bugün

- asla büyümeyeceğini sanmak,
- 20 yaşına kadar yaşamanın yeteceğini düşünmek (yazar 28 yaşında olup, daha yapacak çok şeyi olduğunu düşünmekte)
- hayatta başına gelecek en büyük felaketin, annesine zorla yaptırdığı kekin oyun esnasında yere düşmesi olacağını düşünmek,
- beyaz atlı prense inanmak,
- asla kaybetmeyeceğini sanmak...

en değerli ve masum
zamanın çocuklukta olduğunu ne bilebilırdim ki?
öpüşünce hamile kalınabileceğini düşünüyordum. meğerse çok yanılmışım çok.
arabada giderken ayın da arkamızdan geldiğini düşünürdüm.
(bkz: yazarların küçükken bindiği yanlış şeyler)
-hamilelik için ters ilişki gerektiğini zannediyodum. *
-bilgisayar virüsünü böyle böcek şeklinde düşünüyordum.
-domatesin sanki ekmek kızartılır gibi fırında kızartılıp sonra da sapını üstüne yapıştırdıklarını sanıyordum.
Anlayacağın zekiymişim de kafayı yanlış yerlere yormuşum.
Annem küçükten dolabıma para koyarsam paramın birikeceğini söylemişti. Çok uzun bir dönem her sabah dolabımı açıp tek bir demir paranın çoğalmasını bekledim.
kuşadasının gerçekten ada olduğunu ve orda kuşların yaşadığını zannederdim. (bkz: düz mantık)
ne kadar çok ya da yağlı yersek yiyelim üstüne meyve yersek asla kilo almayız sanardım.
gece yatmadan cocuk olmasi icin dua edip uykuya dalan ciftin sabah pat diye cocuklarinin olmasidir. dua ile cocuk oluyor saniyorduk.
uslu bir çocuk olursam şirinleri görebileceğim, kötü bişey yaptığımda kötü çocukların beni dövüceğini düşünürdüm.
atatürk ün naaşının anıtkabir in ortalık
yerindeki mozelenin içinde olduğunu
zannetmek.halbuki aslında yedi metre
aşağısında olduğunu çok sonradan söylediler
bize.
Ezanı -hâşâ- Allah' ın okuduğunu sanmak. Ben şahsen öyle sanıyordum 4-5 yaşlarındayken. Tabii sonradan öyle olmadığını, Allah' ın bizim gözümüzle bu dünyada göremeyeceğimiz ancak hissedebileceğimiz bir yaratıcı olduğunu.
ezanı dedelerin okuduğunu sanardım zihnim de öyle bir görüntü belirirdi ki evlerden ırak. özellikle sabah ezanı.
emiş gücü ve "şase"nin yabancı kelimeler olduğunu zannetmek.
bir de "emiş"i "m-ish" falan diye yazılıyor zannediyordum. kafaya bak ya.

"şase"yi de almanca zannediyordum. "schaze" gibi yazıldığını zannediyordum.

vay amuğa goyim malmışım ben de ya.
(bkz: ay dede) ay da bir dede olduğunu düşünenlerden biriydim.
Tum bebekleri leyleklerin getirdiği.
kola koka.
azimli sıçan dagı,taşı,mermeri cogaltılıyordu orası delermiş..

la buraya sıçılarak nasıl delinir diye az düşünmedim he.. meger miki mauseden bahsediyorlarmış.
hastanede idrar tahlilinden çıkan hastaların elindeki bardağın içindeki şeyi meyve suyu sanardım.
-filmde ölen insanları gerçekten ölüyor sanmak. hatta filmden kazanacağı parayı ailesine bırakıyor sanıyordum.
-şarkıcıları her gün aynı yerlere gidip aynı hareketlerle şarkıalr söylüyor sanmak. kliplerden bahsediyorum.
-film bittiğinde ekran donunca ben oyuncuların kamera kayıttan çıkana kadar öylece durduklarını zannederdim.
hatta "yazılar gıdıklamıyor mu onların yüzünü?" gibi salakça bir soru sorardım kendi kendime.
-şirinlerin varlığına inanırdım.
-selpak'tan gerçekten minik fillerin çıkacağını zannederdim.
üniversiteye başlayınca nirvanaya ulaşacağımı sanırdım.***
herkesin içinden türkçe konuştuğunu düşünürdüm. yani ingiliz biri ingilizce konuşuyor ama düşünürken türkçe düşünüyor.
Almanya yenildiği için biz de yenildik. Hocalara sorardım kimse de adam gibi cevap vermezdi. o zamanlar birinci dunya savasini canakkale cephesinden ibaret saniyordum.
cemal süreyya nın kadın olduğunu zannederdim. liseye geçince erkek olduğunu öğrenmiştim.
Dünyanın güzel biryer olduğu ve bu gezegende ne olursa olsun sonunda daima iyilerin kazandığını.

halbuki hepsi tam tersiymiş.