bugün

Sakarya üniversitesi tarih profesörü Ebubekir Sofuoğlu'nun yaptığı yerinde açıklama.
görsel

Şimdi bu amcanın imandan kast ettiği şey, öncelikle bildiğimiz anlamda değil, onun anladığı anlamda iman. Onu bi anlamak lazım önce.

Yani çok felsefe okuduktan sonra da inancınızı koruyabilirsiniz ama ebuş amcanın dediği şekilde müslüman olmazsınız. Gazalici, nihilist Müslümanlıktan ziyade çağdaş, uyum sağlamış, kendi kendini eleştirebilen bir Müslümanlık üretirsiniz o zaman, ki bu da zaten ebuş amcanın korkulu rüyasıdır.

Gerekirse Yunan galip gelsin ama okumuş, başka bir müslüman türü gelişmesin; Müslümanlık sakallı, suratsız ve cahil (cahil değilse bile mutaassıp) adamların tekelinde kalsın daima. Ebuş amca tam olarak bunu istiyor.

işte tam da bu sebepten bahriye Üçok öldürüldü.

Ebuş reis istediği kadar kudursun, gökten gelen karar var. Bu millet okuyacak, müslümanıyla dinsiziyle okuyacak bu millet, bir olacak. Kendini eleştirecek, geliştirecek, kendi dinini Allah'ın kendilerine bahşettiği akıl doğrultusunda yaşayacak, bu dini tekeline aldığını zanneden vasıfsızların buyurduğu doğrultuda değil.
Doğrudur. Öyle kocaman bir felsefe yapmanıza gerek yok. Biraz düşününce çıkıyorsun zaten dinden.
Ben yaklaşıp bazen imanımı kaybediyorum. Sonra yine uzaklaşıp imanımı buluyorum. Bi kaybediyorum bi buluyorum. Tavsiye edilir.

Arayan bulur demişler sonuçta.
Unlu şehriye çorbası
Malzemeler:
1 yemek kaşığı tereyağı
1 yemek kaşığı un
1 yemek kaşığı salça
1 çay bardağı şehriye
4 su bardağı su
Tuz

Yapılışı:
Unu tereyağında kavurup, salçayı ekleyin.
Ûzerine su koyup kaynayana kadar karıştırın.
Kaynayınca şehriyeyi ve tuzu ekleyip pişirin.
Afiyet olsun!

Tanım: Bu zırva önerileri dinlemek yerine, gidin çorba filan yapın.
Fesleğen ekin, uzun eşek oynayın...vs...
imandan kasıt Allah'a olan iman değildir,
Uydurulmuş dine olan imandır,
Zira uydurulmuş dine olan iman da felsefe okuyarak zihinde oluşan canlanma sayesinde tekrar kazanıla sorgulama becerisi neticesindedir,
Birbiriyle çelişen iman meselelerinin analizi yapılınca kuran ve anlatılanlar arasındaki uçurum gözler önüne serilir,
Bu da uydurulmuş olanları idrak etmeye vesile olur.

Tabi bu iddia müslüman olan için geçerlidir, zira gayrimüslimler istedikleri kadar felsefe okusunlar, onlar direkt Kur'an'a bakarak müslüman oluyorlar, yani önce uyduruklara baksalar teyet bile geçmezler.
imanı pamuk ipliğine bağlı insan beyanı. Önemli olan taklidi iman değil tahkiki iman. Evet.
felsefeyle adam gibi* uğraşan her aklı başında, şuur sahibi, analitik becerilerden yoksun olmayan biri imanını kaybeder zaten. Aydınlanma yaşar. başlıktaki sözün sahibi islamcı profesör de bu gerçeği biliyor tâbii. adam kaybetmek istemiyor haklı olarak.
Ne tür bir iman diye sormak gerekir tabii??

Aslında soru şu olmalı, felsefe dine ne yapar? Ne yapar ki insan imanını kaybeder? Din nedir?

