bugün

sebep olunan şeyin sebep olması onun da ve ondan sonrakilerin de sebeplere sebep olması.
küçük gibi görünen şeylerin büyük etkilere sebep olabileceğini açıklayan etki.
ulan her etki de bizim ülkenin mi götünde patlar arkadaş.
Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir…
Şems-i Tebrizi
domino efekte benzeyen etkidir.

bir domino devirdiğinizde metre belki kilometreler sonraki dominolar da devriliyor.
Dünya üzerinde en küçük değişim ya da gelişimin zincirleme yoluyla etki yaratmasıdır.
Namı diğer domino etkisi.

Edith piaf: Uzun süredir bu denli keyifli, nitelikli bir entry okumamıştım. Emeğine, kalemine sağlık sevgili tolkien.
Alın 13 dakikada öğrenin.

https://youtu.be/unikFqiLoeo
kelebek etkisinin tanımını hemen hemen ıq seviyesi ortalamanın üstünde olan herkes bilir. kısaca örnek vermek gerekirse domino taşlarının devrilmesi buna örnektir. tahminimce çok az insanın bildiği bir tarihsel gerçekliği olan ve osmanlı döneminde geçen bir örnek vermek istiyorum. sadece bir kişiden başlayan ve dolaylı yoldan günümüze kadar gelecek. dikkatli okumanızı rica ederim.

giriş: 1815 yılında 5 mart'ta istanbulun mercan ağa semtinde mehmet emin adında bir çocuk dünyaya geldi. bir çok kişi gibi fakir doğdu. bir dönem fakirlikten okula bile gidememişti ama hem kur'anı ezberlemesi hem de bilgiyi çabuk kavraması onu akranlarından ayıran en önemli nokta idi. borç hariç içinde bir şekilde okulunu bitirdi ve 15 yaşında okuma yazması iyi ve hızlı olduğundan mehmet emin divanı hümayun katibi oldu yani bakanların sekreteri oldu. burada herkes mahlas kullandığı için kendisine ''ali'' mahlasını verdi. boş kaldığı vakitlerde yabancı dillere merakı olduğundan dolayı fransızca öğrenmeye başladı. 1832'de muhime kalemine katip olarak geçti. bi çok önemli kişi fikirlerini ona yazdırıyordu. yabancı dili öğrenme gayretinden dolayı 1833 yılında dış işlerine kamu görevlilerini yetiştirmek üzere olan tercüme odasına girmeyi başardı. orada dil öğrenmekle kalmadı ve dillere de hakim oldu. 1835 yılında avusturya imparatoru 1.ferdinand'ı tebrik etme törenine 2.katip olarak katılıp viyana kadar gitti. bir çok yerde elçilik yaptı. aralık1841 yılında londra elçisi oldu. önce hariciye nazırlığı sonra paşa ve vezir oldu. vezir olduktan sonra mehmet emin alii paşa ismini aldı. peki bu alii paşanın bu olayın neresinde ? baş karakter mi? hayır. alii paşanın gelecekte yapacağı bir seçim vardı bu geleceği dolaylı yoldan etkileyecek.

