bugün

tamamen agnostik bir yaklaşım. yaptıklarımızın sağlamasını yapacağımız, onaylatacağımız bir merci yok. dünyada 7 milyar insan ve bir o kadar da fikir var, ülkeler kimlikler ne kadar kategorize edebilir bizleri? parmak izi gibi orjinal kişiliğimiz ve yaşantımızda, doğru bildiklerimizin ve uyguladıklarımızın bize "evet bu gerçekten doğru" diye dönmesi ancak oscar törenlerinde bir noktaya kadar olabiliyor.

ilahi güçler ya da öte alem bir referans olarak alınırsa da, onu ancak öldükten sonra görebileceğimiz için, yaşarken hiç bir canlı ne yaptığını bilmez. o yüzden hatalarımızdan dolayı bizi hiç kimse suçlayamaz. çünkü karşı taraf da hatalarla doludur. o da ne yaptığını bilmiyordur. öğreniyordur, deniyordur, düşünüp uygulamaya koymaya çalışıyordur, "bu galiba doğru" diyerek karşısına geçiyordur ama o doğru dediği onun arkasından dolanıp enseye tokat yerleştiriyordur.

hiç birimiz ne yaptığımızı bilmiyoruz, kimimiz anne babasını, arkadaşını, sevgilisini, öğretmenini, başbakanını, tuttuğu takımın teknik direktörünü, sevdiği köşe yazarını, çok iyi konuşan birini, iyi bir yazarı, bakkalın anlattıklarını dinler, kimisi kendi kalbinin ya da aklının sesini ( ne çok ses var ) dinler, ama herkes bir şey dinler. sesleri analiz edip ortaya bir şey çıkarmaya çalışır, yapar da, olur hatta güzel de olur herkes beğenir falan ama pat! biri beğenmez. olmamış bu der.

ya, ben bu kadar yapabiliyorum, olayım bu denecektir ya da sorun değil efendim, sizin için yenisini yaparım denecektir. o da bizi dinleyecek ve olayı anlamaya çalışacaktır çünkü o da ne yaptığını bilmeyenlerdendir.

o yüzden, insanlarla konuşmalı ve daha çok sevişmeliyiz.