Kesinlikle şunu söylemek gerekir ki felsefi hayat tarzı ile dini hayat tarzı arasında bir f a r k mutlaka var. Felsefe demek her meselede öncelikle "aklı" ön plana çıkarmak demektir. Yani aklına göre hareket etmen gerekiyor filozofça yaşamak istiyorsan. Ve akla uygun olarak hayatını düzenleyeceksin, hayatının her adımını yani ve dolayısıyla bilime ve bilimsel verilere göre hareket etmen gerekiyor. Bu şekilde bir toplumu değiştirip, reform yapabilmeniz mümkün. Bütün filozoflar mesela yenilikçidir ve döneminde mevcut hükümetle mücadele etmiş, sürgün edilmiş hatta idam cezasına çarptırılmıştır. örneğin pythagoras (pisagor) sürgün edilmiş ve sapıklıkla suçlanmıştır. Sokrates toplumu yoldan çıkarıyor diye idam cezasına çarptırılmıştır. Platon ve Aristo gibi ailesi zengin ve soylu olanlar bu cezalardan kısmen kurtulmuş diyebiliriz. Ama yine de akla dayalı ve bilimsel gerçeklere göre toplumda değişim ve dönüşüm yapmak isteyen bu aydın insanlar bir şekilde cezalandırılmıştır.

Peki dinde nasıl? Dinde akıldan ziyade 'inanç' öne geçiyor. Önce inanıyor sonra bu inancına göre hayatını düzenliyorsun. Bu inandığın kişi de elbette peygamber ve onun dini tecrübesi (yani vahiyle Tanrı'dan bilgi aldığını söylemesi) Peygamber, Tanrı'dan aldığı bilgi ile insanların hayatını düzenleme işine girişen bir 'reformcu', 'yenilikçi' veya 'girişimci'diyebiliriz. Toplumun yapısında gördüğü aksaklık ve kusurlara bir başkaldırı, eleştiri ve itiraz. Toplumu 'inanç' merkezli bir değişime sokuyor peygamber. Peki bunda başarılı oluyor mu? Peygamberine göre değişir, bazı peygamberler başarılı olamamışlar örneğin Yunus Peygamber, bulunduğu toplumu düzeltemeyince memleketini terk ediyor veya Nuh peygamber, yine başarısız oldu diyebiliriz. yıllarca uğraşmış. Yine Lut peygamber başarısız oldu diyebiliriz, bulunduğu şehirden kaçmak zorunda kalmış. Zekeriya peygamberi doğrayarak öldürmüşler. Şanslı olanlar var, aileden soylu ve zengin. Davut ve Süleyman gibi. Kral peygamberler, toplumda yaptıkları değişim ve dönüşüm girişimi güçlü oldukları için başarılı olmuş. isa peygamber çarmıha gerilme cezası almış. Tüm bu başarısız olan peygamberlere bakınca Hz.Muhammed'in çok başarılı olduğunu söylemek mümkün. O kadar ölüm tehditleri, suikast girişimleri vs onu engellemeye yetmemiş. Gerçi yine diğer peygamberlere yaptıkları gibi memleketinden kovmuşlar ama o yine direnmiş. Bunu bildiği için ön hazırlık yapmış, bazı müslümanları başka ülkeye, bazılarını Medine'ye taşımış sonra güçlenerek Memleketine muzaffer bir şekilde dönmüş. Dediğim gibi her peygamber bunu yapamamış. Bundan ne sonuç çıkarabiliriz, insanları iki şekilde motive edebilirsiniz biri akılla diğeri inançla. (Bunun bilimsel açıklaması ise sol beynimiz akıl merkezi, sağ beynimiz ise inanç merkezi diyebiliriz) Yani insan iki yönlü bir varlık, aklı ve inanç onu olmazsa olmazı. Bu iki yetisi olmadan insan iş göremez.

