bugün

ing karşılığı parmak uçlarıdır. Aynı zamanda muhteşem bir roxette şarkısıdır.
muhteşem bir camel şarkısıdır da. * *
In the time it takes to laugh,
love can turn the key.
Crystal clear the future lies
and what will be will be.
Don't hold it back,
take the chance you missed.
Don't hold it back,
fill the emptiness.
Soon the time to say farewell,
will come with no return.
Older now but wiser from
lessons we have learned.
Don't hold it back,
take the chance you missed.
Don't hold it back,
fill the emptiness.
Slip through your fingertips,
Speak from your heart don't let it
Slip through your fingertips,
Search for the feeling in it.
Don't let it -
Slip through your fingertips,
Lost if you leave too late.
All at your fingertips,
Gone if you hesitate.
bas gitar* ile saksofon resmen dans eder bu mükemmel şarkıda.
latimer' in benzersiz yorumuna eşlik eden bas ve saksofon. evet, bu unsurlar birleşince ortaya çıkan ürün benzersiz oluyor. penceremin diğer yüzüne yavaş yavaş konan kar taneleri de melankolinin dibene vurduyor. iyi ki varsın camel.
farkında olmadan bir zamanlar elimizden kayıp giden bir şansı tekrar yakaladığımızda, ona sıkı sıkı sarılmamızı tavsiye eden camel şarkısı. bu defa göz ardı etme, kaybettiğin şansı tekrar yakaladın bak ve bu sefer bırakma onu, boşlukları doldur. yaşımız büyüdü artık, aldığımız dersler sayesinde daha bilge insanlarız, öyle olmalıyız, aynı kalamayız. eğer çok geç kalırsan parmaklarının arasından kayıp gider yine, her şey senin elinde, tereddüt edersen kaybedersin. fingertips’ten sonra gelen “missing” bu uyarıyı tekrar yapıyor. “haydi kendine gel, daha burada mısın?, bak yine gidiyor.“ der gibi. oldu da bu uyarıyı da dikkate almadığımızda yüzleşeceğimiz hüznü bir sonraki şarkı anlatıyor, “after words”. sözün bittiği yer gibi. öylesine hüzünlü fakat pişmanlığa tahammülü yok bu sefer. sen böyle istedin diyor gibi, şimdi hayatına devam et bildiğin gibi. ve bir daha uyarmıyor çünkü bir daha sana şans sunmuyor.

ben bu defa fingertips’te kalmayı seçtim, onu dinliyorum. uyarıları her zaman dikkate alarak, pişmanlığa mahal vermeden.

andrew latimer ve susan hoover bu şarkıyı yazarken tam olarak neler hissettiler, hangi hisler üzerine böyle bir eser ortaya çıkardılar bilinmez ama bende uyandırdığı hissiyat bu şekilde velhâsıl. şarkının yer aldığı stationary traveller, konsept bir albüm. odak noktası, almanya’nın doğu ve batı olarak parçalanmasının ardından iki bölge arasına inşa edilen berlin duvarı ve doğudan batıya geçmek isteyen insanların bu duvarı aşma mücadeleleri. albüm üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki, başyapıt demek bile az geliyor. stationary traveller yayınlandıktan 5 yıl sonra berlin duvarı’nın yıkıldığı bilgisini de ekleyip sahneden iniyorum.
sertar ortacın mesafe'si kadar olamamıştır hiçbir zaman.