bugün

ankara keçiören'de oturan herkes ayhan'ı tanır.

ayhan minibüslerden para toplayan, kulağında wolkman anlamsızca bağırarak gezen zihinsel ve bedensel engelli bir kardeşimizdir.

hayatı anlatıldığına göre küçükken parkta düşmesiyle tepetaklak olmuş. yarım bir insan olarak hayatına devam etmek zorunda kalmış. hakkında çok şey bilmiyoruz. piyangotepe tarafında bir gecekondu da meczup babasıyla oturuyor, geçimini otobüs, dolmuş şöförlerinden para alarak sağlıyor. bildiklerimiz bunlar. ayhan yüksek volümle bağırması, kulağından düşürmediği wolkmani(ferdi dinliyor), sürekli saçını fönletip resmini kızlara dağıtmasıyla meşhur.

ankara'ya yeni taşındığımız yıllarda janti resimlerinden birini - ablağğğ al fotoğraf... deyip elime tutuşturmuş, resmi de evde bi yerlere atıp annem bulunca;

- yeni geldik buraya. sen orospu mu olucan lililii..

nidasıyla zopadan dönmüşlüğüm vardır.

ayhan'la her karşılaşmamızda diyaloğumuz değişmezdi. görünce yanıma yanaşır;

- abla nerde? (eski ve güzel arkadaşlarımdan birini soruyor)
+ abla evli ve iki çocuklu ayhan.
- ooooooooo...

geçen gün ablamlardan çıktım otobüs bekliyorum. ayhan'da benimle beraber otobüse bindi. ikili koltuğa oturduk. yalnız ayhan konuşmuyor, soru sormuyor. bi tuhaflık var. kulaklığının birini çıkarıp kulağıma taktı. ferdi çalıyor. baktım ayhan ağlıyor.

- ayhan hayırdır?
+ babam öldü.
- başın sağolsun.

yol boyu kulağımızda kulaklık beraberce ağladık. yol bitti. o kızılay'ın kalabalığına karıştı. bense gün boyu toparlanamadım. beynimin fon müziği ferdi tayfur'dan geliyordu.

*
neden benim bahtım gülmüyor artık
sevdiğim yanımda olmuyor artık...*
Bir uzay aracımin bile olmaması.
acıların çocuğuyum..(emrah)
5. sınıfa giden öğrencimin peçete sattığını görmek... o küçücük çocuğun soğukta, üzerinde paltosu bile olmadan sokakta gezinmesi. hem de 3 kuruş para için...
belediyedeki çöpçülerin hali hazırda chp olan yönetimi istemeyip akp'ye oy vermeleri ve kazanan akp'nin chp dönemi çalışanları diye bütün çöpçüleri işten çıkarması.
evin önünde avluda kendi başıma kendi yaptığım oyuncaklarımla oynuyordum. en fazla 8 yaşındaydım çocuk aklı işte. derken bir araba yaklaştı.tanımadım halam enistem bide benden 1 yaş küçük ikiz çocukları yabi Kuzenlerim de geldiler.

Ev köy Evi. yerler çamur toprak.

-kuzen bu burda yürümez ki@!

allahım uzaktan kumandalı Oyuncak araba.. öyle kablosu falan da yok

oynamaya vakit yoktu. meğer halam beni almaya gelmiş. sıcak memlekette olduğumuz için kar görmek mümkün değil, Toros dağlarında piknik yapmaya gideceğiz.

-koş hazırlan gel!

Kuzenler ikiz oldukları için anneleri hep aynı kıyafetleri giydiriyor onlara. o gün gemici kıyafeti giydirmisti. ışıl ışıllardı. bembeyaz.

-anneeeaaeae!! giyecek bir şey ver pikniğe gidiyoruz halam gelmiş beni almaya.

evi alt üst etti annem o gün gerçek anlamda giyecek bir şey yoktu. halama bir şey diyemedim. çocuk aklı iste Sadece gelmicem dedim. annemin üzüldüğünü gördükçe o gün daha çok ağladım. o gün ağlayarak uyudum.

simdi en az 19sene geçti üzerinden ama gün gibi hatırlıyorum.

