bugün

yumruğumu sıkıp masaya vurmamla başladı her şey...

EVET, itiraf etmem gerekirse ilk defa nereden ve nasıl başlayacağımı bilemeden giriş yaptım bi olaya. o zaman da böyle masaya vurmuştum, şimdi de vurup başlayayım dedim. sanırım yazı çok uzun olacak ve bu yazıyı görenler '' kim okuyacak lan bunu ahah '' diye siktir çekip o da masaya vuracak.

ama o kara gözleri bir görseniz, o güzelliği bir görseydiniz, belki kiminiz kitap bile yazardı.
çoğu kişi ilk görüşte aşka inanmasa da buna bizzat şahit olan biri olarak ''gel onu tüysüz götüme anlat kardeş '' derim. karşılıklı 5-10 saniye bakışmak yetiyor. bak 10-15 demiyorum.. 5-10 ...

usta birliğim bartın'da geçti benim. yaklaş monitöre dinle bak.. zamanın varsa küçük bir taşın mucizesini dinle...

22 kişilik askerden oluşan, basit bir köy karakolunda tam donanımlı bi jandarmayım. yaş 20 ve baya fitim o dönemler. bütün köyün asayişi benden sorulurdu. onbaşı değil çavuştum. askerler karşımda esas duruşta durur '' emredersiniz komutanım ''' diye itaat ederdi. yemekhaneye geçip tv izlediğim zaman alt devrenin biri omzuma masaj yapar, diğeri ise elinde kumanda ile hangi kanala geçeyim kuki diye komutumu beklerdi. şahsım için özel yapılan türk kahveleri, bitki çayları ve şemsiyeli portakal sula..

lan neyse abarttık, askerliğini yapanlar da çoktan siktir çekmiştir.

hülasa, ameleydim anasını satim. intiharı bile düşündüm askerde. cıvımadan anlatayım. millet elense göt büyütürken, uzman çavuş, ben, karakol komutanı ve birkaç acemi asker sürekli göreve çıkardık. karakol komutanı '' kukla'yı da görev kağıdına yazın'' diye yan odadan bağırırdı.
uzman sürekli benimle taşak geçerdi ; '' ulan kuki şu görev kağıdına bilgisayardan senin ismini yazıp 100-200 tane fotokopi çektirmek lazım. boşu boşuna her seferinde kalemle adını yazıyoruz ahaha '' derdi. öyle gıcık bi gülüşü vardı ki ibnenin, o bilmese de o gülüş bana moral olurdu. kamber derdi bana. hani kambersiz düğün mü olur şeysinden, kamberdi lakabım.. öyle ameleydim...

yine bir gün geri zekalı köylüler ottan boktan sebeple kazma kürek birbirine dalmış. ''jandarma yetişşş'' diye arıyorlar. komutan da yan odadan '' kukla'yı da yazınnnnn '' diye bağırıyor. uzman; '' çok ilginç, seni de yazacakmışız kuki '' diye gıcık gıcık gülüyor.
neyse, yazıldı görev kağıtları 6 kişilik ekiple olay mahaline gittik.

köye geldiğimizde adamlar bi yanda, karılar diğer yanda saç baş kavga ediyor...

kavga sebebi de kavak ağaçları.

he amk iki komşunun yan yana tarlası varmış ve tarla sahibinin biri de zamanında kavak ağaçlarını tam sınıra dikmiş. e kavaklar da büyüyünce diğer bahçe sahibinin domatesleri, biberleri badılcanı falan dallardan dolayı büyüyemiyor. arazi hafif bayır olduğu için kavak ağaçlarının dalları diğer bahçeye gölge yaptığından zarar veriyor. bunlar da '' sikerim senin kavak ağacını keseceksin '' diye birbirine kürekle dalıyor. yahu barışın diyoruz, yok diyorlar. şikayetçiyiz diyor başka bir şey demiyorlar.

alayını topladık karakola aldık. karılı kızlı 1 kasa traktörle geldik karakola. karakol bahçesi ana-baba günü gibi. ecemi birliğinin yemin töreninde bu kadar insan görmedim.

gittim komutana; '' komutanım af buyrun ama bunların hepsinin ifadesini alacak mıyız '' dedim. benim günümü zehir edenin ben de gününü zehir ederim kukla dedi. memati gibi herif.

içimden ''senin ben hırsını sikeyim'' deyip çıktım odadan. bana kalsa ikna edip yollarım köylüleri. hiç uğraşmayız. hatta elele nizamiye kapısından halay çekerek çıkartmazsam adam değilim...

''önce kadınlar'' deyip başladık ifade almaya. karakol komutanı, ben, uzman çavuş üçümüz aynı odadayız. klavyem hızlı olduğundan komutan söylüyor ben yazıyorum. nöbetçi asker de tek tek köylüleri çağırıyor... kadriyeeeee diye seslendi.
girdi kadriye odaya...

ahh kadriye ah,
ahh al yazmalı köylü kızı.
sen nasıl bu kadar güzel olabilirsin?

odaya girer girmez şaftım kaydı anasını satim. dakka bir gol. içimde kelebekler uçuşuyor.. simsiyah gözler, bileklere kadar gelen uzun etek, açık renk kırmızı yazmasıyla o kadar güzel ve o kadar masumdu ki, kedi yavrusu gibi saniyelik bi bakışla bana baktı kadriye.
göz göze geldiğim an içimdeki kelebeklerin kanat sesleri götümden çıktı.

bızzzttttttttttttttttttttttt

osurdum amk lan.
gıcırdayan kapı sesi gibi aralanan kapıdan çıktı kelebekler. komutan bana bakıyor, uzman komutana. kadriye bana, ben kadriye'ye. öyle bi utandım ki, sinirden '' yahu ne var? sizde göt yok mu?'' diye bağıracağım neredeyse.

'' yaz oğlum'' diye durumu kurtarıp söze girdi komutan. attım günün tarihini başladım yazmaya.. kadriye buğulu sesiyle '' benim şuram çok acıyo, saffetin garısı kürekle vurdu bağa '' dedi. gösterdiği yer de diz kapağının 1 karış üstü, kukunun yarım karış altı. komutan ''sıyır bakayım'' dedi.

haydaaaa...

kız 21 yaşında ve eminim daha önce hiçbir erkeğe sıyırmamıştır. ama şimdi 3 kişinin gözü önünde sıyırıp bacaklarını gösterecek.
komutan;'' sıyır kızım utanma, varsa bir darp sağlık raporu almaya göndereceğiz'' dedi.
komutan konuşuyo ama onu dinleyen kim. ben çoktan sıyırmışım. maske filmindeki yeşil yaratık gibi dilim dışarıda kızı izliyorum. yani abartmıyorum neredeyse dilimle eteğini kaldıracağım fazla konuşmayın diye.
komutan farkına varmış olacak ki '' oğlum siz bakmayın çevirin kafanızı bakim '' dedi.

senin ananı...

küfür ede ede çevirdik uzmanla kafayı...

çevirdik çevirdik ama benim yerime o an hangi ateist olursa olsun imana gelip şükür namazına durur. ulan eskiden bu odanın temizliği bana aitti ve odada bulunan aynaya her sabah küfür ederdim. seni icat edenin amına koyum diye tüküre tüküre aynayı silerdim. şimdi allaha dua ediyorum aynadan kadriye'yi görünce. bir gün bu aynanın iyilik yapacağı zerre aklıma gelmezdi. canım aynam diyorum.
böyle rabbime dua ederken, kadriye hafifçe eğilip eteğini yukarı kaldırmaya başladı.. işte o an için sayfalarca kitap yazılır. o bacakları anlatmaya ne kelimeler, ne cümleler yeter. titriyorum sandalyede. kadriye de bembeyaz bacağını gösterip işte burası komutan dedi. gösterdiği yerde de hafif bi morluk var. ''kürekle tam burama vurdu'' dedi.

o bacağı gören de yeminle kürek olmak ister. yere batan sarnıcının sütunları gibi bacak var kızda.
üstüne yapı yapsalar 1000 değil 10 bin yıl taşır. titrerse de şerefsizim. ama bizim komutan sanki ibneymiş gibi '' ığğ tamam tamam indir '' dedi. ben de çükü kırılmış roma heykeli gibi hâlâ kıza bakıyorum. feci dondum. komutan dürttü; ''dön önüne kukla'' dedi. döndüm yine göz gözeyim kadriyeyle. 2. kez kara gözlerine bakışım. kalbim pıt pıt. zaten hep demişimdir siyah gözlü birinin bakışı can yakar diye. renkli gözlere benzemez diye. yanıyorum resmen koltukta. baktıkça eriyorum kıza...

ifadesi bittikten sonra çıktı bahçeye kadriye. ifade verenler birbirine yardım etmesin diye ayrı yerde tutulduğu için aklım hep o onda kaldı. bir şekilde odadan çıkıp tekrar görmem lazım. numarasını almam, buluşmam lazım.