Filozof insanın akıl yönüne, peygamber inanç yönüne sesleniyor. Belli seviyede başarı sağladıklarını söylemek mümkün. sorun aslında bu iki düşünme ve hayatı biçimlendirme şeklinin çarpıştığı ve birbiriyle karşılaştığı zaman ortaya çıkıyor. Yahudiler, Hıristiyanların başına geldiği gibi islam dininin başına da bu geldi. Akıl, inançla karşılaştı ve mücadele etti. Yahudiler ve Hıristiyanlar 'akıl' sorununa nasıl çözüm bulmuş? Akli bütün ilimlerin aslında filozofların icadı değil, peygamberlerin icadı olduğunu söyleyerek. Ve filozofların aslında peygamberlerden bilgileri aldığını her bilginin temelinde aklın değil inancın (vahyin) yattığını söyleyerek. Yahudi filozof philon ve Hıristiyan filozof origenes bu işin başına çekmişler ve "felsefeyi dini kılıfa sokma" işine girişmişler. Peki islam dininde bu işi kim yapmış, elbette Gazali. Felsefeyi ve felsefenin akla dayalı bütün bilimlerini (tıp, matematik, astronomi, kimya,biyoloji, fizik, farmakoloji..vs.) bütün bilim dallarının din ve vahiy kaynaklı olduğunu söylüyor ve peygamberin filozoftan daha üstün olduğunu iddia ediyor. Peki peygamberler hayatta iken böyle bir iddiada bulunmuşlar mı? Elbette hayır, fakat toplum çok cahil olduğu için bazı basit meselelerde fikir yürütmüşler (vahiyden bağımsız olarak) ve topluma yardım etmeye çalışmışlardır. Sağlıkla ilgili, tarımla ilgili basit tavsiyeler. Fakat akli ve bilimsel çalışmalarda peygamberlerin filozoflar kadar üzerinde durduğunu, cilt cilt kitap yazdığını söylememiz imkansız. Belki birçok felsefi eserden haberleri bile yoktu, belki vardı. Ama zaten peygamberin amacı bilimsel çalışma yapmak değil, toplumu ıslah etmek. öncelikli hedefi bu.

Filozofların dinden haber var mıydı, kutsal kitapları biliyorlar mıydı? Bildiklerini tahmin ediyoruz. Platon'un tevrattan ilham aldığı söyleniyor. Ama bir filozof için kutsal kitap demek, 'eğitici öğretici bir ders kitabı' niteliğinde, edebi bir eserden öteye geçmez geçemez. Bunu da Farabi ve ibn Sina'dan biliyoruz. onlar dine, peygambere ve kutsal kitaba saygı göstermekle beraber hayatı ele alırken hiçbir zaman kutsal kitabı ve vahyi, aklın önüne geçirmemişler akıl ve bilim her zaman önde olmuş ve yol gösterici olmuş. Çünkü filozoflara göre örneğin Aristo'ya göre akıl demek Tanrı demektir. Tanrı akıldır. Onun takipçisi Farabi, ibn Sina, Zekeriyya Er Razi'ye göre de aynı şey geçerli. Tanrı akıl olduğu için ve Tanrı akıllı bir varlık olduğu için insan ile iletişime geçmesinin tek yolu var.. tek yolu var tek yolu var o da yine "aKIL" yANi biz aklımızı kullandığımız, okuduğumuz, araştırma yaptığımız, incelediğimiz, tabiatta gözlem yaptığımız, kitap yazdığımız ve aklımızı geliştirdiğimiz müddetçe tanrı bize yakın olur ve biz de tanrı'ya. Yani ne kadar aklımızı kullanır ve evreni akılla tanırsak o kadar Tanrı'ya yakın oluruz ve imanımız artar. Bu yakınlığa dinlerde yardımcı olabilir, ilham alınabilir, ama hiçbir zaman din (sadece inanç) aklın önüne geçemez, geçmemelidir. çünkü Allah adaleti gereğince her insana akıl vermiştir ve bu aklı sayesinde tanrıya ulaşabilir. Filozoflar, peygamberlerin vahiy alma durumunu da yine akla uygun olarak ele alırlar. Peygamber, üstün zekalı oldukları için bilgiyi vahiy yoluyla alır derler. (Tabii inançlı filozoflar böyle der) Fakat deist filozof Ebu Zekeriya er-Razi ise bunun da akla uygun olmadığını söyler. çünkü doğada her şey 'tedricen' yavaş yavaş gelişme gösterir, bir bebek doğar büyür ve gelişir. Doğadaki her şey yavaş ve çaba ile olur. Bilgiyi elde etmek de böyledir. Bilgi bir insana aniden 'vahiy' yoluyla gelmez. insan emek harcarsa, okursa, araştırırsa bilgiyi elde eder, diye düşünür. o nedenle dinleri ve dinin iddialarını (mucizeleri) şiddetle eleştirir ve bunun bilime ve akla uygun olmadığını söyler. ebu bekir zekeriya, Tanrıyı, ahireti kabul eder ve toplumun akla uygun bir şekilde düzenlenmesini ve yönetilmesini ister. çünkü dinler toplumları sınıflara ayırır (gerçi din olmadan da insanlar sınıflara ayrılır da neyse) o nedenle akıl önde olmalıdır. bir de vahyin bir insana gelmesi, allahın adaletini aykırı diye düşünür. Allah her insana akıl vermiştir ve hiçbir insanı diğerinden üstün tutmamıştır. bazı insanlara özel muamele yapması düşünülemez, der. (gerçi her bin doğumdan biri üstün zekalı olarak doğuyor peki bu nasıl oluyor?) neyse işte böyleyken böyle...

