bugün

öteki kapimdan gel bunu acamazsin
eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel
hem tetik bulun ardında biri olmasın
hanidir ben bu evde yaşıyorum
adımı değiştirdim başka bir adla yaşıyorum
gece gündüz siyah gözlük kullanıyorum
öteki kapimdan gel bunu acamazsin
sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel
pancurlarin gerisinde karariyorum
içime belalar doğuyor sonbahar doğuyor
telefonda sesini tanıyamıyorum
yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor
böyle hep birşey kopuyor birşey kırılıyor
sabaha karşı gel eski gözlerinle gel
öteki kapimdan gel bunu acamazsin
hem tetik bulun ardında biri olmasın
artık hiçkimse beni yaşamıyor
aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler
korkularim oldum bittim kimsesizdiler
yalnız bir mısra miyim islaniyorum
bir revolver romanımı tamamlıyor
oyun bitti ışıklarımı söndürdüler
yokmussun gibi gel öldürmek vakti gel
öteki kapimdan gel bunu acamazsin
üzerime kilitleyip mühürlediler
hem tetik bulun ardında kimse olmasın..
yasak sevişmek __ atilla ilhan.
dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
kum taneleri var ya onlardan birindeyim
yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
esirgeyensin, bağışlayansın, biad ediyorum.

çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil.
...
Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !

(bkz: arif nihat asya)
Bu gece lanetli şiirlerdir.
hasretin kancanagi gözlerinde oturuyorsun;
seni soruyorum
hiçbirşey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi
senin sevdana aktim
Sen ise sularını kaçıran bir nehir
gibi uzaktın
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tukenisine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin
kendin ol kendin ol
Sen buysan başkası ol
buysan kederden öleceğim
başkası olursan de kimi sevecegim?
ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen..
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
Hayal Ederek
Tarifi imkânsız hisler içinde
Seviniyor, coşuyorum şu anda
Turan görünüyor sisler içinde
Yollarına düşüyorum şu anda

Niyet ettim daha yola girmeden
Geçilir mi Nahçivan'ı görmeden
Nahçivan'da bir çay içip durmadan
Bakü'deyim şaşıyorum şu anda

Bakü'de düğümü çözer gibiyim
Sanki istanbul’da gezer gibiyim
Bakü'yü okşayan Hazar gibiyim
Kabarıyor, şişiyorum şu anda

Can Azerbaycan'da kabaran yürek
Durmaz artık yolcu yolunda gerek
Ver elini Türkmenistan diyerek
Askabat'ı aşıyorum şu anda

Aşkabat’tan çıkıp Taşkent yoluna
Semerkant, Buhara, Özbek eline
Amu-Derya olup Aral gölüne
Dolup, dolup taşıyorum şu anda

Ben tasarken Tacikistan susuyor
Biskek'e varmasam Kırgız küsüyor
Tanrı Dağları'ndan rüzgar esiyor
Tatlı tatlı üşüyorum şu anda

Üşüsem de gidiyorum öteye
Kazakistan yani Alma-Ata'ya
Mazideki gibi binip bir tay'a
Yesi'deyim koşuyorum şu anda

Çünkü Yesi bir mübarek kucaktır
Ana kucağından daha sıcaktır
Ahmet Yesevi'ye ait ocaktır
O Ocakta pişiyorum şu anda

Horasan'ın erleri de pişmişler
Anadolu Rumeli'ye düşmüşler
Onlar bir ışık, bir güneşmişler
Nurlarında ışıyorum şu anda

Nurlarında ışıyorken iste tam
Gam bürüyor yüreğimi yine gam
Doğu Türkistan’ım, Bati Trakya’m
Yaranızı deşiyorum şu anda

Yaralı yaralı gönül yürüyor
Geri dönüp taa Bosna'ya varıyor
Evlad-ı Fatihan şehit veriyor
Mezarını eşiyorum şu anda

Mezar eşmek korkutmuyor beni pek
Ne mezarlar eştim bugünlere dek
Kırım’a, Musul'a, Kerkük'e tek tek
Ay Yıldızı döşüyorum şu anda

Ay Yıldız, örtüsü Kızıl Elma'nın
Arif doruğunda murat almanın
Ülkücü olmanın Bozkurt olmanın
Gururunu yaşıyorum şu anda

Ozan Arif
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey:
belki diyor.

18 Şubat 1945
-Nazım hikmet ran.
Bir yaz akşamı, heryer Antalya..
Sen geldin
Bir kokuyu hiç bu kadar hızlı ezberlememiştim
Sana sen demek hiç hoşuma gitmiyor
Adın Murat olsun mu?
Babamdan sonra hiç bir erkeği böyle sevemedim ben.
Murat olsun, babam olsun.
Şimdi otursak Murat bir rakı sofrasına
Kaleiçinin en yaşlı meyhanecisinde
Sana öyle şeyler anlatırım ki büyük bir heyecanla
Çok şey kaçırdın çok, neler neler oldu..
Benim gözlerimin içi parlayacak tabi bu sırada
Her seferinde rakıyı tokuşturmayı sen hatırlatacaksın
Olsun, bu gece bizim gecemiz
Ahmet ağabey bu gece bütün cüzdan senin olsun donat masayı
Ben artık çok zengin oldum bak,
Aşkım kadar konuşuyorum.
Taş binalar,
Krakow soğuğu,
Yanmayan sokak lambaları..
Aşık bir ben,
Yalnız iken sen.
Sevişen siyah ve mavi,
Gebe kalmış beyaz.
Gün ışığı,
Umudun kendinden uzun gölgesi.
Saat geç yaşamak için.
Ölüme giden bir hayat;
Tek istasyon,
Bir yolcu ben.

