bugün

'bugün' butonuna basıp sol framede zerre değişiklik olmadığı, yeni başlık gelmediği görüldüğünde farkına varılan vakit. gece gece kendi kendime mi yazacam lan isyanı da gelir inceden.

meyhanecinin 'hadi kapatıyoruz' dediği an gibidir.
Çocukken anne yada babadan duyulan sözcüktür . Misafirliğe gitmişsinizdir . Orada sizin yaşınızda çocuklar vardır , oyun oynamaya başlarsınız . Oyun sırasında kolalar , pastalar , börekler gelir daha da haz almaya başlarsınız oyundan . Tam oyunun zevkini alıp , diğer çocukları yeniyorken o sözü işitiriz velimizden " Oğluummmmm , hadi gitme vakti " ... Başınızdan kaynar sular dökülür , ağlarsınız , zırlarsınız , " Yaaaaa , biraz daha kalalım " dersiniz ama boşuna , artık gitmek zorundasınızdır ...
Sarı saçlı bir kadın geçiyordu yoldan, hızlıydı adımları... saçları uzun, benimki gibi. yüzü yoktu, arkası dönük. yüzüne tanıdığım tüm yüzleri yerleştirdim...oysa ben sadece bir kadın tanıyordum saçları sarı. o da şimdi yok artık...
sonra bir çocuk geçiyordu özgürdü adımları. nereden diyeceksiniz, nasıl belli olur ki özgürlük; salkım saçaktı üstü başı, umarsız dünyaya meydan okuyordu duruşları...insan kendinde tutsak olmamalı...
sonra bir kedi geçti, bir köpek sonra. uzandı kaldırım taşlarına... bakışlarını dikmekle dikmemek arasında kararsız, ve gözlerini açmakta.. korkusuz yanından gelip geçenlerden...
tüm olanları izleyen bilincim yerinden oynamıs dakikalar önce...yerle yeksan sözcüklerin zelzelesinden... ve bir masa bulabilmişim alal acele.. akşamın ışıklarını devirmişim bir birrr, devrilen kalbime denk... kıpırtısız bakmışım pencereden, bir damla süzülüyor gözümün önünden; yağmur mu yağıyor ne! yok gözyaşlarım değil bunlar.. ıslaklık değil yüzüme düşen... kuru, kuru bir kırıklık olsa olsa yüzümün çizgilerine üşüşen...
her dakikaya bir sigara sığdırsam iki saatte ne eder? kaç duman havalanır ve ben kaç nefes çekerim o-nu her sayıklayışımda... off ne saçma, matematiğin bir önemi yok oysa... dalgın-dargın denizler gibi gözlerim camın buğusuna yapışmış. taşıyamadığım başımı cama yaslamışım.. sigaraya bulaşmış parmaklarım halsiz, bedenim bir anda yorgun düşmüş ama birden... evet, kelimelerde devirirmiş insanı...
yağmur yağıyormu anlamıyorum... ben şu masayı anlamıyorum, sandalyeyi de... garsonu da anlamıyorum, oysa kibar. küllüğümü boşaltıp, çay getiriyor... şimdi gece gece uçan şu kuşları da anlamıyorum... ben o-nu anlamıyorum asıl... anladığımı sanıp yanılmışım...her şey böyle kalsın...
şimdi cümleler ordu gibi, kaleme uzanıp bitirmem lazım içimdekileri... iyi ki beyaz bir kağıdım var, aklamam lazım aklımdakileri...
sonra yitip giden her şey gibi, bu zamanın dilimlerini bir bir harcamam gerek...
biliyorum nasılsa bu da geçecek...
insanlar hala yürüyorlar cadde kenarında... ve şehrin ışıkları yanıyor ve kapanıyor bazı kepenkler...
şimdi gitme vakti...
gitmişlerimden, gittiklerimden, gideceklerimden...
hüzünlü bir masal tadında zuhal olcay şarkısı.

evvel zaman içinde
seni bir şey sandım
yüzüme bir dokun dedim, okşa saçımı
sevme vakti şimdi

kalbur saman içinde
seni bir şey sandım
içinde ne varsa söyle köşemdeyim ben
susma vakti şimdi

her günüm ayrı
tadlarım ayrı
bir canım var benim
vakti dolar gider

bak sabah ne kadar güzel
ayla güneş bir arada

içimde bir sağanak dinmiyor bir türlü
koşmadan duramam hala
yoruldum ama
telaş vakti şimdi

evvel zaman içinde
seni bir şey sandım
yüzüme bir dokun dedim, okşa saçımı
sevme vakti şimdi

içimde bir lodos
tenim soğuk poyraz
denizin laciverdine dalıp gitmişim
rüzgar vakti şimdi

her günüm ayrı
tadlarım ayrı
bir canım var benim
vakti dolar gider

bak sabah ne kadar güzel
ayla güneş bir arada

günün bir vaktinde seni bir şey sandım
elimi bırakma dedim
sıkıca sarıl
gitme vakti şimdi

bak sabah ne kadar güzel
ayla güneş bir arada

günün bir vaktinde seni bir şey sandım
elimi bırakma dedim
sıkıca sarıl
gitme vakti şimdi
sözlükte bi 2006 ya bide 2010 a bakıp, ortalığın bir sürü "sik kafalı ucubeler" le (abazan, provakatör, sapık, mal..) dolduğunu, bi sikime yaramayan başlık şaçmalıklarının revançta olduğu gördükten sonra yapılması gerekn.
söz gürol ağırbaşa, müzikse baki duyarlara ait imiş.
görsel
zuhal olcay'ın çok bilinmeyen, güzel şarkısı.

küçükken ben, ortaokul'da edebiyat hocama hayrandım. ben kolay kolay kimseye hayranlık duymam. örnek almam...
onun tavsiye ettiği kitapları okur, sürekli içli dışlı olur, sınıfta en iyi notu ben alırdım. benimle övünsün isterdim. ablam gibiydi. ikimiz beraberken ona abla derdim çünkü benim ablam yok. gel zaman git zaman, zuhal olcay'ın dinlenmeye değer bir sanatçı olduğunu bana aşıladı. şuan zuhal olcay'la onu anıyorum, belki durduk yere gamzelerine bir gülümseme dolar ama neden gülümsediğini bilemez. *
Su andir. Siz devam edin. Bundan sonrasi bende.