bugün

trevanian' ın (bkz: şibumi)adlı eserini okuduktan sonra fazlasıyla merak saldığım, iki kişilik bir strateji oyunu.
Japon oyunu. Shibumi sayesinde biliyorum.
japon oyunu. kim beş yüz milyar sayesinde biliyorum.
japon oyunu. yılların tecrübesiyle biliyorum. az mı oynadık bea?
Trevanian'ın tanımına göre; satranç tüccarların, go ise bilgelerin oyunudur.
Eski Çin’in dört imparatorluk sanatı arasında yer alan «go» oyunun felsefî derinliği vurgulanmış, Japonya'da samuraylar tarafından himaye görmüştür. Bugün de zengin koruyucuları ve destekçileri vardır.
ah ettiğim, kesin öğreneceğim oyun.
Go son derece basit birkaç kurala dayanır, fakat herhalde dünyanın en karmaşık, en zor oyunudur. Karşılaştırmak gerekirse, günümüzde dünya şampiyonu bir satranççıyı yenebilecek bilgisayar programları yazılabilmişken; amatör 1. dan seviyesinde oynayabilecek bir program yazabilene 1 milyon dolar ödül vadedilmiştir. Burada satrancın 8×8’lik bir tahtada, go’nun ise bunun dört katı büyüklükteki bir tahtada oynandığı için daha karmaşık olduğu gibi düz mantık bir yaklaşım akla gelebilir; fakat içine girildiğinde görülebileceği gibi go strateji, çok ince taktik savaşları ve en önemlisi de oyuncuların ruhsal gelişimlerinin birbirine harmanlandığı, matematiğin yanısıra şiirin de aynı derecede rol oynadığı bir ‘ruh terbiyesi’ oyunudur. Go, Japon ve Çin kültüründeki pek çok diğer unsur gibi ( taichi, döğüş sanatları, ikebana vs.) kişinin kendini eğiterek ‘ben’ini anlamasında, aşmasında ve ‘gerçek’leri kavramasındaki yollardan biri olarak kabul edilir.

Go’nun ilk dikkati çeken özelliklerinden biri, sadece birkaç kurala sahip olmasına karşın sonsuz açılımları doğurmasıdır. Go icat edildiğinden beri her bir hamlesi birbirinin aynı olan tek bir oyunun bile oynanmadığını söyleyen bir deyiş vardır ve bu doğrudur. Tahtada bir sağa ya da bir yukarı oynanan taş bütün oyunun akışını, dengeleri değiştirecektir; hiçbir zorunlu hamle dizisinden sözedilemez, belli yerlere oynanan hamlelere belli yanıtlar verilmesi gelenekleşmişse de, gelenekler zaten bozulmak içindir. Go, bir anlamda, her bir hamlede evrenin ahenkine kusursuz bir uyum içerisinde kalınarak oynanmasını gerektirir; bu da, elbette, bu ahenkle aynı ritmdeki bir ruhsal durumu zorunlu kılar. Go’da (esir düşerek tahtadan kaldırılmış taşlar, ‘iki gözünü yapmış’ gruplar ya da oyun sonu dışında) hiçbir kesin durum yoktur, dengeler her an değişebilir, büyük farkla önde götürülen bir oyun bir anda kaybedilebilir, ‘tamam burası benim’ dediğiniz bir alan bir anda işgal edilebilir, ava giden avlanabilir; bu anlamda, go’da boş bulunmaya, dikkatsizliğe, konsantre yitimine, ‘gerçeği’ gözardı etmeye yer yoktur. Oynadığınız oyun bir camcının üfleyerek oluşturduğu cam nesne gibidir, benliğinize ne denli söz geçirebilir ve nefesinizi ne denli kontrol edebilirseniz, istediğiniz sonuca o denli yaklaşabilirsiniz, nefesinizden ya da elinizden çıkan en ufak hata ise camın şeklini bir anda bozacaktır. Tabii, yapabileceğinizin en iyisini ortaya koyup yenilmek de seçenekler arasındadır, o zaman da daha katedecek yolunuz olduğunu size ne güzel anlattığı için rakibinizin önünde saygıyla eğilmektir elinizden gelen.

http://www.tgod.org.tr/go-nedir
Oynamayı öğrendikten sonra satranç oynamayı bıraktığın strateji oyunu. Satranç kötü olduğu için değil ama gonun yanında çekici gelmemeye başladı. Oynayabileceğiniz olasılık kümesi çok büyük, geniş oyun alanı yaratıcılığınızı ortaya koymanıza izin veriyor.

