bugün

çok şey değişti gidişinin ardından. ve daha önce hatırlamadığımı başlıklara girdiğim entrylerle anlattım değişenleri.

hani sürekli değiştir dediğin şu evim var ya, değiştirmedim. ben seviyorum birinci katta oturmayı. sen git 151. katta oturan birini sev artık ne diyeyim.

hem apartman sakinleriyle konuşup izin alınca, mutfak balkonumun önündeki bahçede hayvan beslemeye karar verdim. ama biliyorsun ben öyle her hayvanı sevemem. artık seni nasıl sevdiysem diye laf sokmicam merak etme

oyalanmalıydım bişeylerle. zaman geçirmeliydim. ama ben öyle kedi köpek besleyemem. yani böyle aptal bişey olmalıydı besleyeceğim hayvan. aptal derken, öyle saftirik filan yani. bana kendini alıştırma özelliği olmayacak bir hayvan!

düşün düşün bulamadım ne besleyeceğimi.

işim için gittiğim köylerin birinde bir amca vardı. bana bir sürü yumurta verdi bir keresinde. taze yumurtayı çok severim biliyorsun. ve bu bana parlak olduğunu sandığım bir fikir verdi. "tavuk"!

evet, kararımı vermiştim. tavuk besleyecektim apartmanın bahçesinde. aynı amcanın yanına gittim. bana bir tavuk verdi gülerek.

"apartman bahçesinde tavuk mu olur ya"

dedi.

ama umrumda değildi. bu güne kadar normal olan ne yaptım ki zaten! aldım tavuğumu geldim. bahçede mükemmel ötesi bir kümes yaptım buna ben. görmelisin. bildiğin saray yavrusu. milyon tane tavuk içinden en şanslı olanı benim tavuğumdu. buna yem olarak bulgur aldım, bir de tavuk yemi diye satılan ilginç bir çeşit yem. bahçe zaten geniş. eşeleyip eşeleyip bişeyler buluyor bizimkisi. her sabah ilk işim bunun kümesinin kapısını açmak oluyor. bu tavuk sonra bir ara tembelleşti. yemini bile önüne ben koymaya başladım. o derece.

sonra bir sabah bir baktım, kümesin içinden cıvıltılar geliyor. meğer benim tavuk hamileymiş. 7 tane civcivim oldu bir anda. ne ara yumurtladı, ne ara bunlar yumurtadan çıktı anlamadım. gerçi adam söylemişti bu tavuk sana sürpriz yapıcak diye.
şerefsiz adam, baştan söylesene. ben o yumurtaları görüp kırsaydım ne olacaktı? al sana vicdan azabı.

neyse. gelelim civcivlere. 4 tane sarı, bir siyah, bir gri (evet gri), bir de beyaz civcivim var. bu hatun tavuk köyün tüm horozlarına vermiş lan meğerse!

gri çok fena su içiyor. sanırım horoz kendisi. işi gücü bıraktım bunları kedilerden koruyorum kaç gündür. işe giderken de kapıcıya emanet ediyorum hatırı sayılır bir tl karşılığında.

onları izlemek çok zevkli. hoplayıp annelerinin sırtına çıkıyorlar bazen. anneleri de çöküyor usulca. düşmesinler diye. aklıma annem geliyor, annesizliğim geliyor sonra. alkollüysem kesin ağlıyorum.

geçenlerde bir sabah bi gürültü koptu bahçede. kargalar basmış bahçeyi. civcivler saklanmış bağırışıyorlar, tavuk da kargaya uçabildiği kadar uçup yavrularını korumaya çalışıyor. fakat karganın biri çok fena. resmen alacak griyi. aldım hobi havalı tüfeğimi ve dut ağacının dalında civcivlere dalışa hazırlanan kargayı vurdum resmen. yere düşen kargaya tavuğun bir dalışı vardı, inanamazsın.

kediler desen ayrı bela. evde limon patates kalmadı yemin ederim. tüfekle de vuramam kediyi. vururum ama kediler ölsün istemiyorum. karga bir yere kadar. ama kedi olmaz. havalı tüfek zaten, öldürmezse de felç eder kediyi. o daha kötü.

farkındasın değil mi? düşün ne hale gelmişim senden sonra. tavuk besliyorum lan allahsız hem de civcivli !

bu ben miyim diye soruyorum bazen kendime. bazen dediğime bakma, hep soruyorum. ama cevap şıkları çok saçma, cevap veremiyorum bu soruya.

a) benim
b) değilim
c) olabilirim
d) hepsi
e) hiçbiri

çok sevmek kavramına çok severken ayrı kalmak kavramı eklenince ortaya ben çıkıyorum sanırım. fakat bilmeni istiyorum. normal değilim. yüzüm gülmüyor artık.

sana verdiğim hayati anlam ifade eden hiçbir sözümü tutmuyorum. ya uyku, ya aşırı sarhoşluk unutturuyor seni bana. bu durumda ölmeyi kim istemez ki? ayılınca hatırlayamam en azından. ateşle hesapla filan uğraşırken sen gelmezsin aklıma muhtemelen. ki bundan da emin değilim.

gör ki ne hale geldim. işimi bile değiştirdim. hani o seninle ve senin tabirinle "kaliteli zaman" geçirmemizi engelleyen işimi bıraktım. başka ve daha iyi bir işteyim şimdi. sadece o arabayı değiştirmedim. sende de aynısı var çünkü. beraber alırken, beraber değiştirmeye söz vermiştik. hayati olmayan bu sözümü tutmaya niyetliyim. sen ne zaman değiştirirsen, o zaman değiştirmeyi planlıyorum.

ve sen karşında tek bir kez ve sadece bir damla göz yaşıyla ağlamış olan bana kıyamayan sen.. gör ki ne hale geldim.

sana sadece uykusuz gecelerimi bile helal etmesem hak niyetinden, hesap veremezsin diğer diyarda.

bilmeni istediğim ve sana hep söylediğim gibi, olurda uyursam en uzunundan, bir elim mezarın dışına çıkacak sırf sen gelebilir ve yeniden o sıcak ellerinle tutabilirsin diye. gerçi yaşadığımdan haberin yok ki, yaşamadığımdan olsun.

nasıl bu kadar sevdim bilmiyorum.

lanet olsun.
(bkz: sen gittin gideli bebek)
lanetle bitirmiştim bir önceki serzenişimi. ama bazen kötü bir şey iyi bir şeyi de beraberinde getiriyor!

örneğin gidişinin bu bünyeye faydaları da oldu. gerçi o faydalar bana faydasız emrah'ın da dediği gibi ama olsun. neticede bünye de benim bünyem.

faydalar diyorduk ; gidişinin faydaları.

- artık sabahları erkenden işime gidebiliyorum. çünkü neredeyse hiç uyumuyorum. gün içerisinde akşam üzeri ya da bazen öğlen 1-2 saat uyuyorum ve bu bana yetiyor. hafta sonlarının neredeyse tamamını ya uykuda ya da sarhoş geçiriyorum. diğer türlü senin o hafta sonu nerede ve kiminle olduğun/olacağın/olabileceğin ihtimalleri beni hırpalamaya başlıyor çünkü.

- çapkın biri değilim mesela artık. çünkü sayende karşı cinsten birine yaklaşamıyorum bile. çünkü sende olan herhangi bir şey onlarda mutlaka eksik. bu kadar tam olmak zorunda mıydın sahi?

- zayıflıyorum. hani hep derdin ya ; "çok değil 5-10 kilo fazlasın" diye. inan şu an 15-20 kilo eksiğim. bazen koca bir günü bile öğünsüz geçiriyorum çünkü. çünkü unutuyorum yemek yemeyi. dedim ya, salaklaştım sayende.

çok midem bulandı bebek. daha da sayabilirim ama şu an lavaboya gitmem gerek. bu başlık benim ve hatta bizim. devam ederiz daha, daha anlatacağım çok şey var sana..
Tam 1 yıl 18 gün olmuş.