bugün

görsel
Üzerine konuşulamayan üzerine, içmek lazım…

iyi olan tek şey denizin üstüne yayılmakta olan kötü Rum şarkılarıydı. Bir de Levrek. Saçlarıyla oynamaktan ve üşümekten hiç vazgeçmeyecekmiş gibiydi. iyi bir günbatımından beklenebilecek her şey vardı gökyüzünde, tüm sıcak renkler, hafif bir esinti ve şarap kokusu. Hiç gülümsemedi, hiç gülümsemeyecekmiş gibiydi. Eski bir hikaye anlatmaya başladığı sırada, ayağının hemen altında küçük bir halka oluştu, sustu.

Sanki ‘bazen iri bir horoz balığı kadar hırçınlaşabilir her şey; bazen Tartaros çukuru kadar derinleşebilir’ demek istedi. O sırada gök yüzünden bir örs düşse ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi yeryüzüne ve tunçtan bir örs düşse yeryüzünden ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi gözbebeklerine.

Gerçekten öyleydi, inanın…

Uzun, ışıksız ve soğuk bir yoldu, elini adamın göğsünde ısıttı. Sonra sevişelim dedi, doğurmak istiyorum kendimi!

Hiçbir K.adın doğuramaz(mı)

beni yeniden!
hala kafamda ölmeden yarım saat önce ambulansla gelen ekibin dedeme taktıkları aletlerin sesi yankılanıyor sözlük. sesler rahat bırakmıyor. vicdan denilen şey rahat bırakmıyor.
nabıcaz be kamil?
görsel
Hayatım çok kötü sözlük. Maddi imkansızlıklar, ruhsal bunalımlar tüketti beni.

Ne yapacağım nasıl yapacağım bilmiyorum. Dayanmaya çalışıyorum ama olmuyor tutunduğum dallar elimi acıtıyor. Düseceğim yakında. Korkuyorum.
Güzel bir bina masalı.Kesintisiz okuyun. ilk 5 satırı okuyunca gerisi gelcek gerçi.