Soru şu, hayatınızı ya Allah'ın akıllı bir varlık olduğunu kabul edip, allah'ın bu dünyada sizden istediği tek yolun 'aklı kullanarak hayata yön vermek' olduğunu kabul ederek filozofça bir yaşam süreceksiniz. Bu yolda elbette kutsal kitaplardan ve peygamberden ilham alabilir, bazı öğretici yaşam hikayelerinden ders çıkarabilirsiniz.

Ya da Allah'ın seçtiğini düşündüğünüz üstün zekalı birinin (peygamber)öğretileri merkezinde hayatınızı şekillendireceksiniz. bu ikinci yolda aklın yeri ne olacak peki? Ya kutsal kitabı ve peygamberin öğretisinden 'temel ahlaki ilkeler' (elbette bilimsel ilkeler değil, çünkü hiçbir kutsal kitap bilim kitabı değildir, inanç/ahlak kitabıdır) çıkararak hayatınızı düzenleyeceksiniz, ya da kutsal kitapta yazılı ne varsa aynen kabul edip, peygamberin yaşam biçiminde hiçbir değişiklik yapmadan hayatınıza uygulayacaksınız. (selefilik) Ya da dini, mistik bir yorumla ele alarak, peygamberler madem vahiy alıyor, bizim ne eksiğimiz var biz de vahiy alırız ama buna ilham deriz ne olur sanki diye deyip tasavvufçular gibi vahiy alarak hayatınızı idame etmeye çalışacaksınız.

Felsefe önem verirseniz, felsefe aklı ön plana alan 'akli' bir uğraştır. o nedenle dinin de felsefesini yapmak zorunda kalırsınız. ve dini aklileştirme çabası içerisine girersiniz (mecburen) iman, rasyonel bir kritere tabi tutulur ve gerçek hayata uygun olan yerleri alınarak toplumun faydasına sunulur. ya da bazı filozoflarda olduğu gibi tamamen inkar edilir.

Felsefe ile uğraşmak ve felsefe yapmak her zaman insanı imanından etmez, ama iman akla uygun bir hale getirilir. Bu da bazı din adamlarını rahatsız eder çünkü bunu bir sekülerleşme ve dine tehdit olarak yorumlarlar. Gazali'de olduğu gibi ve felsefeye hücum ederek felsefenin gücünü yok etmeye çalışırlar. Batı'da 1500'lü yıllardan özellikle Descartes'ten sonra din sürekli eleştirilmiş, kritik edilmiş ve akla uygun hale getirilmiştir. (Spinoza, Hume, Kant buna ön ayak oldular) ve dinin gücü bu şekilde azalınca akıl kendine hayat hakkı buldu ve bilimsel reformlar yapıldı. Yani akıl da reform ve yenilik yapabilir, izin verilince.

umarım açık olmuştur, artık hangisi size uyarsa canlar *
Otur aşağı kıl namazını, ne yapacaksın düşünüp düşünüp? Hocam diyor, hegel diyor, zizek diyor, Russell diyor...

Russell yani? Elin gavuru seni ne ilgilendirir? Ateş var ateşşşş.
Boş laf.
Esas, felsefeden uzak durunca imanınızı kaybedersiniz. Felsefe; inancınızı gerekçelendirmenizi, doğrulamanızı sağlar. Yani felsefe, körü körüne inançtan bilgiye geçişinizin anahtarıdır.
yobazca bir sözdür. cübbeli ahmet hoca da felsefe'ye ahmaklık demiş. sırf bu zırva yüzünden felsefeye biraz soğuk kalıyordum ama felsefe de her şeye kuşkuyla bakıyor. felsefe yüzünden her şeyden şüphe etmiştim boş boşuna ama hiç gerek yok. mantık denilen bir şey var. niye emin olamayım ki hiçbir şeyden.
bodozlama dalan kaba softa, ham yobaz söylemidir.
iman mı o da ne?
iman da hiç bir şeyin karşısında duramıyo yav, bunu oynama iman gider, şunu okumazsan iman gider, şunla ilgilenme iman gider. Ya sizin imanınız yok. Ya da imanınızın sağlam bi temeli yok. Sizce hangisi?
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar