bugün

Resim dersi için gazlı kalemlerle yaptığım resimleri unutamıyorum.
Herkes resim defteri getirmisti ve getirdikleri defterlerin getirdigi o sikko ozguvenle baslari dik oturuyorlardi. Ben ise arkadasindan bir yaprak kopartmis basimi siraya gömmüş ayvalikta denize girmis çük gibi büzülmüştüm. Ayvalik denizinin ne kadar soguk oldugunu bilirsiniz, konumuz o degil, konumuz kevaşe eda!!! Evet. Kevaşe eda. Ulan kemcuk kari madem resim defterini unuttun hoca tarafindan tahtaya cikartilip kulagindan cekildi, e be göt kari beni niye ispiyonladin. Neden oorrrtmenimmm şizofrenin de defteriii yooooookkk dedin. Unutamiyorum o anı. Hala gozumun onune gelir sinirden gozlerim kan canagi olur. Su anda olsa ümüğüne yapisirdim. Ümük? Neyse. Gercekten karaktersizsin.
Lise 2deydim.
izmirli olanlar bilir kaldi ki ben izmirli degilim ben bile biliyorum hayvan, neyse 62 ye bindim. Bornova alsancak. En arkanin 2 on sirasinda oturdum otobus hareket etti. Hasim iscan caddesi var simdi sikko conconlarin takildigi sokak oldu. Nasil oldu ben de anlamadim gotum gibi cadde neyse, otobus hasim iscan duraginda durdugunda insanlar bindiler ve on koltuguma bu sürtük oturdu!!!111!11bir1! intikam vaktiydi. Canini acitmaliydim, belki de öldürmeliydim. O zamanlar cep telefonu a1018 den ibaret oldugu icin (liseliler bilmez) dusen antenine devamli yapistirici surdugumden cebimde kalan yapistiriciyi cikarttim kapagini actim ve o surtugun guzel saclarina (harbiden cok guzel saclari vardi amk) butun tupu bosalttim. Butun tup diyorum lan komple amk. Allahim nasil isledi icine o saclarin nasil icim giciklandi nasil erekte oldum nasil oluk oluk bo.. ohmm tamam saka ama cok zevk aldim. Sonuc? Bir daha gormedim. Cok surtuksun edaaaa. Umarim dugununde topugun kirilir. Her dusa girdiginde gotune dus perdesi yapisir. innnsaalllaahhhhh yeni giydigin coraplarinla islak dus terligine basarsin. Serce parmagini sehpaya vurmani ne kadar istedigimden bahsetmiyorum bile.. Abv.
çubuk adam çizimindeki inanılmaz yeteneğim. bu gün hala o zamanların ekmeğini yerim.
Kitaplarda gördüğüm çizimlerin baka baka aynısını çizerdim. 4. Sınıfın yaz tatilinde de bir sürü resim çizmiştim. Tatil bitince resim dersinde hoca çizimlerimi gördü ve herkesin içinde "kopya ile çizmişsin bunları" dedi. Kopya değil dediğimde de "kopya bu kopya, ben anlarım" deyip azarlamıştı. Yaşım küçük olduğundan aynısını şimdi de çizebilirim demek aklıma gelmedi, içimde ukte kaldı. Sınıf arkadaşlarımın diline düşmüştüm. Dalga geçmişlerdi, baya üzülmüştüm.

Kısacası: "10 - 11 yaşlarındaki bir çocuğun saatlerce uğraşıp çizdiği resimlere kopya deyip, rezil etmek için mi resim öğretmeni olunuyor?"
Kevaşe örtmenimin arkadaşların resimlerine yildiz atarken benimkilere atmaması ne orospuydu ya songül çalım mıydi neydi okuyorsan gördüğüm ilk kaşarsın.
Arkadaşlarımın yaptığı resimlere bayılırdım. Çünkü ben resim yaparken kendimi kaptırırdım ve aklımdakileri resme dökerken, kirletirdim kağıdı hep. renkler birbirine girerdi. arkadaşlarım ise çok düzgün resim yapardı.

Ama yarışmalarda hep ben dereceye giriyordum. Çünkü yaratıcılığımı ve hayal gücümü beğendiklerini söylüyorlardı. Yani çizimlerimde bir muntazamlık yok; karman çorman; ama konuyu hayalimde canlandırıp resme dökmekte ustayım. Mesela ilkokuldayken il çapında dereceye giren resimlerimden biri:

görsel

Bu müptezelvari ucubeleri, verem savaş haftası için çizmiştim mesela. O anki düşünce yapım şuydu: verem bir hastalık; hastalığı mikrop çizerek anlatmak istedim. O sırada Türk filmlerinde verem olanların öksürünce kan çıkarttığı geldi aklıma. O yüzden mikropları kırmızı çizdim. "Verem Savaş haftası" diye savaş konusunu yansıtmak için de mikropların eline balta koydum. Ve sigaradan duman çıkarttım. Hani savaş olunca toz duman olur ya, o şekilde ifade ettim.

Sigaranın da zararını yansıtmak istedim. Verem sonuçta bir hastalık, sigara da hasta eden bir unsur, o yüzden böyle bağdaştırdım. Hasta insanları da gözaltları mor, yanakları ve burnu Kırmızı tasvir ettim. Hani insan hasta olunca ateşi yükselir ya, o yüzden kırmızı renk seçtim, bunu anlatmak için.

Aklıma ardı ardına gelen bu düşünceleri de resme dökerken, kağıdı epey kirletmişim gördüğünüz gibi. Renkler birbirine girmiş.

Her resimde "bu kez kirletmeden boyayacağım." Diyordum; ama resim yapmaya başlayınca ve arka arkaya aklıma düşünceler gelince, yani ilham gelince, adeta dünyadan soyutlanıyordum ve o an sadece düşünceye odaklanıyordum; kağıdı temiz boyamak falan o an umrumda olmuyor; sadece düşünceyi resme dökmeye kilitleniyorum istemsizce. Sonra resim bitince bir bakıyorum, Yine renkler birbirine girmiş. O anki düşünce hengamesi, resimlerime öyle renk karmaşası olarak yansıyor Ve böyle çok dereceye girdim.

Çok sevdiğim anasınıfı öğretmenim Serpil kılınç'ın bunda çok büyük payı var; çünkü anasınıfındayken yaptığım bir resmi, yarışmaya göndermişti ve ilk kez o zaman, 5 yaşımdayken dereceye girdim. Ödül Töreni için Kütahya'ya çağırmışlardı; gidememiştim; gidemediğime de üzülmüştüm; ama sonra birçok resim yarışmasında dereceye girdim ve ödül törenine gittim.

görsel

görsel

Şimdi resimdeki bu başarılarımı hatırlayınca durup düşünüyorum; neden resim yapmayı bıraktım ki ben?

Sanırım içimdeki ressam; boya yerine harfleri kullanıyor artık.

Eskiden duygu ve düşüncelerimi boyalarla resmederken, artık harflerle resmediyorum.

Yani artık yazıya döküyorum duygu ve düşüncelerimi.

Her yazıda resmediyorum işte bir şeyleri...

Olsun, böyle de güzelim.

Bu vesileyle, rahmetli öğretmenimi de saygıyla anıyorum; onun sayesinde resim yarışmalarına katıldım ve onun sayesinde birçok kez dereceye girmenin mutluluğunu yaşadım. Resmi, sanatı onun sayesinde sevdim. Ruhunuz şad olsun Serpil Kılınç öğretmenim, anılarımda ve kalbimde daima yaşayacaksınız...
samet ağzına sıçayım senin ilkokulda öyle tır resmi mi çizilir.geriye kalan 53 kişiyi niye intahar noktasına getiriyosun, seviyeyi niye yükseğe çıkarıyorsun samet?

samet allah belanı versin senin samet n'oldu mühendis mi oldun, mimar mı oldun samet?

nefret ediyorum senden samet.
çok güzel resim yapardım.
hoca panoya asardı çizdiklerimi.
bi' de bir kız vardı. sürekli insan resimleri çizerdi. onla rekabet vardı aramızda.

ilkokuldan sonra görev halini alınca pek sarmadı.
resimden kalmam.
Altın renkli pastel boya.
Doğru düzgün resim çizmeyi beceremeyen bana resim öğretmenimin sen umutsuz vakasın demesi.
Dersten 1 alacağım diye ağlamıştım, nefret ederdim lanet olası dersten.
Siyah kopya kağıdı. Pelikan.
ev resmi yaparken , hep müstakil tek katlı , tek pencereli , tek kapı girişli ev yapılması ve klasik; üstünde mavi bulutlar, çevresi çit kaplamalı bahçe vs. bir de, o sulu boya takımını hiç sevmezdim , ya fırçayı suya çok bandırır, ya da boya çok kuru kalırdı. velhasıl resim dersini de sevmezdim ya neyse.
iki dağın arasında olan güneş, dağın arasından akan derenin üstündeki köprü.
Kifayetsiz bir öğretmenim vardı ve resim konusunda yeteneksiz olduğumu yüzüme vururken kendisinin Van Gogh olduğunu sanıyordu. Allah rahmet eylesin de hiç sevmedim kendisini. Sevgisiz öğretmen mi olur?
iki pencere ve tek kapı. çatılı bina ( adana'da hiç çatılı bina olmamasına rağmen ) tüten baca ve dahi dumanı.
resim öğretmeninin velime bu çocuk düz çizgi dahi çizemiyor çok yeteneksiz demesi hiç gitmez aklımdan.. lise hazırlık sınıfında resim dersinden sıfır almışlığım var ..
Din, beden eğitimi, müzik, resim gibi derslerin puanlama sistemine etki etmesi kadar saçma bir şey Yok. Çünkü çocuğun yetkinliğini öldürüyor. Yukarıda bir arkadaş "o kadar kastınız da ne oldu, Van gogh mu yetiştirniz sanki" demiş. Çok doğru. Ezbere dayalı saçma bir eğitim sistemi. Ben müfredatta olmasın demiyorum bu derslerin çocukların gelişiminde çok büyük etkisi var ama yeteneği olmayan kişilerin bunlara kafa yorması saçma. Misal ben..
ilkokul ve ortaokulda en büyük handikapım; din dersinde zorla ezberletilen duaları sınıfın ortasında öğretmenin okutması ve Arapça düzgün bir telaffuzumuz olmadığı için sınıftakilerin kıkırdaşıp gülmesi.. sanki Arapça biliyoruz da, eğitimini alıyoruz. Bir de düzgün okumayınca hocadan azar işitip, düşük puan alıyorduk.
Diğer bir korkum da resim dersiydi; hiç ama hiç yeteceğim yoktu. O zaman da cin Ali çizemiyordum, şimdi de çizemiyorum. Bir de üstüne bir sürü resim malzemesi alıp (boyasıdır, cetvelidir, pergelidir, özel kara kalemidir, silgisidir, defteridir) gereksiz masrafa sokuluyorduk.
Diğer zorlu dersim; beden eğitimi.. vücudu hiç esnek bir insan olamadım. Takla atamadığım için beden dersinden kalmış bir insanım.
Gelelim müzik dersine; işte bu ders benim yeteneğimdi. Doğaçlama olarak makam tutar, şarkılara kendim makam uyarlardım. Diğer sınıfların müzik derslerine girer, onlara müzik eğitimi verirdim..
ama gelin görün ki, diğer derslerin dayatmaları, sürekli sizi Arap atı gören bir sistemin sizi sınavlara zorlaması, öğretmenlerimin beni iyi yönlendirememesi, ailemin bu konunun üzerine düşmemesi sonucunda ben bu yeteneğimi kaybettim..
O yüzden bana bu derslerin zoraki olması saçma geliyor.
Siz siz olun, yeteneği yoksa çocuğunuzun. Onu hiçbir şeye zorlamayın.
görsel
Bir kapı iki pencere güneşin tepede sarı sarı ışık ve sıcaklık saçarken bacası duman tüten bir ev güzeldi o herşeyden ortaya karışık yaptığımız günler.
görsel

Çocuğun biri vardı evin içine böyle ampül çizerdi aq.
Her resimde olmazsa olmaz üçgen şeklinde ve gayet simetrik ard arda kağıdın sonuna kadar uzanan dağlar, dağların üzerinde bulutlar, bacasında duman olan bir ev, buna rağmen güneş olmazsa olmaz tabi, evin etrafında çiçek böcek ve akan bir dere üzerinde de köprü.
Monami pastel boyamın olmaması.
1. sınıfta yaptığımız patates baskılarıni hiç unutamam. Geçip giden günler öyle kıymetli ki farkında olmadan bitiyor işte. patates baskısını yaptıran ilkokul öğretmenim Suat Taş hocama selam olsun.