bugün

sen olmasaydın bizim halimiz niceydi.
yolundayım, neyleyim alemi...
Dürüstlük,cesaret,sevgi,ilah-i aşk.
ayağını yıkadığı suyu içerim.

içmeyen de müslüman değildir.
alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah'ın en sevgili kulu.
mahşerde nebilerin bile kendisinden medet iatediği zat.
iki cihan güneşi...
ayağını yıkadığı suyu içmem. içmem demem de müslüman olmadığımı göstermez. zaten islam'da bu tür şeyler yoktur, bu düpedüz peygamberi (sav) putlaştırmaktır.
ayağını yıkadığı suyu içmem bunun islamla ne alakası var. bir entry önceki yazar doğru diyor her şeyi tanrılaştırmayın.
doğduğu gün acemlerin 1000 yıllık ateşi sönmüş.
kisra sarayının sütunları yıkılmış.
nisan ayında doğan ölümlü.
gidini yerim. ateistim ama insanlari seviyorum.*
efendim, bugün senin arkandan "ben müslümanım!" diyerek gösteriş yapanların, allah'a şirk koşanların, kendi cebini doldurup aç komşusunu umursamayanların olacağını biliyordun. allah onlara hak ettikleri cezayı versin, başka bir şey istemem!
Allah hepimizi şefaatine mazhar kılsın.
zamanı için devrim yapmıştır. ama günümüzde örnek alacak bir yanı yoktur. lakin ısrar edilir.
çık gel peygamberim bitsin sıla hasreti.
rahmet dolu bir kalbi vardır onun. annemi bile feda etmeye hazırım onun için.
büyük ve güzel insan. yaratan dostu. ama gerçekten elçi mi emin değilim.

eğer bugün yanımızda olsaydı ve bizlerle beraber camiye girseydi kendi isminin neden yaratanın ismiyle aynı hizada olduğunu sorardı.
neden yaratana denkmiş gibi gösterildiğini.
neden kelimeyi şehadette kendi isminin de geçtiğini.
sorardı. sorardı. ve yine sorardı.

siz yaratana beni ortak mı koşuyorsunuz derdi.
ben sadece bir insanım derdi.
gerçek yaratan o.

anladınız mı ?!

edit: gelen eksilerden anladığım kadarıyla pek anlaşılmamış.
insanları bilerek putlaştırdılar. tanrıyla bilerek eşit seviyeye getirdiler.
çünkü görünen, elle tutulan bir şeye inanmak çok daha kolaydı.
böylece elçi=yaratan yaptılar
geçmişte firavunların tanrılaştırılması gibi otoriteye tam bağlılık için beyin yıkadılar.
bugün RTE bile çıkıp olaki ben peygamberim dese buna inanacak 2 milyon adam çıkar bu ülkeden. -kafadan-

bu nedenle, böyle yaparak sen o güzel insanın ismini yaratanın ismiyle aynı hizada tutuyorsun.
peki bu mantıklı ve vicdanlı mı ?
sen kimsin bir kulun ismini yaratanın ismiyle aynı hizada tutuyorsun.

efendim o ona habibim diye hitap ederdi !!
olabilir. ama sen bu ve benzeri haraketlerle yaratanı rencide ediyorsun. -bence-
farkında değilsin.

niye farkında değiliz.
çünkü gerçekte yaratan kimsenin umurunda değil.
herkes kendi kıçını kurtarma derdinde.
cennet mi cehennem mi ? ali mi ? muhammed mi ? isa mı musa mı ?
o mu bu mu ?
nurcumu süleymancı mı ?
nakşi mi ? ne bilim ne mi ?
hasan mı hüseyin mi ?

yaratan bunun neresinde ?
ve şu durumda siz hanginiz müslümansınız ?
hani ayrılığa düşmeyecektiniz. hani kardeştiniz.
ama sizin ayrılığınız bile rahmet değil mi ??
tabi ! doğruu !

yaratan aslında bunun hiçbir yerinde değil !
haberiniz olsun.
seven sevdiğine , sevdiğini söylesin. hz. muhammet(s.a.v).
gelirken bira almayı sakın unutma, sigara da az kaldı hacı.
soğuk Erzurum gecelerinde gözlerini duydum Efendim, o simsiyah gözlerini
gözlerinin beyazına kırmızılık hâkimmiş Hz. Nuh’un gözleri gibi
ağlar gibiymiş gözlerin
senin bu hüznün müdür bizi deli divane eden?
hüznün müdür kalbimizde seni bir tane eden?
onun için mi biz ne zaman hayal etsek gözlerini ağlar gibiyiz?