giriş 1.
şimdi kameralarımızı almayan'ya çeviriyoruz. 1827 yılında almanyanın waldburg kentinde ludrik isminde bir çocuk doğdu. babası müzik öğretmeniydi ama müzik ruhunun inceliğine sahip değildi. aile içinde sıkıntı olduğundan dolayı akrabaları akıl sağlığı açısından çocuğun ailesinden uzak bir şekilde yaşaması için fransız yetimhanesine verdiler. yalnız ludrik orada da yapamadı evinden farksız bir ortamdı orası. ludrik bir plan yaptı 1838 yılında çarşaflardan yaptığı halatı pencereden sarkıttı ve oradan kaçtı. nereye gideceğini bilmeyen genç çocuk kendisini bir limanda buldu ve gemide çalışmaya başladı. memleket memleket geziyordu. yalnız bir gün gemi istanbul'dan geçerken çocuğun gözleri kız kulesine kitlendi ve istemsiz bir şekilde denize atladı. kız kulesıne yüzdü. o sıralar kız kulesi bulaşıcı deri hastalığı taşıyan kimselerin konulduğu hapishane olarak kullanıyordu. bu durum halk arasında dedikodulara yol açtı '' alman gemisinden atlayan bir çocuk kız kulesine kadar yüzdü'' diye. bu dedikodu mehmet emin alii paşanında kulağına gitti ve çocuğu huzuruna çağırdı. bir yanda osmanlının koca paşası rütbeleriyle onu bekliyor. bir yandan da kaçak ve mahcup ve ne diyeceğini bilmeyen bir çocuk ona doğru yürüyor. alii paşa çocuğa neden kaçtığını sorunca '' efendim beni dövüyorlardı başka çarem yoktu'' - peki olabilir de o kadar yer varken neden kız kulesine gittin oğlum dedi. çocuk; ben sadece oraya gitmek istedim, orayı sevdim diye cevap verdi.
alii paşa, çocukta kendini gördüğü için onu evlatlık edindi. almanya bir yandan da çocuğu istiyordu ama paşa bu isteği ; çocuk artık benim çocuğumdur ve bizim vatandaşımızdır diye cevap verecek bi taştaş'a sahip paşaydı. çocuğu askeri okula yazdırdı çünkü zeki idi ve çocuğu türk örf adetlerini aşıladı. ismi de değişti. bizim ludrik oldu mehmet ali. zaman geçince osmanlı ordusuna katıldı ve kırım savaşına katıldı. yetenekleri herkes tarafından kabul gördü. 1865'de paşa oldu 1870 yılında mareşal yani askerlikte en üst rütbeye geldi. mehmet ali paşa 1877-1888 yılında rus savaşında tuna cephesinde komutanlık yaptı. berlin kongresinde osmanlıyı temsil eden 3 kişiden biri seçildi. yıllar önce kaçtığı ülkeye doğduğu topraklara osmanlı paşası olarak geri döndü. ülkeye geri dönmeden önce çocukluğunda kaldığı yetimhaneyi ziyaret etti. kaldığı odasına çıktı. pencereden dışarı bakıp '' o kadar da yüksek değilmiş'' diye tepki verdi.

peki mehmet ali paşa kimin hayatına dokunacak? mehmet ali paşa evlenmişti ve bu evlilikten doğacak olan hayriye hanım, leyla hanım, adviye hanım ve zekiye hanım adlarında 4 kızı olmuştu ve bu kızlardan doğacak olan çok önemli kişiler olacaktı. mehmet ali aybar, oktay rıfat ve hatta ali fuat cebesoy gibi isimler doğacaktı. ali fuat cebesoy, atatürk'ün sınıf arkadaşı olacak ve onunla birlikte yükselecek ve hatta cumhuriyetin kurulmasında önemli rol oynayacaktı. fakat tabi ki sadece ali fuat yoktu. askeri açıdan olmasa da mehmet ali paşanın soyundan gelen bu gün bile adı anılan kişi. kızlarından biri olan leyla hanımdan türkiye'nin ilk kadın ressamlarından olan celile hanım doğdu. celile hanımdan ise 15 ocak 1902'de nazım hikmet ran doğacaktı.

nazım hikmet; şiirler, romanlar ve anılar yazdı. türk düşünce yapısına etki etti. yazılarına siyaset karıştırarak, devlet adamlarını sürekli eleştirip bazen yersiz konuştuğu için hapis yattı ve sürgün edildi. şiirleri bir dönem türkiye'de yasaklandı ama buna rağmen 50'den fazla dile çevrildi. hayatının 12 yılı hapiste geçti. 1951 yılında türk vatandaşlığından red edildi. muhalifliği hayatına etki etti. peki nazım yaşarken nelere etki etti. 1800'lerde almanya da kanat çırpan kelebeğin rüzgarı kimin hayatına dokundu?