2 kişinin daha ifadesini aldıktan sonra ilkokul bebesi gibi komutanın kulağına eğilip '' çişim geldi komutanım '' dedim. kaş işaretiyle çık git dedi, verdim topuk selamını çıktım kapıdan. nöbetçiye '' nerede o kız '' dedim. ''hangi kız kuki '' dedi. ''en güzeli'' dedim. güldü '' şu bölüme aldık'' dedi, gittim yanına.

bahçedeki bankta öylece oturuyor.. akşam olduğundan biraz da üşümüş bi hali var.. cebimden sigara çıkarıp yaktım. dumanı içime çeke çeke yanına gidip '' sen de içer misin kadriye'' dedim, uzattım paketi. kaldırdı kafasını gözüme baktı.. bu 3. bakıştı. ölecek gibi oldum...

teşekkür ederim deyip tebessümle paketten bi dal aldı. alırken bir tane de yere düşürdü. yerdeki sigarayı almak için eğilirken '' gerek yok kalsın kadriye'' dedim. ''pislenmedi ki, bişi olmaz '' dedi. gülerek yerden aldığı sigarayı bana uzattı.. bu 4 oldu.

her bakışta kalbimde davullar çalıyordu. aman zaten davullar çalsın, kelebekler uçmasın diye düşünürken '' ne olacak bize '' diye soru sordu. hiçbir şey dedim. hiçbir şey olmayacak, biz jandarma ve polisler böyle saatlerce ifade alırız, ertesi gün hakim karşısına çıkardığımız zaman '' bi daha olmasın, bi daha olursa affetmem diye hakimler uyarıp salar'' dedim ve inanır mısın bizden daha çabuk eve gelenleri bile gördü bu gözler kadriye dedim, bir şey olmaz rahat ol deyince güldü kız. o kadar güzel güldü ki, arada bi kafasını yere eğdi gülerken.

o gülerken cesaret geldi birden.

''kadriye seni bir daha nasıl görebilirim'' dedim. utandı ve parmağını ısırıp ''bilmem ki '' dedi. ''seni görmem lazım, eğer sözlün veya sevdiğin yoksa bartın'da buluşalım, bana numaranı ver'' dedim. tam verecekti '' dayım geliyor '' dedi. içimden dayısına söve söve ayrıldım yanından.

komutanın odasına girip ifade almaya devam ettikçe aklımda hep gamzesi vardı. ulan bir kıza gülmek bu kadar mı yakışırdı...

bütün ifadeler bitince ve olay da çok boktan bi olay olunca komutan herkesi '' yarın sabah 8 de burada olacaksınız '' deyip evlerine saldı. yarın köy minibüsü ile hepsi hakim karşısına çıkacaktı. komutanın izin vereceğini bilsem '' yarın bunları bartın'a ben götürebilir miyim komutanım '' diyeceğim ama vermez ibne. anca psikopat piçler, adam kesen herifler vs. olunca kukla sen de git der.

muhakkak kadriye ile konuşmam lazım ama nasıl? sabah o saatte içtima var. içtimada çok önemli. her sabah ben uzmana veriyorum, uzman da komutan gelince komutana veriyor. öyle abazan piçiz biz. ulan zaten 22 kişilik karakoluz. senelik izinde olanları çık, her gün 20 kişiyiz. günün 24 saati hep aynı sıfatlara bakıyoruz. bir kişi firar etse zaten anlaşılır. ama yok illa '' aha bu karakol 20 er ve erbaşla emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım'' diye bağırtcaz birbirimizi.

bütün gece alt ranzadan üst ranzanın tavanını süzerek '' kadriye ile nasıl konuşabilirim? '' diye düşündüm. oturduğu köy uzakta olmasa gece devriyesinde yanına gitmeyi bile düşündüm. düşünürken '' acaba o da beni düşünüyor mu lan?'' diye de düşündüm. o küçücük elleriyle sigarayı yere düşürüşü bile gözümün önünden gitmiyordu.. hele o sütün gibi bacaklar...

sanırım aşık olmuştum. askerliği yakma pahasına da olsa yarın kadriye geldiği zaman yanına gidip numarasını alacaktım. düşündükçe '' neden o beni aramıyor ki? '' sorusu aklıma geldi. evet ya, 156 yı çevirip bana ulaşabilirdi. off ulan üst ranza sanki göğsüme oturmuş gibi içim sıkılıyordu...

yoksa hoşlanmadı mı benden?

düşün, düşün, düşündükçe gözüme uyku girmedi... sabah kan çanağı gözlerle yataktan kalkıp yüzümü yıkadım. sabah ezanına kadar uyumayıp düşünen ben, ne yazık son anda gitmişim. kamuflajın düğmelerini ilikleyip karakol kapısından çıkarken nöbetçi arkadaşa kadriye'nin ismini verdim. bu kız gelirse yazıhaneye yanıma getir ama komutanlar kızdan önce gelirse sakın getirme dedim. eğer kızla konuşurken de yakalanırsam kimliğini unutmuştu komutanım diyecektim. her şey hazırdı. her şey planlıydı ama koduğmun uzmanı biz daha konuşurken nizamiyeden içeri girdi. sonra kadriyeler falan geldi. yanına dahi gidemedim kızın. verdiler evrağı görevli askerlere ve kadriyemi de alıp gittiler şehre.

ah kadriye ahh,
ah al yazmalı köylü kızı.

seni ben daha nasıl görebilirim???

günler günleri kovaladı. her telefon çaldığı zaman sanki o arıyormuş gibi heyecanla açtım. onu bi kez daha görsem, bi kerecik sesini duysam, o kara gözlerine son bir kez daha baksam...

ah kadriye ahhh..

her gece defalarca bu şarkıyı dinledim.
https://www.youtube.com/watch?v=qxQWaWzzzTU

yaktım sigara dinledim, içtim kahve dinledim. karanlık yazıhanede sigaranın közüne közüne üfleyip dinledim. o şarkıya bağıra çağıra eşlik ede ede dinledim.
ilk görüşte aşka inanmayanlar gelsin onu kadriye'nin kara gözlerine anlatsın. o kara gözler bile gülerdi buna. zaten bu yazıyı bile yukarıdaki şarkıyı dinleyerek yazıyorum. gülüyorum salaklığıma. sen nasıl bi salaksın diyorum yazarken.

allah büyük abi. işte böyle aşk acısı çekerken gittim öğlen yemekhaneye. kuru fasulye pilav var. pilavı yerken çatırt diye dişime taş geldi. taşı öyle ısırmışım ki kırıldı diş. pıt diye taşla beraber dişimin yarısı düştü tabildota. o acıyla vurdum yumruğu masaya. hani yazının başında her şey masaya yumruk vurmamla başladı dedim ya, he işte o sinirle '' iyi ayıklayın şunu abi '' diye bağırıyorum. aşçı kusura bakma diyor, ne diyim adama anasını satim. geri gelecek mi diş. komutandan izin alıp apar topar gittim şehirdeki dişçiye. 1 buçuk saatlik yol o acıyla asır gibi geldi.

ama iyi ki geldi. hani bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur derler ya, o doğru. sabahtan akşama kadar '' tanrıdan dileğim o yarin yüzünü bir daha görmek, bir kara kaşın bir kara gözün '' falan derken, dişçinin koridorunda kadriye'yi gördüm. şok oldum görünce. ağzımda acı macı kalmadı. o kadar şaşırdım ki kaderime, küçük bir taş parçası beni aşkıma götürmüştü...

bir taş ya.. küçük bir taş.

ahh kadriye ah...
ah al yazmalı köylü kızı..

yine çok masumdu, yine çok tatlı, yine çok şekerdi. ağzımdaki pamuğu cebime koyup yanına doğru giderken beni gördü. yine kara gözlerimiz birbirine bakıyordu. yine hafiften gamzesi belirdi. yine eğdi kafasını, yine kalbimdeki davullar aşk şarkısı çalmaya başladı. bu 5. bakıştı...

