bugün

Bu topraklarda en çok kullanılan sözcük kalıplarından biridir. "usta bana bir ... at, az pişmiş olsun" cümlesindeki noktalı yerlere kuşbaşı, pirzola, biftek ve benzerlerini koyabilirsiniz. Az pişmiş olsun denmesi ise, etin kibarca sulu istendiğini, yani siparişi verenin eti "kanlı" sevdiğini gösterir.

Et yemek zorunlu bir ihtiyaç değildir. Bence sadece bir zevktir ve bütün zevkler içerisindeki en acımasız ve kanlı olanıdır. Özellikle bizim yetiştiğimiz kültürde et neredeyse törensel bir şekilde hazırlanır, sunulur ve yenilir. Et, türlü türlü soslarla süslenir, yanına rakılar açılır ve her şey çok güzeldir, ama ne kadar süslenirse süslensin, masanın ortasında boylu boyunca yatan bir cesettir. O cesetten "en güzel" parçalar misafire ikram edilir; arkadaşlarımıza en nüktedan halimizle şirin gözükür, hatta azıcık politikaya bulaşmışsak ve de hele bir de "güzelleşmişsek", özgürlük üzerine sohbetler açılır. Ama dişlerimizin arasında kısa bir süre önce canlı olan bir hayvanın çürümüş artıkları kulağımıza, yalan söylediğimizi, samimiyetsiz olduğumuzu (ya da en azından özgürlük hakkında yeterince düşünmediğimizi) fısıldar.

Eti üretmek, yani hayvanları mühendislik teknikleri ile yetiştirdikten sonra öldürüp, yenilebilir kısımlarını bedenlerinden ayırmak ve dağıtmak için gereken kanlı safhalar bizzat eti yiyenler tarafından değil, bu işten kâr eden kurumlar tarafından yapılır. Bizlerin yediği bacak değil buttur. Koçun üreme organı değil, koç yumurtasıdır. Hayvanın sırtı değil, antrkottur. Yediklerimizin isimleri hayvanların birer organı değil de, bir ürün gibi sunulur. Zaten onlar birer üründür de - et endüstrisinin mühendisleri, 4 bacaklı tavuk da üretir, daha az tavuktan daha fazla ciğer elde edebilmek için tavuklara siroz hastalığı da bulaştırır.

Et endüstrisi, en az savaşlar kadar korkunç bir kıyıma yol açar. Bir zorunluluğu olmadığı halde, sadece (ehlikeyif insanoğlunu tatmin etme karşılığında) cukkayı doldurmak uğruna milyonlarca hayvan her gün türlü işkenceler görüyor, katlediliyor. Bizlere sunulan ürünlerin hangi aşamalardan geçerek önümüze geldiğini bilmememiz (en azından tahmin edemememiz) imkânsız. Buna rağmen tam bir alan memnun satan memnun durumu var ortada. Bu durumdan kesinlikle hoşnutsuz olmamız, reddetmemiz ve bunu yüksek perdeden seslerle dile getirmemiz gerekmiyor mu?

Hayatta her şeyin olduğu gibi et yemenin de akılcı gerekçeleri vardır; yoksa da uydurulur. Muhasebe yaparsak akıl bizi et yemenin gerekli olduğu, insanoğlunun hem et hem de bitki yemesi gerektiği sonucuna bile götürebilir. Ama böyle bir sonuç bile, bizi bir gün vicdanımızla karşı karşıya gelmekten alıkoyamaz.

Et yemeyi kabul etmek, aynı zamanda bu kanlı süreci de kabul etmekle eşdeğerdir. Bizler bu şiddet halkasının en ucunda yer alırız ve eğer görürsek midemizin kaldıramayacağı bütün pis işleri başkalarına havale etmenin rahatlığıyla, üzerine düşmeden akşam - tercihe bağlı olarak- ne satın alıp ya da çalıp yiyeceğimizi düşünürüz. Şu anda et yiyen bir çok kişiden, "al eline bıçağı da şu tavuğu kendin kes, pişir ve ye" diye bir şey talep etsek eminim çoğunun eli titrer. O hayvanla göz göze geldiğinde ona acır ve vazgeçer. Çünkü acımasızlık, sadece "efendi"liğin gereğidir.

Hayvanlara işkence etmek, onlara kötü davranmak genel kabul gören kötü davranış örneğidir ve hiçbir vicdan sahibi insanın bu durumu onaylaması beklenemez. Hatta böyle bir şey belgelenirse yüreği yaralanan insanlar bu işi yapanları deşifre eder, gücü yetiyorsa kepaze de eder (yakın zamanlardaki köpek zehirleme olayları gibi). Ama başka hayvanları afiyetle mideye indirmekte ise hiçbir sakınca görmez.