1937 yılında ipek sinemasında nazım hikmetin yanına bir harp öğrencisi geldi adı ömer deniz idi. genç geçmişten beri nazımın yazılarını okuduğunu ona hayranlık duyduğunu söyledi. nazım onun ajan olduğunu düşünüp cevap vermedi yalnız ömer deniz inat etmişti. yazılarını okuduğu adamı yakından tanımak istiyordu fakat ne fayda nazım onun gizli bir ajan olduğunu düşünüyordu. azarlayıp kovuyordu sürekli. çocuğun nazımın yanında bu kadar dolaşması gerçek polislerin dikkatini çekti. bu tehlikeliydi. çocuğun hem komünist ve asker olacağı düşünülürse o dönem için olacak iş değildi. 1938 yılında hem nazım hikmet hem de çocuk yargılandılar. haklarında vatan hainliği ve askerliği isyan ettirmek hakkında suç vardı. gel zaman git zaman mahkeme de ifadeler alında nazım savunmasını şöyle yaptı; benim de neferi olmaktan onur duyduğum ve emperyalizmi dize getiren bir ordumuz eğer kendisini bu çocukla dize getireceğimi düşünüyorsa, gerçekten bunu düşünüyorsa bu doğrudur'' diye alaycı cevap verdi. nazım hikmeti 5 hakim yargıladı fakat 4 tanesi hukuk bile okumamış hakimdi. 12 yılla yargılandı. moskova da öldü.

ömer denize ne oldu? hayatından 7.5 yıl gitti. hapisten çıktıktan sonra askeri okula başvurdu lakin askeri okula girmesi kabul görmedi. ömer deniz madem adaletimiz böyle acınası deyip o halde ben de hukuk okuyup avukat olurum diye sitem etti. nitekim hapisten çıktığı için fakirdi. yalnız okumak içinde para gerekiyordu. borç harç bulup istanbul fatih'de hırka i şerif caddesi üzerinden bir oyuncak dükkanı kurdu. burada tahta oyuncak yapıyordu fakat pek de para kazanamıyordu. bir gün ufak bir çocuk dükkanın kapısında belirdi. çocuk iş istedi. ömer denizin ona verecek parası yoktu lakin okul çıkışında gelip oyuncaklarla oynamasına ve birazcık harçlık vermeye gönlü razı geldi. ömer deniz bir yandan derslere diğer yandan oyuncakları yapıp satıyordu. oyuncakları ömer deniz yapıyor çocuk ise boyuyordu. ömer deniz çocuğa neden burada çalışmak istediğini sorunca çocuk; ömer amca hiç oyuncağım yok ki en azından burada oyuncaklarım varmış gibi davranıyorum cevabını verdi. ömer deniz bu duruma içerledi ve çocuğa oyuncak yapma sözü verdi. çocuk istediği oyuncağı kağıt üzerine çizdi ve ömer denize verdi. 4 kolu olan oyuncaklar. birbirlerine 4 kolla sarılabilen oyuncaklar. çocuk ertesi sabah dükkanın kapısında belirdi; çocuk oyuncaklarımı yaptın mı diye büyük hevesle sordu.. kuklaydı bunlar. bütün uzuvlarına ipler bağlanmış olan yukarıdan ellerinizde hareket ettirebileceğiniz oyuncaklardı. o hevesle oyuncaklarını alıp okula gitti. arkadaşlarına oyuncaklarıyla gösteri yaptı. ilk tiyatrosunu orada yapmıştı lakin o çocuğun yapacağı son gösteri bu olmayacaktı. . çünkü o çocuğun adı müjdat gezendi. müjdat gezen tiyatro alanında türkiye'de ki öncü isimlerden biri olacaktı ve bu oyuncaklardan yaptığı gösteriler sunay akına ilham verecekti. sunay akın ileride oyuncak müzesi açacak ve bu hikayeleri gelecek nesile aktaracaktı.

selanik'de doğan mustafa adında küçük bir çocuk ben asker olacağım demeseydi tarihimiz farklı olacaktı.
almanya da amatör resimler çizen adolf sanat akademisine girebilseydi dünya tarihi farklı olacaktı.
kasımpaşa da doğan çocuğun futbolcu olmasına babası izin verseydi bu gün ki türkiye de bambaşdskljhksajl bak bu son kısım şaka...
2004 yılı ABD yapımı bir dram, bilimkurgu ve gerilim filmi. Başrollerini Ashton Kutcher, Amy Smart, Eric Stoltz paylaşmaktadır.
domino etkisi olarak da bilinir küçük bir değişikliğin hatanın daha çok kötü sonuç doğurması olayı.
Hepimizün, her şeyin bir bütünün parçası olduğunu düşünebiliriz.
Küçük etkilerle değişen büyük olaylar anlamına gelir.
Küçük bir olayın hayatı değiştirmesi.
Sağlam filmdir 2.si çekildinancak 1. Verdiği tadı alamazsın
Hayatımın filmidir...
" i'll come back for you. "
Hayatı etkiler. Bir yere gitmekten bir anda vazgeçmek ve birisi ile tanışmak mesela. Farklı bir tutku içerir.
izlenmesi gereken filimdir...
Görünen o ki Böyle bir etki var. Fakat tek yönlü değil. Hayır ve şerr olarak. Önemli olan hayra vesile olabilmek.

