bugün

takımların misyonlarına göre rekabette kimin önde anlaşılabileceği döngüdür. galatasarayın misyonu; türk olmayan takımları yenmek ve galatasaray ile beraber türkiye ismini avrupaya yaymak.
galatasaray'ın her açıdan üstün olduğu rekabettir.
not: erkekler eksilemiş. canlarım erkek olanlar gelin bakayım pm'e.
böyle bir rekabetten söz edebilmek için fenerbahçe'nin de bir iki avrupa kupası alması gerekiyor. acı ama gerçek olduğu için acı.
bildiğin sidik yarışıdır. Dünyadaki tüm derbilerin sosyolojik, kültürel, ekonomik, politik vb. Sebepleri varken, fenerbahçe-galatasaray derbisinde bu sebeplerin hiçbiri yoktur.

Fenerbahçe-galatasaray maç yaptığı zaman, taraftarların genelde yaptığı muhabbetler 6-0, uefa kupası, beraberliğe üçlü çektirme ve türkiye kupası ekseninde döner.

Ama bir roma-lazio maçı öncesi dönen muhabbetler veya bir boca juniors-river plate maçı öncesi dönen muhabbetler daha çok sosyolojik ve geçmişte yaşanmış politik olaylar vs. üzerinedir.

Tüm bunların ışığında, fenerbahçe-galatasaray maçları, derbi havasından ziyade sidik yarışı havası şeklinde geçer.

Koyduk mu, fener zenci sever, kobrayı saldık, fener'in karısı şeklinde tabirler taraftarların sık kullanılanlar'ına ekli olduğu sürece de sidik yarışından öteye geçemeyecektir.
üstün olan tarafın galatasaray, görece daha güçsüz olan tarafın ise fenerbahçe olduğu rekabettir. şöyle izah edeyim:

iki insan grubu arasındaki rekabette, gruba dahil olan insan sayısının azlığı, teknolojik imkanlar, yetenekler, doğal şartlar vs sebeplerle güçsüz olan taraf her zaman daha fanatik olur. güçsüz tarafın yöneticilerince sürdürülen etkin propaganda ile de büyütülen bu fanatizm aynı zamanda güçsüz olan grup üyelerinin adanmışlıklarını arttırarak rekabette ekstra avantaj ve denge sağlamaya da yarar.

örnek olarak, tee zamanında, birbiri ardına ziyaret ettiğim pakistan ve hindistan'da gördüklerimi verebilirim. bilindiği üzere, nüfus, yüzölçümü, toplam ekonomik büyüklük ve daha pek çok açıdan Pakistan hindistan'ın gerisindedir. Yani daha güçsüzdür de denebilir. işte o pakistan'da insanlar göğüslerinde, üzerinde hindistan haritası ve bıçak tutan bir el resmi ile altında "stab india" yazan rozetler takarken, hindistan'da insanlar "pakistan bizim kardeşimiz", "evet sorunlar var ama halklar bunun üstesinden gelir" modunda takılıyorlardı.

benzer şekilde, ne zaman yunanistan'a veya yunan adalarına gitsem başlıyorlar anlatmaya "benim dedem trabzon'da 10 kişiyi öldürmüş" hikayelerini. milli maçlarda falan da çoğunlukla açıkça görüyoruz adamların ezikliklerini ve türkiye korkularını. oysa bizde yunanistan pek umursanmaz. sabah ipsaladan girsek öğlen ezanını atina'da okuruz anlayışı hakimdir. yani fazla örneklemeye de gerek yok aslında, nüfusundan tarihine bir çok açıdan türkiye-yunanistan rekabetinde üstün olan taraf türkiye'dir. doğal olarak da türkiye'de yunanistan, yunanistan'da türkiye'nin olduğundan daha az önemsenir.

işte bu durum, galatasaray fenerbahçe rekabetinde de böyledir. Ya da en azından aziz yıldırım'ın darağacında bile galatasaray'a sallamasından gördüğümüz kadarıyla son 10 yılda bu hale gelmiştir. galatasaray için -artık- bir numaralı öncelik avrupa'dır. fenerbahçe içinse galatasaray. galatasaray için uefa kupası vardır, fenerbahçe içinse 6-0. kuyt gelir, adamcağıza ilk iş olarak galatasaray'a laf ettirirler. Ya da kuyt'a fısıldarlar gs'ye salla popüler olursun diye, kuyt da bu fırsatı kullanır falan.

galatasaray'ın aristokrat, fenerbahçe'nin ise istanbul'a göçmüş anadolu zengini köklerini düşününce de normal bir durum aslında bu. kırsaldan gelmiş, kültürel açıdan geri ama parasal açıdan en az eşit ve muhtemelen büyük olan fenerbahçe tabanı *, yerleşik, kültürlü, okumuş ve atadan şehirli galatasaray tabanına tepkili olacaktır. üstesinden gelinecek hedef olarak onu görecektir. laf, bilgi veya kültür yetişitiremediği rakibini parasıyla dövmeye kalkacaktır ki bu yaklaşım tarih boyunca fenerbahçenin transfer politikasını oluşturur. haa son dönemde, tarih boyunca fenerbahçe'nin başına gelmiş en kötü şey olan yıldırım iktidarı ile bu para kullanımı maç ayaralama gibi alanlara da kaymıştır ki o apayrı bir yazının konusu.

geçen sadri şener anlatıyordu: "galatasaray yöneticileri kültürlü, hepsi dil bilen adamlar, fenerbahçe'de de para var".
sizde ne var diye sordular, yazık garibim, "bizde ikisi de yok malesef" dedi. bu da bir başka türlü ifadesidir bu bahsin.

kulüpler kurucularının gelenek ve kimliklerini taşırlar ve uzun yıllar geçse de, kongre üyeleri ve onların çocuklarından oluşan yeni nesil kuşaklar vasıtasıyla bu yapıyı muhafaza ederler. elbette ki iki takımdan birini tutan gariban halktan bahsetmiyorum, onlar hemen hemen aynı. ama en basitinden bugün bile, galatasaray'ın başkanı yakın zamana kadar isviçre'de yaşayan "entelektüel"* bir işadamıyken, fenerbahçe'nin başkanı, diyarbakırlı bir nato müteahhididir.
galatasarayın başına fatih terim, fenerin başına aykut kocamanın gelmesiyle üstünlüğün barzi şekilde galatasaraya geçtiği iki futbol kulübü arasında ki karşılaştırmadır.
biri olmadan diğeri olmaz. ezeli bir rekabettir ve hep öyle kalacaktır.
o eski hallerinden eser kalmamış rekabettir. tabi ki bunu centilmenlik anlamında söylüyorum.

görsel

evet fotoğraftaki futbolcular metin oktay ve can bartu, birbirlerinin formalarını giymişler...

umarım anlatabilmişimdir.
Göztepe - Karşıyaka rakipliği daha fenadır bence.
görsel
Boktan rekabet, iki orta sıra kulübü maziye bakarak bok atıyor birbirine.
Not: Fenerbahçeliyim