bugün

görsel

bu aralar kasvet var siyah gecenin serinliğinde,
az sonra ihtilal sessizliği gelecekmiş gibi ürkek
bir boşluk , uzattığı kelepçe ile yanıma oturacak sanki.

sana söyleyeceklerim var diye başlamasa bari.

bilmiyorum.

hep can sıkıntısı, diye başladığında
ilk gördüğüm, canlı pembe dilinin konuşurken aradan
görünmesiydi,
utanıp, bakışlarımi iki kaşının arasının altında, burnunun
başladığı yere çevirdim.

birisi söyledi ama kim hatırlamıyorum, böyle baktığımda
karşımdaki iki gözüne de bakabildigimi sanırmış.

“Elleriniz ince ve uzun, sanatçı eli gibi güzel”
Dediginde utandım, başımı öne eğdim.
Tekrar kafamı kaldırdığımda, samimi gülümsemesini Gördüm.

Beyaz dişlerinin arasından,
öne doğru hafifçe çıkmış sarıya benzeyen köpek dişleri
Onu biraz daha çocuksu ve masum kılıyordu.

ikimiz de aynı anda konuşmaya başladık,

“Havada ihtilal sessizliği var”

“Şiiren”

(Daha çıkmadı)
ah bu katı, kaskatı beden bir dağılsa,
eriyip gitse bir çiy tanesinde sabahın!
ya da tanrı yasak etmemiş olsa,
kendi kendini öldürmesini insanın!
tanrım! ulu tanrım! ne bunaltıcı, ne berbat,
ne tatsız, ne boş geliyor bu dünya bana!

hamlet/ william shakespeare
Getirdiği tava, perdeden süzülen Güneşle bakıra çalan renge bürünmüştü. Yumurtalar, annesinden yeni ayrılan civcivin hüznünü barındırırken; ben annemi özledim, der gibiydi. Kıyamadım bıraktım. Zaten çay da soğuktu.

Anton çehov, soğuk menemem.
görsel

Malcolm x'in aşk tanımı.

Ne kadar güzel açıklamış..
Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi ön yargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsiniz.

Adam fawer-olasılıksız
Suç ve ceza svidrigaylov baba:
"Kendini en iyi aldatabilen herkesten daha neşeli yaşar."
Bir şehri sevmek, aşka sebep aramaktır.
Ahmet Hamdi Tanpinar/Beş Şehir.
Ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. Ve umutsuzluk budur.Umutsuzluğun özü yaşamın hiç birşey olamaması.
Ölümcül hastalık umutsuzluktur/Soren Kierkegaard
Hasret, bir şeyin veya bir kişinin yokluğundan dolayı duyulan acı ve özlem duygusu. Dilimize Arapçadan geçmiştir. Eksik ve yoksun olma manasındaki husr kelimesinden türetilmiştir.

^Ben ki yirmi dokuz yaşındayım. Ama binlerce yıldır seni arıyor hasretini çekiyorum.^
Ahmed Arif
" Kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatmayacağını anlamıştı. Biri için ölüm kalım meseleei olan, diğerinin gözünde toz kadardı."

Hakan günday
... Alman kadının ateşe körükle giderek, kadınları gerçek kadınlar ve doğuştan fahişe ruhlu olanlar diye ikiye ayırması ve Madam Henriette'yi ikinci kategoriye koyması sabrımı iyice taşırdı. Bir kadının bazı zamanlar kendi iradesinin ve yargı gücünün ötesinde gelişen birtakım gizli güçlerin esiri olabileceği ve gerçeği reddetmenin aslında kendi içgüdülerimizi ve doğamızdaki şeytani unsurları bastırmak adına gösterdiğimiz bir refleks olduğunu, pek çok insanın böyle yaparak kendini daha güçlü, daha temiz ve "kolay baştan çıkarılanlar"dan daha ahlaklı hissetme keyfine ulaştığını söyledim.

stefan zweig-bir kadının yaşamından 24 saat
"Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti. Öfkelenmiyorlar, ağlamıyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar. Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar.Sense üzgünsün. Bu da senin ruhunun hâlâ canlı olduğunu kanıtlar."
"Life is not measured by the number of breaths we take, but by the moments that take our breath away."
onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… haydi bunların hepsini yapayım. fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? nasıl onlar gibi hissedebilirim?

yakup kadri karaosmanoğlu-yaban
Zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine Hayyam, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular.”

― Amin Maalouf
-Nefret ederim bu pazarlıklardan insan arzuladığı gibi yaşamayacaksa hiç yaşamasın daha iyi!
+Ancak hiç bir zaman canınıza kıyamayacaksınız.Onun için en iyisi dürüst bir ömür sürmeye çalışmak.

Konuk kız
Simone de Beauvoir
"Dünya hassas kalpler için cehennemdir."
"Belki de şuan da odasında yapayalnız, düşünmeye devam ediyor ve ona kulak veren sadece şu fısıltılarla dolu,herkesi dinleyen ama kimseyi avutmayan gece."
Her zaman gittiğimiz o küf kokan, duvarları mora çalan pembeli, sepetçi ağlarının süzüldüğü, kapıları güneşten kavrulan çorbacıya gittim.

Önlüğü batık, sarı bıyıklı ihtiyar garsonun mevsim mavisi gözleri seni aradı.

Evde uyuyor, dedim. Heee tamam ben de bitti sandım, derken kireç beyazı yüzü sevinçle doldu.

O zaman bu mercimek benden olsun, dedi.

Şair pkp, sensizlik mi çorbacı mı.
“Kim bilir...Belki uzak bir günde,büsbütün başka insanlar olarak tekrar karşılaşırız ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız...”
"Kendini olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalalıktandır."
"Kadınlar hakkında ne düşünüyorsun? diye sordu.
Düşünür değilim ben. Her kadın farklı. Temel olarak en iyi ile en kötünün bir karışımı gibi görünüyorlar bana. Hem büyüleyici hem de korkunç. iyi ki varlar ama
-Kadınlara nasıl davranırsın?
-Onlar bana benim onlara davrandığımdan daha iyi davranırlar
Adil mi bu sence?
-Adil değil, ama öyle
-Dürüstsün
-Tam da değil “

(Kadınlar, Charles Bukowski)
Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.
Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.
Değiştiriyorum son kelimelerimi.
Değiştiriyorum sonumu.
"Her gün yaşanan acı insanı dayanıklı hale getirmezdi. Yıpratırdı. Kırılganlaştırırdı. Zayıflatırdı. insan ruhu, dayanıklılığının sınanmasıyla tabakalanan bir deri değildi. Duyarlı nazik, içli bir zardı. Bir şok anında yaralanır, örselenir ve bunun izlerini hep taşırdı. "
görsel