şimdi Koton Vakko Lacoste mavi artık normal giysilerim. Bir tane iki tane de değil hem.

fakat şimdinin en kral en pahalı kumaşı bile o gün yeşil kazagimdaki yamayı kapatmaya yetmezdi. yetmedi de zaten.
yemek hazır olduğu halde aç olmamak.
arkadaşımın 8 aylık sevgilisi 'aşkım çok yorgunum bu gece erken yatacağım' deyip, o gece nişanlanalı bugün tam 2 sene olmuş.
adam salına salına kaldırımda yürümektedir. 1.90 boyunda sarışın bir yarı tanrı olarak gülümser. bir şekilde tanışılır. oturulup konuşulur. kültürlüdür. birkaç gün sonra tekrardan buluşulunur. malum sevişilecektir... ön sevişmede harikalar yaratan o adam soyunmaya başlar. karın kasları büyüleyicidir. omuzlar, boyun...

baksır indirilir.
insanın içi burkulur. takriben 10 santimdir. üstelik erekte olmuştur. bu boydaki bir adamın nasıl bu kadar küçük bir penise sahip olduğuna hayret edilir ama umursanmaz...

sevişmeye devam edilir ve bir daha görüşülmez.
Bazen ağlamak istiyorum gizli gizli fakat kendime yetiremiyorum. Neden bilmem ama çevremdeki taş kafalı insanlar beni yanlis anlamasin diye kelimelerimi secerek konussam da ben hep anlamak istenildigi gibi anlaşılıyorum. Cok iyimser yaklaşıyorum insanlara. Duygularımı ifade edemiyorum. Asker adamin evladı olduğumdan olsa gerek.

Yakin cevreden bir sure sonra uzak kalmalar, türlü kötü insanlar, yilda 15 günlük akraba ziyaretleri felan derken hayatın en iç burkan anılarını şuan yaşıyorum.

Çok zor. Ağlamak da doğru anlaşılmamak da kötü insanların hep yakınında olması da...

Bu Sözlüğü bu yönden seviyorum. Beni kimse tanımıyor burada ve ben istediğim gibi kendimi buraya dökebiliyorum. Bir nebze tesellim Bi nevi de Terapistim oluyor burası.
basit kuralları olan bir yaşam kalım oyunu olduğu gerçeği.
mutluluğun geçici olması.

(bkz: asıl olan mutsuzluktur)
Kalınan evden gitmek istenek, çalışınca kazanılan asgari ücretin hiçbir boka yetmemesi, kendini kandırmak ve kendini kandırmak.özgürlük istediğini yapmak değil de istemediğin şeyleri yapmamak bence.
Özgürlugun hiç bir zaman nirvanasina ulaşamayacağımız gerçeği.
görsel
Pakistanda o kadar şehit verilirken bizim gençlerimizin züppe olması.
yeni giyilen çorapla ıslak yere basmak kadar burkmaz hiçbir şey.
Şunu bozabilir misiniz diye uzatılan 200 tl ye, 'bozamam ama o beni bozar' diye bakış atmak.
hayatının hemen hemen % 90 kısmını oluşturan bölümünde, okula, işe, kız arkadaşıyla buluşmaya giderken cebinde sadece gidiş-dönüş dolmuş parasının olmasıdır.
Breaking bad de skyler in ted le yatması bana bile koydu amk. Walter white nasıl koymasın. Pis kevaşe.
Kahve çekirdeklerini turunçgil kabuklarıyla harmanlamadan öğütmek.

Ağlıyorum şu an.
artık popy dansı yapan ergen görememektir. aklıma geldidede dertlendim bi an işte...
dolu minibüse binip, abi param yok rica etsem metroya kadar birakir misin valla akbilim var ama param yok diyen adam.

içim acidi. 1.75 TL için şoför minibusten kovdu o adami.
ben vereyim desem parami bir kadin veriyor diye utanir mi diye dusunmeme kalmadan çoktan gittiğini gördüm.

o çaresizlik ifadesi içime dert oldu. allah yardimcisi olsun.
iş hayatını, sosyal yaşamına entegre etmiş asker bir babanın evladı olmaktır.

Özgürlük kavramı, kendi evime çıktığım zaman anlam bulacak. Kaldı 4 sene baba. Üniversiteye giden yaşıtlarım şuan 3. sınıfı okuyorlar. sırf zincirlerini kıramadığın için ben bu hallerdeyim. Yine de tutunuyorum hayata bir şekilde. He bir de içine dert etme sen. Üniversiteye gidince senden harçlık felan almayacağım. Versen bile. Çünkü borç burs alacağım. Sana muhtaç olmak bana çok koyuyor artık. Günden güne fenalaşıyorsun. Biz yanından uçup gideceğiz diye bize yatırım yapmadığının da farkındayım. Ama rüzgar eken fırtına biçer baba. "evlat deniz suyu gibidir ne içilir ne vazgeçilir" diyorsun ya O evladı deniz suyu olarak gören sendin baba. Bana faydan kadar zararın da oldu. Yaşım ilerledikçe sana olan sinirim daha da artıyor Daha da dokunuyorsun içime. Bana zor anılarımda yanımda olmak yerine karşımda durmayı tercih ettin sen. Hala da ediyorsun. Umarım ki bu yaptıklarının farkına vardığın zaman için içini yer. inşallah.
apartman temizlikçisinin ısrarla zile bastığı halde, yine ısrarla kapıyı açmamak.