ölçülerini veren sıradan olma, bu ölçülerle herkes alanını ayakta tutar. Neyin göze alınabileceğinin sınırlarının önceden çizilmişliğinde, sıradan olma, önce çıkmak isteyen her türlü kural dışılığı gözetim altına alır. Her türlü üstünlük sessizce bastırılır. Özgün olan her şey hemen alışılagelmişin, çoktan bilinenin düzeyine indirilir. Uzun çaba ve didinmelerle kazanılan her şey, çabucak kullanıma hazır duruma girer. Bütün sırlar güçlerini yitirir. Sıradan olma kaygısı insanın temel bir eğilimini, bütün varlık olanaklarının tekdüzeleşmesi eğilimini açığa çıkarır.

Mesafelilik, sıradan olma, tek-düzeleşme, herkes alanının varlık tarzları olarak,kamuoyu oluştururlar. Her türlü dünya ve insan görüşünü düzenleyen, her zaman haklı olan kamudur. Ve bu, kamunun, nesneler ile temele inen bir bağ kurabilmesi, şeyleri açıkça görebilmesinden değil,düzeyli ile düzeysiz, bozulmuş ile bozulmamış arasında hiç bir fark gözetmemesinden ötürüdür. Kamu her şeyi bulanıklaştırır ve açıklıktan yoksun olan’ı, bilinen, kolayca kullanılabilen bir gereç gibi ortaya sürer.

Herkes alanı her yerde hazır bulunur, ama insanın karar vermesi gerektiği yerde herkes ortadan çekilmiş, kaçıp gitmiştir. Ne var ki bütün kararlar önceden herkes alanınca verildiği için, herkes alanı insanın sorumluluğunu insanın üzerinden alır. Herkes alanı kolayca herşeyin sorumluluğunu yüklenebilir, çünkü bu alanda yapılıp edilmiş olanlardan ötürü hiç kimseden tek başına kendisini sorumlu sayması beklenmez. Yapılıp edilenlerden sorumlu hep herkes, daha doğrusu hiç kimsedir.

böylece herkes alanı insanın günlük yaşam yükünü hafifletir, insanın yaşamayı kolaylaştırma eğilimine yardımcı olur. insanın varoluş yükünün hafifletilmesinde sürekli olarak insanın yardımına koşan herkes alanı, bununla sürekli olarak kendi egemenliğini sağlamlaştırır. Herkes alanında her kimse ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir. Günlük insanın kimliği sorusunun karşılığı olan herkes insanın ötekilerle-birlikte-olmasında kendi varoluşunda teslim ettiği hiçkimsedir.

Heidegger, Martin. "Günlük insan ve Onlar Alanı", Çeviri: Akın Etan, Çağdaş Felsefe, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1979.
modernizmi modern bir dille ve kodla eleştiren, postmodernist fikir adamlarıyla karıştırılmaması gereken varoluşçu alman filozof.
"saat neyi ölçer" der ve ekler; "insan sürekli ölmeye doğru yol alan ve ölmek için var olan bir varoluştur" der. ölmek ne bir sondur ne de yeni bir başlangıç.
--spoiler--
Kendini anlaşılabilir kılmak felsefenin intiharı olurdu.
--spoiler--
sein und zeit'da durmadan ölümü yiğitçe karşılamaktan söz eden heidegger, hitler'in yetkiyi ele geçirişinden sonra nazilerle birleşerek üniversitenin rektörü olarak yaptığı açılış konuşmasında insani açıdan öyle rezil sözler sarfetmiştir ki biz tüm heideggerseverleri adeta yasa boğmuştur.

yasa dediğin zaten bireyi kısıtlayan yazılı bir kaynak değil midir? bakınmayın sağa sola. öyledir.
inandığı doğrulara ölene kadar sadık kalmış, yirminci yüzyılın en büyük filozofu.
''dil can çekişmeye devam etmektedir.''

http://www.youtube.com/watch?v=p0JFsXuIZ2o