Deepmind'in Alphagosu ile popülerliği avrupa ve amerikada da artmıştır.

(bkz: Alphago)
bir dost ile kahve eşliğinde sohbet ederken oynanabilecek en zevkli ve uzun soluklu oyunlardan biri.

go tahtası tıpkı boş bir uzay gibidir. onun nasıl doldurulacağına dair her şey senin yaratıcılığına ve planlarına kalmıştır. önce karşılıklı birkaç taşla başlarsınız. tahta yavaşça şekillendikçe gelecek de şekillenmeye başlar. karşındakinin kafasından geçenleri okuyup ona göre olası senaryolar üretir ve en doğru adımı atmaya çalışırsın. olayların nereye gittiğini görmek zorundasındır. bu yuzden farkındalık onemlidir. oyunda mantığın ve analitik düşünme yeteneğinin dışında kullanman gereken bir şey daha vardır; sezgi. bazen rakibinin o an ne yapacağını önceden bilip o daha hareketini yapmadan senin kafanda sonraki hamleleri ortaya çıkarmanı sağlar bu. rakibini okursan geleceği görürsün. bunu yapamazsan köşeye sıkışırsın. yaptığın her şey senin eserindir. bu yuzden kaybettiğinde sinirlenmek yerine durumu kabullenmelisindir. bir başka oyunda yeni bir evren yaratılır ve her şey yeniden başlar. hatalarından ders alıp almadığını burada görebilme şansın vardır. gerçek hayatta ikinci bir yaşam olmadığı için bu oyun sana doğru kararları vermende yardımcı olabilecek kadar güzel ve kendini tekrarlayabilen bir oyundur.
Go oyununun amacı kuşatmaktır; alanlar kuşatmak ve bunları kuşatırken de rakibi kontrol altında tutabilmek için rakibi kuşatmak. Oyunun mutlak amacı rakibinizden daha fazla alana sahip olmaktır.
en azından iyi bir ingilizcesi olmayan bir türkün öğrenemeyeceği bir oyun. belki parasıyla yüz-yüze öğreten 1-2 kişi vardır ama internetin türkçe altını-üstüne getirseniz de 1-2 çöp bilgi dışında birşey öğrenemeyeceksiniz. sadece oyunda alan elde edilir ve daha fazla alan kazanan oyunu kazanır, ko kuralı diye birşey var, intihar hamlesi yasak ve biraz zorlarsanız merdiven ve kıskaç gibi basit taş kazanma taktikleri ve iki göz denilen şeyi ve bu gibi 1-2 şey daha öğrenebilirsiniz o kadarcık. bu bilgilerle de go oynamaya kalkarsanız tokatı yersiniz, durumunuz tıpkı satrançta açılış diye birşey olduğunu ilk kez duyan ama satranç oynayan birisinin durumu gibi olur. yani taşların nasıl hareket ettiğini ve mat kavramını bilip satranç oynamaya kalkan birisi gibi. internet elosu (fide değil chess.com, lichess eloları) 400-700 olan satranç oyuncuları hangi seviyedeyseler türkçeyle go oyununda da maximum o seviyeye ulaşabilirsiniz. evet ingilizce aratırsanız youtube`da go oyunuyla ilgili de bir sürü taktikler, açılış teorileri bulabilirsiniz aynı satrançtaki gibi (satrançtaki sicilya, najdorf, sveshnikov, şah-hint ve sair gibi) ama türkçe en fazla en fazla ilk 2 hamlenin köşede yapılması gerektiğini bulabilirsiniz.
japon değil, çin kökekenli bir oyundur. japonlar igo, çinliler weiqi (weyçi) derler. koreliler ise baduk der. batılılar oyunu japonlar üzerinden öğrendiği için go ismiyle meşhurdur ama oyunun kökeni japonlara değil çine dayanır. M. Ö 4.cü yüzyıla ait olan "Zuo Zhuan" isimli çin metninde de ismi geçer oyunun. japonların oyunla tanışması ms 7-8.ci yüzyıllardır , japon kaynaklarında da ismine ilk kez bu tarihlerde rastlanır. korelilerin ise oyunla ms 5.ci yüzyılda tanıştığı düşünülüyor. Ms 2.ci yüzyıla ait çin metinlerinde de oyundan bahsedilir.