Ah sevmek!
Küçüklükten bir anı,
Annemin rol aldığı.

Unutmak,
En büyük meziyet.
Rakı sofrasında,
Pişmanlık dost;
Beklemek,
Tabakta kalan bir çatal meze.

Sen binalar,
Ben sokaklar.
Krakow soğuksa,
Bir de istanbul var.
Yanmayan sokak lambaları altında,
Kavuşmayı bekleyen dudaklar.
Aşık bir ben,
Peki neredesin sen?
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

necip fazıl kısakürek
Deli miyim neyim bilmem
Sözümden hiç geri dönmem
Şairim diye övünmem
Yaratılışım, gülümsemem
Sert erkeğim sert

Yolda yürürken bükülmem
Yaşlıyım ama dökülmem
Yırtılırım ama sökülmem
Sert erkeğim sert

Çok sert bakarım
Döşüme kırmızı gül takarım
Kızarsam dünyayı yıkarım
Bir nehir gibi çağlar akarım
Sert erkeğim sert.

Ercan Ermiş...
şu anda istanbul’da olmak isterdim.

mihrabat korusu’nun dar yollarında seninle

yan yana, yana yana yürümek,

bir de martıların kanatlarından seyretmek istanbul’u..

-özdemir asaf
...

ben seni sevdim mi? sevdim en büyük
en solmayan güller açtı içimde
ömrümü değerli kılan bir şeydin
sen benim bozbulanık gençliğimde

ben seni sevdim mi? sevdim, öyle ya
bir çizgiye vardım seninle beraber
ve bir gün orada yitirdim seni
ben seni sevdim mi? sevdim, ya sen beni?

ümit yaşar oğuzcan
Divit, hokka, Mürekkep
Hepsi var gönlümün cebinde
Bir tek Sen yoksun rahlemde
gayem titrek bir mum alevinde
Nakış nakış işlemek ti seni,sadece;
kalmadı artık hokka da Mürekkep,
Divitte Zerafet.
HASRETiNDEN PRANGALAR ESKiTTiM

Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmet Arif.
ben mecnun muyum ki bir am uğruna öleyim
mecnunu da sikeyim leylayı da sikeyim
bana yar olmayan karının , izzeti itibarını sikeyim
görsel
Benden başka bir şey düşünmediği
Birkaç saatim olsaydı

Hayallerindeki adam olamam ama
Hele bi sarılsaydı

Öpseydim dudağından, çıksaydım yatağımdan
Dizine yatırsaydı

O yollar hiç olmasaydı
Şimdi yanında olsaydım
Sarhoş olup bayılsaydık
Elini tutsaydım bari

Bari rüyalarıma gel be
Bari rüyalarıma gel
Bari rüyalarıma gel be
Bari sarıl boynuma

Al aklımı bir gülüşle
Bir seni özledim deyişle
Yak bu beni tende işle
O ne biçim tat, nasıl işve

Türkü ol gel düş telime
Öykü ol gel düş dilime
Kat kokunu düşlerime, bu akıl ermez işlerime

Göçeyim yanına sakla beni
Kaç yanıma yanım yerin
Çok zamandır tenim serin
Al yanına ısıt beni
Al yanına ısıt beni

Bari rüyalarıma gel be
Bari rüyalarıma gel
Bari rüyalarıma gel be
Bari sarıl boynuma

edit:aslında bu bir şarkı. ama bak bakayım ufaklığın umrunda mı ?
sevdiğim ikinci kadınsın sen,
ilkini sevmeye mecburdum.
çok iyiliği oldu bana,
ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim,
sevdiğim ikinci kadınsın sen!
ilkinin yerini alman mümkün değil,
o öğretti bana sevmeyi,
o öğretmese sevemezdim seni bile,
inan o tuttuğu için ellerimden,
yürümeyi öğrendim, koşabildim sana.
onun gözlerine benzediği için gözlerin,
alamadım gözlerimi senden,
sana aşığım, seni seviyorum.
sevdiğim ikinci kadınsın sen!
hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu,
ve sen her sabahımdasın,
kıskanma
alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir,
kalbim şimdi senin,
onun kadar sev beni kafi
o doğurdu, sen öldürme!
ben şiiri bıraktım sandım..
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşurduk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hulyâ gibi yalnız gezinenler köye indi,
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayâlet gibi, ben kaldım o yerde.

Yahya Kemal beyatlı
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir'i görse "es selamu aleyküm ya sıddık"; derdi,
ben yolda ebu bekir'i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki "kızım ha gayret!";
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki "anneciğim ölmesen..."

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki "anneciğim seni ben..."
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf!

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü...
Ah muhsin ünlü.
Ömer’in yüzünde ölümü gördüm
Her şeyi hiçleyen derin bir kuyu
Ankebut sabrıyla bir kefen ördüm
Yenmek için içimdeki korkuyu

Ömer’in hasreti sakin bir mekân
Ürkütmeyen bir diyârın arzusu
Nasıl sükûn bulmuş o delişmen kan
Yorulup, durulmuş kök söktüren su

Ömer Ömer değil, Ömer ben oldu
Kendimi seyrettim o uçurumda
Ne olduysa eşya uyurken oldu
Artık şebnem açmaz bu kızgın kumda

Ömer bir mağara, Ömer bir çığlık
Yankısı dolanır körpe yüzlerde
Büyük endişeyi gizleyen sığlık
Hikâyemiz mahzun kalır cüzlerde

Ateşi Uyandıran Şiirler
Ama benim memleketimde bugün
insan kanı sudan ucuz
Oysa en güzel emek insanın kendisi
Kolay mı kan uykularda kalkıp
Ninniler söylemesi
Ruhi Su.