1878 yılının Aralık ayında, insanın içini donduran soğuk bir gecede başlıyor her şey.
Edward F. Smith adlı bir adam evinde esrarengiz olaylar gerçekleştiği iddiasıyla polise gidiyor. Smith, bu tarz mistik olaylara hiç inanmadığını belirten biri. Ancak son birkaç haftadır evlerinde gerçekleşen ve anlamlandıramadığı olaylar neticesinde kafası karışıyor, biraz da korkuyor.
Smith polis karakolunda olaylarla ilgili tüm bilgileri görevlilere anlatıyor.
O geceyi polislerden biri şöyle anlatmış: "Gece vardiyasındayken bir adam geldi. Gözleri kan çanağına dönmüştü. içeri girer girmez ilk sözleri "Yardım edin. Biri bize yardım etmeli." olmuştu."
Peki neler oluyordu bu evde?
Edward verdiği ifadede birinin sürekli kapılarını çaldığını söylüyor. Gecenin bir yarısında kapıyı çalan kişi her kimse, Edward her seferinde koşa koşa kapıya baksa da kimseyi bulamıyor. Üstelik olay sadece zilin çalınmasıyla da kalmıyor, kapı adeta yumruklanıyormuş.
Ama bu kadarla da sınırlı değil...
Çünkü daha korkunç bazı olaylar var, oturma odasında gerçekleşenler gibi. Oturma odasıyla mutfağı ayıran oldukça büyük ve ağır olan kapılar var, ancak bu kapılar geceleri inanılmaz gürültülü bir şekilde sallanıyormuş. Yine polislerin olay sonrasında anlattıklarına göre başta hiçbiri inanmamış, ancak Edward'ın haline acıdıkları için olayı araştırmaya karar vermişler. Dedektif Price, birkaç polisle beraber bir gece evi kontrol etmeye gitmişler.
Ve polisler olayları incelemek için eve varıyor...
Dedektif Price ve üç diğer polis Smith'in evine ulaşıyor. ilk iş kapı zili inceleniyor, ancak olağandışı bir şey görülmüyor. Ekip içeri girdiğinde gergin aile ile karşılaşıyor. iki kız çocuğu ve eşi ile birlikte Edward, polislerle beraber nasıl bir plan izleyeceklerini konuşuyor.
ilk önce olaylar tekrarlanacak mı diye tetikte beklemeye başlıyorlar.
Dedektif, polis memurlarından birini kapının hemen arkasına yerleştiriyor ve zil çalar çalmaz hemen açıp suçluyu yakalamasını istiyor. Diğer bir polis memurunu ise oturma odasına gönderiyor ve kapılardan ses gelirse hemen harekete geçmesini söylüyor. Gece yarısı geldiğinde haftalardır tekrarlanan olaylar yine gerçekleşiyor ve kapı zili çalıyor. Soğuk ve kaskatı havaya sahip bir atmosfer içinde herkes birdenbire donakalıyor.
Ancak bu korku çok kısa sürüyor, polis memuru suçluyu yakalama amacıyla kapıyı hemen açıyor. Karşılaştığı manzara ise insana ürperti veren bir boşluk. Duruma anlam veremeyen polis, hemen dışarı adımını atıyor ve etrafa bakınıyor; ancak görünürde hiç kimse olmuyor. Dedektif neler olduğunu sorunca da zil çalar çalmaz kapıyı açtığını, ancak en ufak bir hareketlilikle bile karşılaşmadığını, sadece oldukça soğuk bir rüzgar akımının adeta içinden geçermişçesine evin içine girdiğini söylüyor.Ev bahçeli olduğundan ve bahçe duvarlarını aşmak için bile kısa olmayan bir mesafe kat etmek gerektiğinden polis ekipleri olaya anlam veremiyor. Durum böyle olunca da onlar da huzursuz olmaya başlıyorlar.
Bu sefer işi daha ciddiye almaya başlıyor polis ekipleri.
Kapı zili tekrar kontrol ediliyor, uzun uzun. Ancak yine bir sonuç alınamıyor. Ne bir tel, ne bir hile. Her şey oldukça normal görünüyor. Dolayısıyla polisler zile birinin bastığından tamamen emin oluyor. Eve geri giren ekipler çaresiz şekilde aileye bir sonuca ulaşamadıklarını söylüyor. Tam o anda oturma odasının kapıları şiddetli şekilde sallanmaya başlıyor. Evdeki herkes korkudan donakalıyor, ev neredeyse başlarına yıkılacakmış gibi hissediyorlar. Daha sonra sesler aniden azalmaya başlıyor ve sonrasında tamamen durarak, geride buz gibi bir atmosfer bırakıyor.
Polisler hemen harekete geçip tüm evi ve evin dışını inceliyor, ancak yine ve yeniden en ufak bir iz bile bulamıyorlar. En sonunda dedektif oldukça zekice bir yöntem buluyor.
Tüm kapıların ön ve arka taraflarına kül döküyorlar, pencerelerin altına ve dış kapıya da dahil olmak üzere.
Böylece zanlıyı tuzağa düşürüp ayak izlerinden takip edebilmeyi amaçlıyorlar. işlem tamamlandıktan sonra herkes bir odaya toplanıp beklemeye başlıyor. Kısa bir süre sonra sessizlik tekrar bozuluyor, dış kapının zili tekrar çalıyor ve kapı yumruklanıyor. Polisler hemen külleri kontrol etmeye gidiyor, ancak gördükleri manzara karşısında şaşkına dönüyorlar. Çünkü küller üzerinde en ufak bir ize rastlayamıyorlar. Olaylar daha da agresif şekilde gelişmesine rağmen böyle bir sonuç alınması dedektif ve ekibini korkutuyor. Dedektif Price bu olayın sonrasında "Bu kadarı fazla, beni aşıyor." diyerek evden ayrılmaya karar veriyor.
Tam o sırada hala açık olan dış kapıdan üç kere kapıya vurulma sesi geliyor, herkes o tarafa dönüyor. Dedektif dikkatli gözlerle önündeki boşlukta bir silüet görmeye çalışırken birdenbire bir taş fırlıyor ve odanın camlarından birini komple aşağı indiriyor. Memurlar anında dışarı koşup suçluyu yakalamaya çalışıyorlar, ancak yine hiç kimseyi göremiyorlar.
Bu olay bardağı taşıran son damla oluyor.
Polis ve dedektif ellerinden bir şey gelmediğini söyleyerek hemen evden ayrılıyor. Gece bitiyor, yeni gün doğarken Smith ailesi umutsuz ve çaresiz bir şekilde kara kara ne yapacaklarını düşünüyor; tek bildikleri delirmiş olmadıkları, olayların gerçekten yaşandığı. Ertesi gece küçük bir kalabalık evin önünde toplanıyor ve saatlerce olayların tekrar gerçekleşmesini beklemeye koyuluyor.
Camdan dışarı bakan aile; komşularını, arkadaşlarını, yabancıları ve polis ekiplerini görüyor. Dedektif ve ekibi aileyle üst düzey bir yetkiliyi tanıştırıyor, yetkili de aileye her türlü yardımı alacaklarını söylüyor. Ancak hem Dedektif Price, hem de aile, bu evdeki olaylara hiçbir şekilde yardım edilemeyeceğini biliyor.
Olayın üstünden günler, haftalar geçiyor. Evin önündeki kalabalık giderek azalıyor, aynı şekilde paranormal aktiviteler de. Aylar sonrasındaysa aile artık sadece hafif ayak sesleri duyduklarını söylüyorlar. Hem çevredeki insanlar, hem de polis ekipleri olayı unutmaya başlıyor. Ancak olaylara hiçbir açıklama getirilemiyor.
Günümüzde bu ev hala ayakta ve New York tarihinin en esrarengiz evlerinden biri olarak boş şekilde duruyor.
Sevgilim,
Biliyorum geleceksin, biliyorum aradığım gibi seveceksin beni. Gel ama artık, gel de bitsin bu özlem.
görsel
görsel
Hepimiz deli dolu doğuyoruz ama bazılarimiz öyle kalıyor.
görsel