Biliyorum ki, üzerinde yazdığım konu ve bunu dile getiriş şeklim oldukça rahatsız edici. Ama yine biliyorum ki mutfaklarımızı işgal eden cesetler ve onların artık birer ceset olmasının nedenleri; bizlerin buna itiraz etmeyip içselleştirmesi daha da rahatsız edici.
1.5 senedir bıraktığım, ve bırakmış olmam dolayısıyla kendimi çok daha sağlıklı hissettiğim olaydır. artık yemeklerden sonra üzerime korkunç bir ağırlık çökmüyor, uyku bastırmıyor, kuşlar kadar hafif kalkıyorum masadan. gündelik hayatta biraz zor ama niyeti olanlar asla korkmasın. çok uzun süredir istememe rağmen asla beceremem diye düşünüyordum, sonra 1 gün pat diye bırakıverdim. çok da mutluyum.
fazlası basur yapar.
zaman kaybı değildir.
bütün dünya için sıradan, türkiye için ultra lüks iştir.
ceset yemektir.
lezzetli bir ceset yemektir. ohh mis.
yemek çeşitleri içerisinde en lezzetlisini yemektir. evet.
insan sağlığı açısından zorunlu olmadığı halde, sırf zevk için devam ettirdiğimiz bir faaliyettir.
bu devirde benim için imkansızdır. fiyatlar uçmuş.
sağlık açısından elzem olan eylemdir. napalım olum b12 hapı mı alalım gidip. ne güzel doğalı var işte.

ayrıca et immün sistemi güçlendirir. kas dokusunu kuvvetlendirir. demir deposudur, anemiyi önler. daha ne olsun.
Ülkemizde orta gelir ve altı için hayli zor olan eylem.

Bugün markette ya da kasapta etin kilosunu 40-45 liradan aşağı bulamazsınız.

Hal böyle olunca da alternatiflere yönelmek zaruri oluyor.

Şimdi işin pratiği şu şekilde. Bulunduğunuz ildeki köylere gidin, köy kahvesine girdiğinizde ben kuzu alacağım derseniz illaki biri çıkar. istanbul için Silivri Çatalca tarafları bunun için uygun.

Kuzu Etinin baskül fiyatı kilo başına 11-11.5 tl en iyi kuzu 12 tl. Ortalama 40 kilo olan bir kuzu 440-450 tl ye size gelir. Bunun da en az 20-25 kilosu size et kalır. 30 tl de kesmesi için çobana verseniz keser, yüzer, ayırır, paketler. Koskoca kuzu içinde pirzolası, inciği, cıncığı, sağı, solu size.

Böylece Etin kilosunu 22-23 tl ye kadar düşürürsünüz.

içindeki sakatatta size eşantiyon olur. ister ciğer yapın ister kelle olur paça olur.

Bu eti de sağlıklı muhafaza etseniz uzun süre kral gibi beslenirsiniz. Hadi sağlıcakla.
kırmızı eti bayramdan bayrama yiyoruz. Teşekkürler ve iyi geceler.
Ciddi anlamda midemi bulandırıyor. Annemin zoruyla yiyorum.

Az yediğimden mi bilmiyorum bende sürekli demir eksikliği baş gösteriyor, her doktora gidişimde demir ilacı dayıyor. Ben de biraz kullanıp bırakıyorum, sonra saçım falan dökülmeye başlıyor gidiyorum kan değerlerime bakılıyor, tekrar veriyor. Biraz kullanıp tekrar bırakıyorum, bir dahaki gidişimde tekrar veriyor. Yılda üç dört kez bu döngü gerçekleşiyor. Hiçbir tahlilimde kan değerlerim normal çıkmıyor.
Her gün yediğimdir.
kolestrol, bağırsak, kalp-damar hastalıkları, sindirim problemleri, mide rahatsızlıkları, gut, ciltte aşırı yağlanma-sivilce, böbrek hastalıkları-taş, kum.. hepsinin sebebi, tetikleyicisidir.

çünkü yediğiniz şey bir besin değil, ölmüş ve çözünme, çürüme sürecine başlamış bir cesettir.
bayramdan bayrama olsada güzel bir şey.
Et yenilmez döviz olarak saklarsın şimdi fiyatlar ucuzlamaya başlayınca al kilosu 40 TL olunca sat .
Ülkemizde durum buna doğru gidiyor.
(bkz: #38210256) an itibariyle yaptığım eylemdir.
iskender, sade döner ve sac kavurmasının müptelası olduğum protein deposunun adıdır.
Bir lükstür.
Bizim yemek kültürümüzün temel öğesidir.
Et yemeden doymaz çoğu insan. Ayrıca et yiyenler haşin ve agresif olur. Bizde toplum olarak böyleyiz. Cesur ve atılganız.
Mesela Hindistan'da yaşayan insanlar çok mülayimdir. Fakirlikten Et yiyemedikleri için vitaminsiz ve sakin olurlar. Zaten çoğuda çelimsizdir bu yüzden.
et yemek artık lüks sayılmaktadır. güzel bir besindir olması gerekendir. malesef ülkede kıtlık yok ama kimse de et de yok. tuhaf bir şey oldu. kimse et alamaz oldu.