ümmü Mabedi duydum hicrette çadırını ziyaret ettiğin seni anlatıyordu
“aydın yüzlü ve güzel yaradılışlıydı. Zayıf ve ince de değildi.
gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı.
saçıyla kirpik ve sakalları gümrahtı. Sesi kalındı.
sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman da heybetliydi.
çok tatlı konuşuyordu. Orta boyluydu.
bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi.
üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı.
arkadaşları ortalarına almış durumda hep onu dinlerler,
buyurduğu zaman da buyruğunu hemen yerine getirirlerdi.
konuşması tok ve kararlıydı.”

yürüyüşünü duydum Efendim Ebu Atabe’den
“yürürken kuvvetli adımlarla yürürdü.
ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi.
ayaklarını ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde sert vurmazlar,
adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sükûnet ve vakar üzre yürürlerdi.
yürürken sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor gibi görürnürlerdi.
bir tarafa dönüp baktıklarında bütün vücutlarıyla birlikte dönerlerdi.
rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları göğe bakışlarından daha çoktu.
çoğunlukla göz ucuyla bakarlardı.
ashabı ile birlikte yürürken onları öne geçirir kendileri arkada yürürlerdi.
yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce hemen selam verirdi. ”

ebu Hureyre’yi duydum seni anlatıyordu.
“ben Resulullah Efendimizden daha güzel birisini göremedim.” diyordu.
“sanki güneş O’nun mübarek yüzünde devrediyor gibiydi.
peygamber Efendimizden daha hızlı yürüyen birisini de görmedim.
yürürken adete yeryüzü ayakları altında dürülürdü.
bizler arkalarından giderken geri kalmamak için büyük çaba sarf ederdik.”

kayle bin Mahreme’yi duydum oturuşunu anlatıyordu.
“rasulullah’ı sonsuz bir alçakgönüllülük ve tevazu içinde otururken görünce
heybetinden vücudum titremeye başladı.”

cabir bin Semure de diyor ki:
“ben Peygamber Efendimizi sol tarafına konmuş bir yastığa dayanmış vaziyette gördüm.”

konuşmanı duydum Aişe annemizden.
“O, sizin konuştuğunuz gibi, lafları çabuk çabuk ve peş peşe sıralamazdı.”diyor.
“sözleri az ve özdü. Hâlbuki sizler cümleleri birbirine ekleyip duruyorsunuz.
Allah Resulü çok veciz konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine
Allah katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı.
veciz sözlü cümleler söylerdi. Sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu.
kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı.
gerektiğinde konuşurdu. Kötü laflar etmezdi.
hiddetli ve hiddetsiz anlarında hep Hakk’ı söylerdi.
sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi.”

elest Meclisi’ni hatırlamıyorum
ama soğuk Erzurum gecelerinde seni duyduğumu hatırlıyorum.
islam dinini benimsemiş müslüman aleminin peygamberidir.

(bkz: hz muhammed)
seni seviyorum ya resulallah... himmetin üzerimize olsun...
"en hayırlınız kur' an ı öğreneniz ve öğreteniz" buyurmuştur.
abartmayalım hanımlar beyler!!!
gelmiş geçmiş en etkili çobanlardan biri.
hikmet ışığım, rabbimin elçisi ve kulu.
keşke daha çok anlayabilme imkanımız olsaydı.
keşke din, dil, ırk ayırmadan tüm yaratılmışlara karşı beslediğin sevgini biraz daha kavrayabilseydik.
peygamber efendimizin sofrasında misafir hiç eksik olmazdı, yalnız başına yemeğe oturduğu çok nadirdi.

kurduğu üç çeşit sofradan bahsedilir:
a)- Aile sofrası,
b)- Fakirlere ve misafirlere kurduğu sofralar,
c)- Siyasi sofralar.