bugün

bir kaç yerde daha anlatmaya çalışmıştım derdimi ama tutamayacağım kendimi galiba. bahsedeceğim şu meselede acayip kafa sikiyorum.

dünya sömürü düzeninde çalışmakta, kapitalizm, hepimizce malum. dünyadaki insanların çok çok büyük kısmı proleter. aldığımız maaşın 30 $ ya da 300k $ olması bu gerçeği değiştirmiyor. para karşılığı hayatlarını satan insanlarız hepimiz. eğitim durumumuz da fark etmiyor. ilkokuldan mezun olun, harvard'dan mezun olun; sorun değil. bordrolu çalışansınız. bu bir kere cepte. sonra gelelim fakirlik ve din meselesine. insanların, özellikle fakir ve sözüm ona gelişmekte olan ülkelerdeki çalışma şartları çok ağır. buralarda insanların hayatları iş. sosyal yaşam mesaide yaşanmaya çalışılıyor. zira sizden beklenen tek şey sadece çalışmanız. eğitim seviyesi azaldıkça kazancınız azalrıken, üzerinizdeki fiziksel iş -ki çok ağır şartlarda kölelik bu- artıyor. özellikle bu az kazanan ve ağır işlerde çalışan insanların bir gün herşeyin güzel olacağına inanmaya ihtiyacı var. var ki toplumsal patlama yaşanmasın. insanların sığındığı bu liman çoğunlukla din oluyor. çünkü en kolayı o. çok ekstrem yerlerde doğmadıysanız doğduğunuzdan beri orada din. din sana tevazu ve sabır gösterirsen öldüğünde herkesin eşit olduğu bir yer vaadediyor. çektiğin sıkıntıların sonsuz karşılığı olduğunu söylüyor. buna sarılarak katlanıyoruz yaşamaya. aslında inanmanın asıl motivasyonu sonsuz azap ve acı. medeniyetimizi buralara kadar getiren en temel içgüdü yani; göt korkusu.

bizim özellikle ateist ve agnostik kesimde öyle bir inanış var ki sanırsın bu durum sadece müslüman ülkelerde böyle. yok arkadaş, bunun budisti de hristiyanı da böyle. en başta şunun ayırdında olmak lazım; cehalet dinden bağımsız bir şey. mesela amerikalı koyu katolik bir adamla evrim ve yaratılışla alakalı 3 5 fikirleşme imkanım olmuştu fi tarihinde. evrime bizim toplumun nasıl baktığını biliyorum, hristiyan toplumu merak ediyorum. adam bana dedi ki evrim diye bir şey yoktur, tanrı dünyayı bugün olduğu gibi yarattı. e dedim nesli tükenen hayvanlar, dinazorlar, bulunan onlarca fosil nedir peki. adam dedi ki o fosilleri oralara inancını sınamak için tanrı koydu. şimdi bu adam müslümanmış, budistmiş, hinduymuş mühim değil ki. laf anlatamazsın bu adama. bu adamın ırkı da yok. bu adamda sıkı sıkıya belirli bir disiplinle yaşadığı zaman sonsuz bir mutlulukla mükafatlandırlacağına-cennet, nirvana, karma ne dersen artık-, onun indandığından farklı şeylere inanan herkesin sonsuz azapla cezalandırılacağına inanıyor. biz de öyleyiz. birgün eşit olacağımız bir dünya hayal edip o vakte kadar sabrediyoruz.

ha gerçi herhangi bir dine bağlı olmayanlar, materyalistler, ateistler ve aklıma gelemeyen daha nice grupta da durum farklı değil. onlar dine değil başka bir ahlak sistemi ve düzene inanıyorlar. din olmasa her şeyin daha kolay olacağına, herkesin eşit ve memnun olacağı bir demokrasi ile, kişisel hak ve özgürlüklerin yerleşeceğine. bence bu da onların sığındığı liman. bu insanlar genelde daha iyi kazanıp, daha iyi şartlarda yaşıyor da olsalar bunlar da köle. hepimiz köleyiz. yüzyıllardır dünyanın efendilerine öyle veya böyle hizmet ediyoruz. elimize bir fırsat geçtiğinde, güç ve paraya sahip olduğumuzdaysa insan egosunu yenemiyoruz. fakir adamın sosyalistliği zengin olana kadardır diye bir laf var mesela, çok sever ve doğru olduğunu düşünürüm. dünyada insan olduğu müddetçe sınıf ayrımı, kölelik asla kaybolmayacak. adı değişecek belki ama kaybolmayacak. bu ayrım olduğu müddetçe de bu köle düzenine katlanabilmemiz için yine köle düzeninin yarattığı şeylere inanıp, onlar için mücadele edeceğiz. düşününce ne kadar saçma aslında. eşitlik, düşünce özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, inanç özgürlüğü uğruna mücadele edilmesi gereken bir şey değil ki mücadele edesin. bunlar ve daha niceleri senin doğumunla gelen hakkın zaten.

pareto prensibi diye bi şey var. 80/20 kuralı da deniyor. dünyadaki bu anlamsız kör düvüşü ve paradoksun en güzel açıklaması bu. dünyadaki gücün %80'i insanların %20'sinde. o güce sahip %20'de içinde %80, %20 diye ayrılıyor. bu böyle matruşka gibi iç içe iç içe geçiyor. o %80'lik kısımdayken bir şekilde adaleti sağlayabileceğimizi sandığımız şeylere inanıyoruz -din, demokrasi adını siz koyun- fakat olur da güce sahip olursak, alt kümemizdeki düzeni korumaya ve üst zümreyi inandığımız şekilde düzenlemeye inanıyoruz. üstelik kölelerin bir kısmı diğerlerini aptal olmakla, aptal olduğu iddia edilen kısım diğerlerini maneviyatsız ve inançsız olmakla suçluyor. kimse sınır ne, milliyet ne, biz neden köle gibi çalışıyoruz demiyor da o aptal bu salak diyor.

ben azıcık işime döneyim lan. kovulmayalım, dünya kadar taksidim var. yanisi benim de bi sikim olacağım yok.
katılmadığım önerme. dindarlığı maddi durum ile ilişkilendirmek doğru değildir. dindarlık insanın kalbiyle ve vicdanıyla bağlantılıdır. insanın kendi seçimidir.