--spoiler--
Bir başka olumlu örneği, Hac veya umreye giden kardeşlerimiz ve akrabalarımızdan duymuşuzdur; “Ufak tefekler, çok terbiyeli çok efendiler, çok iyi Müslümanlar”. Gıpta ile bahsedilen övgü ile anlatılan kimseler Endonezya Müslümanları. Peki, ne olmuştu da Endonezya’da islamiyet bu kadar güzel yaşanır, uygulanır olmuştur ve diğer Milletler nezdinde de takdir almıştır.

Endonezya Nasıl Müslüman Oldu?

Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. işini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün işe geç geldi. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan.

Merak etti, sordu: Hangi kumaştan sattın?

Şu kumaştan efendim.

Metresini kaça verdin?

On akçeye.

Nasıl olur?” diye hayret etti, Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu? Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi.

Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu.

Ne demekti hakkını helâl et?

Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı.

Kral sordu: Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir?

Ben, dedi tüccar, bir Müslüman’ım. islâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.

Kral, “islâm nedir, Müslümanlık nedir?” gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı.

Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden islâm’ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman oldu.

250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: inandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: “Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir.” Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi. (Kaynak: Mehmet Paksu, iman Hayata Geçince.)

Endonezya’daki Müslüman tüccar Endonezya Müslüman olsun amacı ile bu hareketi yapmadı. Müslüman’ın yapması gerekeni yaptı. Netice hayırlı oldu.

Müslüman’a yakışan dürüst, adil, sözüne güvenilir, emin bir Müslüman olursak hayırlı neticeleri Mevla’m bizlere nasip edecektir.

Bizlerde kendi çapımızda bir kelebek etkisi oluşturabiliriz.

Belki Amerika’yı Müslüman yapamayız veya Obama’yı, Hz. Ömer yapamayız. Bizler Müslüman’a yakışır tavır sergilediğimizde adil Ömerler çıkacaktır. Endonezya gibi ülkeler yâda topluluklar Müslüman olacaktır.

Olmuyorsa da bizler gücümüzün yetmediğinden sorumlu tutulmayacağız. Gücümüzün yettiğinden sorumlu tutulacağız. Yani işyerimizde, bulunduğumuz ortamlarda islami bir tavır sergiliyor muyuz? işverensek islami bir tavır sergiliyor muyuz, çalışanımızın hakkını veriyor muyuz? Çalışan isek işverenin malını koruyup, hakkıyla işverenin malını koruyor muyuz?

Bizler Bu tür davranışlar sergilediğimizde kendi çapımızda iş arkadaşımızın, komşumuzun, akrabamızın hidayetine vesile olabiliriz.

Peygamber efendimiz (sav) Hz. Ali’yi Hayber Gazvesine gönderirken şu hadisi zikretmiştir:

“Ya Ali senin vesilenle bir kişinin hidayete ermesi üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.” ( Buhari sahih, cihad 4.58 _Müslim sahih fedailül ashab 2406.)

http://www.gencbirikim.ne...uslumanin-kelebek-etkisi/
--spoiler--
Serinin ikinci filmi çöp üçüncü filmi fena değildir.
Az önce izlediğim ve şimdiye kadar nasıl izlemediğimi kendime sorguladığım baya etkileyici film.
Sakın bir çiviyi küçümseme. Bir çivi
bir nalı, nal bir atı, at bir komutanı
komutan bir orduyu, ordu koca bir
ülkeyi kurtarır.
valla okuduk hiçbir şey değişmedi iyi veya kötü; bön bön oturup entry giriyoruz yine.
gerçek olan bir şeydir.

benim burada yazdıklarımı sizler okumasaydınız muhtemelen başka bir şey yapacaktınız ve bu da başka şeylere neden olacaktı, iyi yada kötü.
Küçük olayların silsile halinde her şeyi etkilemesi.

Aynı şekilde yerine kadroya girebilecek olan birisinin hayatı da değişmiş oldu.