bugün

para .
alışkanlık. *
(bkz: amerika emperyalizmi)
(bkz: açıl)
*
(bkz: kolbastının zamanla hayatımıza yerleşme süreci)
en ucu ince ve kalin olani ise aşk girdimi cok şeyleri götürmüştür, o kalin şeyin çıkmasida ayri bir derttir..
eski sevgilinin mutlu olduğunu görerek yavaş yavaş hayatıma giren mutluluk.
küçücük bebeklerin büyümüş çocuklar olarak karşıma çıkması.
evet bunlar giriyor hayatıma. değişim olarak adlandıramıyorum bunları. tazelenip giren şeyler bunlar hayata.
"Çocuk" tur. Yavas girip omur olur.
(bkz: hayatımıza bodosloma giren şeyler)
(bkz: zam)
yaş. her saniye yavaş yavaş giriyor hayatımıza.
yavaş yavaş girip aniden bırakıp giderler.
bi kereden birşey olmaz, tabi ki sigaradır.
şüphecilik. özellikle yaşla paralel kazanılan deneyimler sonucu insanların masumiyetinde gerçeklik bulmak daha da zorlaşır. çünkü duyguların gerçekliği konusunda, çağın da gerekliliği bakımından insanlarda ciddi bir çekince oluşur. beklenen, insanların zamanla daha iyi tanınmasıyken; başa gelense kafa karşıklığından başka bir şey olmaz. yani bir kaç deneyim sonrası kişi kendini insan sarrafı sanar ve yerine oturmamış taşlar yüzünden de şüpheye düşer.

ha, bu durum akademik bilgi için güzel bir özellik teşkil eder. zira bilginin doğruluğunu teyit etmek gerekir ve uygun bir araştırmayla ve güvenilir dökümanlar aracılığıyla bilgiye ulaşılabilir. ancak iş, maneviyatla ilgili olduğu zaman konu, paragrafın başındaki ilk cümleye geri döner.
selfie...
Guven sonra ask..
mansur yavas. yavas yavas girdi hizli gitti.
yalnızlık tır.
Organik ürünler. soyut olarak da AKP'nin kazıkları.
göbektir amına koyum evet göbek.

lisedeyken hepimiz ergendik (inkar eden varsa patlatırım sivilcesini) ve haliyle yediğimiz içtiğimiz boya posa gidiyordu. en kötü ihtimalle sivilce oluyordu. ama göbek mi pehh o da neymiş?

üniversiteyi kazandık ve çoğumuz üniversitede ailemizden uzaktaydık; haliyle sağlıklı ve düzenli beslenme alışkanlığına veda ettik. yurtta yaşayanlar yemeklerin lezzetsizliğinden dolayı, evde yaşayanlar üşengeçliklerinden dolayı kendini fast fooda verdi. işte biz, o kahrolası göbeğin tohumunu atmış bulunduk.

üniversitede yediklerimizin yanında içtiklerimiz de değişmeye başladı. şenliklerdi, doğum günleriydi, ortamlardı derken elimizden bira şişesi düşmez oldu. bundan sonra malt aromalı göbeğimiz filizlenmeye başlamıştı.

sevdik, sevildik, ayrıldık. alkol dostunuz değildir yazısına da inanmıştık ama yine de aylarca alkole vurduk kendimizi. göbeğimiz meyvelerini vermeye başlamıştı bile. kimisi ayvaydı, kimisi karpuzdu.

üniversite bitti iş hayatına atıldık. evet bu süreçteki tek eylem "atılmak" idi. ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz durumun tek ekşını bile edilgendi. hareketsiz hayat tarzına adapte olmuştuk çoktan; bu nedenle oturduğumuz yerde büyüttük de büyüttük göbeğimizi.

ergenlik sonrası hayatımıza sinsice giren göbek, otuzlu yaşlarda büyüme hızını daha da arttırarak hayatımızı kontrol altına alacak gibi görünüyor. bunun farkında olup harekete geçmemiz gerektiğini düşünüyor, hepinizi göbeğimle selamlıyorum.
Bencillik...
Bana değmeyen yılan hikâyesi...
Yavaş yavaş girdiler ve şu an saltanatın doruklarındalar...ne yazık ki...
Güvensizlik..

Küçükken gözü kapalı inanırdık her şeye..
yavaş yavaş girdiklerinden ne olduklarını pek kestiremediğimiz şeylerdir.
yavas girdigini zannettigimiz ama gayet hizli giren seyler.
özlemdir. önce bir sonra iki derken bir bakmışsın yüzlerce kişiyi,yüzlerce anıyı özlemişsin.