bugün

bugün mynet'te çıkan yazı. özeti ise baros'un menajeri sıradan bir takımda oynayamaz, avrupada oynayacak bir takımda olmalı diyor. şimdi bu laftan sonda muhtemelen medya asacak kesecek. baros işte böyle, zaten sakat oynamıyor, gece alemlerinden çıkmıyor ki sakatlığı geçsin...

bunlar olmaldan konu hakkında bir iki söz söylemek isterim; doğru baros gibi bir oyuncu avrupada oynamalı ama galatasaray'da avrupada olamlı! biz sıradan bir takım değil kimine göre üç büyüklerden biri kimine göre en büyüğü ama bir gerçek var ki o da şudur bu takımdan başka avrupada kupa alan başka bir türk takımı yoktur. avrupa maç istatistikleri türkiye'nin en iyi avrupa karnesine sahip olan takım olduğunu gösteriyor. bunlar bizim sıradan değil avrupa klasmanında bir takım olduğumuzu gösterir. evet bunlar geçmişte olanlar tabi şimdilerde durum farklı! ligin 11. sırasında yer alıyoruz her şeyden önce. avrupaya gitmenin de tek yolu şu an için türkiye kupasını almaktan geçiyor gibi gözüküyor. bu bakımdan menajer beyimizin laflarını doğrular oluyoruz. ne diyelim bu hale düşmemize neden olanlar utansın! utansın da acaba utanıyorlar mı yoksa vay şerefsiz diye konuşuyorlar mı kendi aralarında? eminim ki ikinci dediğimdir. çünkü yıllardır yaptığımız hatalar zincirinden biri de suçu hocalarda ve suçu genellikle başkalarına atmaktı!

olayı iredelersek biraz biz buraya durduk yere gelmedik. bunun elbette ki geçmişi var. skibbe döneminden beri süre gelen hatalar. skibbe kim ne derse desin çok iyi bir taktisyendi! muhtemelen 5-6 yıl sonra bu adamı nasıl harcadık diye ahh vahhlar çekilecek. tıpkı löw'de olduğu gibi. aynı zamanda bu adam avrupada uzun zamandır başaramadıklarımızı tekrar başarmamıza vesile olmuştu ve o olsaydı eğer eminim ki hamburg'da elediğimiz takımlar arasına katılacaktı. zira skibbe bilindiği üzere almayalı! kendi ülkesinin rakibi olması dolayısıyla rakibi iyi analiz edip biz turu geçecektik. genelde de bu böyle olmuştur. dikkat ederseniz rusya hollanda'yı elediğinde başında da a milli takım teknik direktörü hiddink vardı! velhasıl skibbe gitti bülent kaptan geldi. bülent için çok erkendi! geldiğine sevinmedim mi? delirdim... bizim çocuğumuz, omzu çıkmasına rağmen takımı 9 kişi bırakmamak adına sahaya yüreğini koyarak savaşan kaptanımız! kim ne derse desin biz duygusal insanlarız belki de hata buradadır! bülent katanımız geldi, taraftar olarak görevimizi yaptık ali sami yeni doldurduk. kaptana olan desteğimizi de verdik ama olmadı. bülent kaptanımız harcandı, bülent kaptan da hasan şaş'ı harcadı o ayrı. derken n'olcak bu takım diye düşünen taraftara hediye gibi bir şey verdi yönetim, ne hediyesi yahu bildiğiniz tarihin bombasını patlattı! frank rijkard geliyordu bize. çılgınlara döndük barcelona gibi top mu oynayacağız bizde diye düşünmeye başladık ve heyecandan maçlardan birgün önce uyuyamadık! ali sami yen'e giderken büyük bir heyecanla gidip çakma barcelona'yı görecektik. hayaller kurduk çok fazla. tabi hayaller kurmak ne kadar güzel olsa bile gerçeğe dönüşmediği an yıkım olur. ilk 15 maç mükemmel top oynayan takım vardı. ciddi ciddi barcelona gibi top oynama sinyalleri veriyordu takım. aynı zamanda abdul kader keita elano gibi yıldızlar da takıma katılmıştı. yüzyılın takımı sloganları hergün gazetelerimizin köşelerinde görüyorduk. bu da bizim egolarımızı arttırıyordu. yüzyılın takımı fenerbahçe maçıyla beraber bitti! baros gitmişti nonda da siteme uymuyordu! forvetsiz oynamaya başladık gibi bir şey oldu. derken takım avrupada üst tura çıktı... şubat ayıydı maç sami yen'de rakip atletico madrid. madrid'li oyuncular yenen finale gider dedikçe egolarıma hakim olamadan finali düşünmeye başladım. aradan 9 sene geçmiş ve biz yine finaldeyiz. birilerinin şans dediği şeyi tekrarlayıp finale gidiyoruz! herkes susacak bize saygı duymalarını anlayacaklardı. ne güzel hayallerdi bunlar. oysa daha maç oynanmamıştı! forvetsiz galatasaray'ım beşiktaş ve madrid maçlarını üst üste yapıyordu. mağlubiyeti yoktu ve madrid'den de avantajlı dönmüştü. maç öncesi bunları düşündükçe de umutluyduk! olmadı hakem galatasaray'ımı yedi! caner takımı sattı! 5.hakem için ise hiçbir şey diyemez oldum. bir çift gözün var allah o gözleri gör diye vermiş, sen burada görmen için varsın! peki neden baktığın yeri görmeyi öğrenmedin be adam! bütün hayallerim bitmişti! gerçekler hayallerimi yalan etmişti. peki beni mi sadece? hayır! bütün galatasaraylıları. herkes ayrı bir ses çıkarıyordu. ama bir gerçek vardı, elendik! bu psikoloji takımın ligde de kötü olmasına neden oldu. tıpkı bir önceki sene gibi. ne zaman avrupada oynasak o zaman başarılı oluyoruz! çünkü bu bizim kültürümüz! sezonu 3. tamamlamış bir galatasaray vardı lig sonunda. şampiyonluk bursa'ya gitmişti! kızdım takıma kızdım, kendime kızdım, rijkard'a kızdım, size kızdım, bana bu hayalleri kurduranlara kızdım! rijkard gelmemeliydi hiç. çünkü o geldiği için ben hayal kurdum, o var diye güvendim sizlere, o var diye köşe yazılarını böbürlenerek okudum. kısaca ben bu adama tapıyordum! yeni sezona iyi başlarız ümidiyle bir sonraki sezonu beklemeye koyulduk.

şampiyonluktan çok şampiyonlar ligi'ne gidemeyecek olmak koyuyordu bana. derken yeni sezon başında beğenmediğim uefa avrupa ligi'nde de olamadığımızı görmek ise artık delirmeme neden oldu. rijkard'ı savunamaz hale gelmek koyuyordu, bu milletin haklı çıkması koyuyordu... barcelona'yı bende şampiyon yaparım diyenlere ses edememe vesile olan rijkard'ın ta kendisiydi. onu koruyamam için her şeyi yaptı bu adam. artık takıma güvenimde kalmamıştı zaten. nitekim ligede fırtına gibi başladık! bursa ve sivasspor'a içerde yenilmesi de düşündüklerimi doğrular nitelikteydi. keita gibi bir adam satılmış, baros sakat, elano zaten yok... n'olcaktı ki? lig başlamadan bitmişti zaten benim için. haldun üstünel'in de yönetimden ayrılması benim için adnanların bitişinin göstergesiydi. fenerbahçe maçından önce beklenen son oldu ve taptığım adam ben sesimi bile çıkaramadan gitti. evet kimyamız tutmadı, anlayan çıkmadı onu, futbolcular sistemine göre hareket edemedi, istediği adamlar alınmadı, alınanlarda ortada zaten! yönetim skibbe gittikten sonra nasıl bülent'i getirip beni susturduysa yine aynısını yapmayı planladı ve bir başka üstadımızı hagi'mizi getirdi. bu benim susmamı sağladı mı peki? hayır... evet hagi'nin arkasındayım şu an, hagi gitmemeli diyorum ve aldığı kararları bende destekliyorum. ama yoo bu sefer yönetim kendini kurtaramayacaktı. fenerbahçe maçı öncesi hagi'nin konuşmalarını göz önüne getirdiğimde işte bu, galatasaraylı olmak bu, galatasaray bu diyordum. nitekim maçta da aslanlar gibi top oynadı kediciklerimiz! sonra büyük maçlarda iyi top oynamaya ve kaybetmeye devam etti. küçük maçlarda da kaybetmeye devam... nerde kazanacağım zaman gelecek lan diye soruyorum kendime şimdi. ama cevap yok...

yazıma başlamadan önce sadece haberi yazacaktım ama yok tutamıyorum kendimi. artık patlamak üzereyim. ben taraftarım ve hislerimi yazdım, aynı zamanda bu sadece benim değil milyonların da hisleri! duygusalız biz kardeşim duygusal. bizim hislerimizle oynayamazsınız! bu takımın iki sorunu var;

-adnan sezgin ve polat gidecek!
-yerli oyuncularda değişiklikler meyadana gelecek! yabancılar zaten gitti diyorum ben.

bunlar olmazsa bu takım ligi 10.sıralarda bitirir. belki de küme düşeriz. neyse artık trt'den şifresiz seyretmek mutlu eder beni ama ya bizim büyüklüğümüz n'olcak? biz iki sevdalıyız, şimdi kavga ettik ve konuşmuyoruz, aramız limoni. hasta olurda yataklara düşerse ona bakacak olan yine biziz, taraftar, milyonlar!
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar