bugün

benim adım micro. ben bir sahne sanatçısıyım. en azından hobi olarak yapıyorum bu işi.

sahne sanatçısı olmanın yanında, aynı zamanda bana bipolar teşhisi konuldu. bunu iyi bir şey olarak görüyorum, çünkü sahnede ne kadar delirirsem, o kadar eğlenceli oluyorum. istanbul'da 16 yaşındayken, hayatıma damgasını vuran manik atağımı yaşadım: kendimi HZ. isa sanıyordum. bunun korkunç olduğunu düşünebilirsiniz, dünyada kendini hz. isa sandıracak kadar uyuşturucu yok.

bir tımarhaneye gönderildim tımarhanede herkes kendi tek kişilik oyununu oynar. orada provalarının sonucunu gösterecek bir izleyici kitlesi de yok. onlar sadece prova yapıyorlar. çıktığımda, bana teşhis konulmuştu ve bir doktor ilaç yazmıştı. ''micro, sana neden şey vermiyoruz.. neden zyprexe vermiyoruz. tamam? hmm? en azından benim kalemimin üzerinde adı yazıyor''

lisenin ilk yarısı manik atakla başa çıkma çabamla geçti, diğer yarısını da uyuyarak geçirdim. ikinci yarısı büyük ölçüde sınıfta yaptığım şekerlemeydi. çıktığımda bir seçim şansım vardı. ya bu zihin hastalığını inkar edecektim ya da zihinsel yeteneğimi kucaklayacaktım.

bugünlerde bir hareket var, zihinsel hastalıkları iyi gösterme hareketi.. en azından hipomanik kısmını. hipomani ne demek bilmiyorsanız, kontrolden çıkmış bir motor düşünün, mesela bir ferrari motoru, freni yok. buradaki pek çok yazar ve okuyucu arasındaki pek çoğunuz, o yaratıcı kısma sahipsiniz, neden bahsettiğimi biliyorsanız. size imkansız olduğu söylenen bir şeyi yapmak istiyorsunuz.

belki de deli diye bir şey yok ve size akıl hastası teşhisi konulması deli olduğunuz anlamına gemiyor. belki de sadece başkalarının görüp hissedemediği şeylere karşı daha duyarlı olduğunuz anlamına geliyor. belki de kimse gerçekten deli değil. herkes sadece birazcık çılgın. ne kadar olduğu bu tayfın neresine düştüğünüze bağlı. ne kadar olduğu ne kadar şanslı olduğunuza bağlı.