Dost'un en hoşlaştığım lafı.
bütün gün yapmadığım bok kalmadı. cuma gecesinden beri hayvansı bir şekilde geziyorum, ortam, çevre dibine vurdum. seni düşünmediğim zaman ne kadar diye bi bakayım dedim. 2 sn falan sürdü.

hiç bir yüz, hiç bir ses, hiç bir dokunuş, sana uzaktan bakmanın verdiği tadı bile veremiyor. hiç bir göz seninkiler kadar çizik değil. hiç biri seninkiler kadar anlamlı değil.

artık her şeyi biliyorsun ya, günler daha da ağır geçiyor.

sensiz geçen günlere birkaç gün daha ekledim..
görsel
Olduğu kadar, olmadığı kader.
görsel
görsel

Oyle iste.
Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar? Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar? Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar. Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…
Charles Bukowski
önce kozu bitir.

c. bukowski.
şüphe tek gerçektir.

Ramiz dayı.
iyiler kaybetmez, kaybedilir. evet.
Ne kadar gün gelmediysen,
O kadar gün yanığım var ellerimin üzerinde.
Ne kadar gün başkasıyla güldüysen,
O kadar gün somurtmuşluğum.
Ne kadar gün ağladıysan,
O kadar gün ölmüşlüğüm var.
Ne kadar sevmediysen,
O kadar sevmişliğim, köpek olmuşluğum var kapında bu ayazda!
Ne kadar yalanın varsa,
O kadar kanmışlığım var…
Ne kadar neşeliysen o kadar şiirim.
Sen bu işe ne dersin bilmem ama benim bu hayatta çok kaybetmişliğim var.

görsel
Nasıl seversiniz birbirinizi?
Mesela oturtup karşısına seni, dikkatlice izledi mi?
Karşılıklı içilmiş bir kaç sigara, sen derinden bir nefes alırken üstelik gözlerinin içine baka baka, sigarasını üfledi mi? Hiç attı mı sigarasını, sen geliyorsun ve ancak sen geliyorsun diye kapattı mı kapısını insanlığa?
Dizlerine yattı mı?
Yatmadı de.
Yattıysa gözlerine dikip yüzüne âşık âşık baktı mı?
Bakmadı de.
"Yakarım lan bu şehri, bu şehir içinde sen varsan şehir, bu kalbim içinde sen varsın diye şehir, yoksa çöl!" diye bağırmadı mı sokağın boşluğunda?
Yapmadı de.
Kimse sen gibi olmadı de.
Siz nasıl sevdiniz birbirinizi?
Sevmedik de.

görsel

oğlum ben bir kötü oldum lan..
Gelme diyecektim, geldin. iyi ettin geldiğine. Nerdeyiz? Bir şehir yanıyor, dikkat et. Tutuşabiliriz, işte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz.

Aramakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. Yine de memnunum. iyi ettin geldiğine. Taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi. Ellerini ver, ellerini. Öpüşmeye susadım. Tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni. Titreme, yanıyorsun.
FUZULi,
GÜNDÜZ GÜNEŞE BAKARAK ZAMAN GEÇiREBiLiRiM, YA GECE!
DER