merhaba dedim. merhaba dedi. soğuk klozete oturan göt gibi titreye titreye oturdum yanına. heyecanlanıyordum kadriye ile olunca..
seni bir daha görebilmeyi ne kadar çok istemiştim anlatamam kadriye dedim. kafasını kaldırıp yüzüme baktı, utanıp tekrar eğdi. ''beni sana bir taş parçası getirdi '' dedim. güldü, ''anlamadım ki seni ''dedi. dişimi gösterip anlattım her şeyi. ''sen benim diş perimsin'' dedim. tekrar güldü. '' ben de aslında 4 gün önce gelecektim buraya ama dün gece çok ağrıdı dişim bugün geldim '' dedi. kısmete bak dedim, neden böyle acı çektik ki ? keşke karakolda telefon numaranı verip ara beni deseydin, ben de arardım seni ve dişimizden olmazdık dedim. ihihi dedi güldü. durup dururken ben niye vereyim ki telefonumu dedi. o kadar güzel gülüyor ve o kadar tatlı sohbet ediyordu ki, zaman hiç geçmesin istedim. ama karakola giden son minibüsün zamanı geldiği için ondan önce tedavi olup çıkmam gerekti.. oldum tedavi çıktım. çıkarken kadriye'den telefon numarasını istedim.

söyledi numarayı yazdım avucuma. son kez gözlerine bakıp gittim karakola. bu 6. bakış hepsine bedeldi. içi gülüyordu gözlerinin. gözünde bile gamzesi vardı sanki, prıl pırıldı. yine 1 buçuk saat yolda giderken her zamanki gibi hep onu düşündüm. gözlerini güzelliğini düşündüm ama artık bir fark vardı. bundan gayrı konuşup buluşacak, o gözlere doya doya bakacak, her hafta çarşı izninde görüşüp çılgınlar gibi aşkımızı yaşayacaktık.

karakola varır varmaz telefon kulübesine doğru koştum. torunun biri tam kartı telefona sokuyordu ki, ensesinden tutup siktir git burdan dedim. aşktan önemli ne var olim dedim. töbe yarabbim deyip gitti çocuk. taktım kartı açtım avucumu.

allahımmmmmmmmm

lan bu ne?

avucumdaki rakamlar silinmiş hep.
31 çektiğim el bana ihanet etmiş haberim yok. son rakamlar terden uçmuş amk.
'' seni başkasına yar etmem'' deyip silmiş sol elim.. sinirden ahizeyi elime vura vura bağırıyorum.

''allahımmmmmmm''

devrem gördü. '' noluyo hayırdır kukla '' dedi. siktirin başımdan diye dövünüyorum hâlâ.
belki budur numarası, belki budur, belki budur diye o akşam 200 kontörü bitirdim.

gece oldu aramasını bekledim aramadı.
yarın oldu yine aramadı.
öbür gün yine.
ve yine.

sanırım o da benim aramamı bekliyordu. belki benim vazgeçtiğimi düşündü. değer vermediğimi ve geçici bir heves olduğunu düşündü.

ahh kadriye ah.
ahh al yazmalı köylü kızı... keşke bunu okuyabilsen kara gözlüm. bazı şeyler insanın kalbine öyle işliyor ki, unutmak kolay olmuyor. senden sonra da sevdalarım oldu, onlardan da bazı şeyler kalbime doldu, onlar da unutulmadı, sen de unutulmadın. her birinden bir parça var kalbimde, her birinden bir acı. kimi saçıyla anıldı, kimi kaşıyla. kimi gülüşü, kimi kavgasıyla...

29 şubat 2016 ...
kadehimin son yudumu ve son satırı... beni ona götürmüştü küçük bir taş parçası... ama olmadı... ve hâlâ gözümün önünden gitmiyor yerden sigara alışı... sen çok mutlu kal al yazmalı köylü kızı...
(bkz: bize ne amk)
şöyle bi scroll'un gözüne vurdum ve sonra...

tl:dr.
görsel
tüm köylü kızları al yazmalı mı bilader bu nedir, ülkenin köylüsü bile tek tip.

edit: okudum, bir gün rast gelirsin umarım.
Bu saatten sonra size sıbel candan bir sarkiyi armağan edelim.
Yıllar varki biz seninle bakisarak konusuruz sevdalanmis kalbimizle rüyalarda buluşuruz,bu şarkıyla kavusuuuruuzzzz.
kitap yazsaydin para kazanırdın hikayesi olmuş. Bir insan nasil bu kadar işsiz olur aq. Boş vaktinize sokayim sizin.