http://video.ntvmsnbc.com...lak-aynaya-bakiyorum.html

görsel
az evvel katıldığı aykırı sorular programında yaşam tarzına olan müdahaleleri, içki kısıtlamasını, telefon dinlemelerini eleştiren, uzun zaman sonra bir şeyler söyleyebilen gazeteci.
3 yaşında yeğenimi oturtsam bilgisayar başına desem ki: 'koçum gündeme dair bir şeyler yaz.' eminim ertuğrul özkök'ten daha gerçek ve akıllıca bir yazı yazar. te allahım aklıma mukayet ol!
--spoiler--
DEMOKRASi BAZEN DARBEYLE GELiR
Aynı zamanda demokrasinin temel ve vazgeçilmez kurumlarını ve kültürünü de aynı güçle ve samimiyetle savunmak gerekir.

ikinci sonuç: Evet demokrasi bazen darbeyle gelir. Çoğu kez de darbeyle gider.
Bazen de seçimlerle diktatörlükler gelir....

Ama öyle de olsa, geldikleri gibi gitmelidirler.
Yani seçimlerle...

Darbelerin kaldıracağı tek "ama" da budur.
--spoiler--

postal aşkı depreşen darbe yanlısı alçak. arkadaşa aramızda para toplayıp birkaç çift postal alıp gönderelim ki sevgilisiyle aşk yuvasına çekilip o nur yüzünü bizden esirgesin.
Fenerbahcenın son uefa olaylarında tanıklar listesinde olan şahıstır. Her devirin adamıdır kendisi para para para.
hayatını yaşamaktadır. ben mi kurtaracam ulan memleketi diyor. hakkı var ne yazsa eleştirilecek zaten sevmiyorum da iyi yapıyor. evet.
eksikliği hissedilmeyecek bir yazarcıkdır.
bugün cumhuriyet kitap ekindeki söyleşisinde ''akp'yi rahatça eleştiremediğim sürece chp'yi eleştiremem'' demiş isimdir. yandaşlar bir şeylerin farkına çok geç vardılar.
genel yayın yönetmenliğini bıraktı bırakalı kendini bir o yana bir diğer yana vuruyor. bi bitiremedi şu andropozu gitti.
Birilerine yine kapak olandır.
hürriyet gazetesi bugünkü yazısında 'hapse girmeden yapmak istediği 10 şey'i açıklamış ve bir tanesi* epey dikkat çekicidir.

-Erdoğan'la 10 dakika konuşmak:
''3,5 aylık bir hapsin mağduriyet duygusunu 15 yıl yaşama sanatını'' öğrenmek istiyorum.

`http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24831288.asp`
bugün yine ahmet kaya konusunda günah çıkarmış gazeteci.
keşke tek suçun bu olsa ertuğrul.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25007178.asp
budist olmuş:
görsel
görsel
temennim insan oldugunuda gormektir. 50 yasini gecti kovaladigi seye bak.
aman nudist olmasın da.
"türkiye türklerindir" gazetesinin eli işte gözü oynaşta şeysidir. şey bile değil.
uzun zaman hürriyet okumadım. bunun ve ayşe arman ın goygoylarına tahammül edemiyodum çünkü.

geçen evde vardı bi göz gezdireyim dedim, ertuğrul özkök ün yazı başlığını görünce sikeyim sizi dedim fırlattım attım.

4 gay ve 1 güzel kadın ile brooklyn de bir gece.
dün benim sorduğumu (bkz: kıvırmakta sınırları zorlamak/#22070573)
bugünkü yazısında sormuştur!

özeti: madem taraf gazetesinde dün yayınlanan "gülen'i bitirme kararının (cumhurbaşkanı a.n.sezer, başbakan rte, dış işleri bakanı a.gül, adalet bakanı cemil çiçek, mili savunma bakanı vecdi gönül, başbakan yard. abdullatif şener, içişleri bakanı abdülkadir aksu, g.kurmay bşk. ileri demokrasi ürünü hilmi özkök, MGK üyesi Aytaç Yalman, Özden Örnek, ibrahim Fırtına, M. Şener Eruygur imzalı) 2004 mgk'da alınması" hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiş, hiçbir işlem yapılmamış ise;

Sahteliği bin kere belgelenmiş belgelerle, darbe planı diye sunulup, hiçbir maddesi hayata geçirilmemiş, yani yok hükmünde kabul edilmiş, ama haddini aşmış bir savaş oyunu için insanları niye müebbet hapislere çarptırdınız?

madem 2004 mgk'da "türkiye'deki Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarına karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş, bu konudaki tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir." kararı alındı e o zaman 28 şubat davası neyin nesi?

--- alıntı ----

-DÜN Taraf gazetesinin manşetindeki haberin hiç tartışmasız anlamı şu:
Ülkenin anayasal kurumu olan Milli Güvenlik Kurulu, resmen ve açık açık Cemaat i takip ve bitirme planı olarak görülebilecek bir kararname çıkarmış...
içeriğini tartışmam. Dediğim gibi orası anayasal bir kurum ve hâlâ anayasal kurum olma niteliğini devam ettiriyor.
Altındaki ıslak imzalara bakıyorum.
-Ülkenin seçilmiş başbakanı,
-Ülkenin seçilmiş dışişleri bakanı,
-Ülkede, ileri demokrasiyi savunan herkesin gelmiş geçmiş en demokrat askeri diye bildiği Genelkurmay başkanı,
-Ergenekon ve Balyoz davalarında adı Darbeyi önleyen komutan olarak geçen dönemin Kara Kuvvetleri komutanı...
Yani Demokrasi samimiyetlerine ve hassasiyetlerine güvenimizin tam olması gereken insanlar.
O nedenle alınan kararların meşruiyetini ve içeriğini tartışmanın manası yok.
Amaaa..
Şu duygularımı da yazmadan geçemem:
-DOĞRUYSA Bu belge doğruysa, o zaman 28 Şubat davası fiilen çökmüş demektir.
Neden mi?
Demek ki o gün, yani 28 Şubat ta ülkenin anayasal bir kurulu olan Milli Güvenlik Kurulu nda alınan kararların altındaki imzalar ve onları uygulayanlar da en az 2004 kararnamesi kadar meşru bir şey yapmıştır.
-SAHTEYSE Eğer bu belge sahteyse, altındaki ıslak imzalar sahteyse, o zaman da Ergenekon ve Balyoz davaları fiilen düşmüş demektir.
Neden mi?
Çünkü o davalarda çok sayıda sahte ve sonradan üretilmiş belge ortaya çıkarılmış ve yargı ne yazık ki bunların hiçbirini dikkate almamıştı.
Buyurun şimdi nur topu gibi bir evladınız oldu.
-TEK KURTULUŞ YOLU Tabii o imzaları atanlar şunu söyleyebilirler:
Kardeşim, o imzaları atmışız da ne olmuş? Uygulamış mıyız?
Nitekim Başbakan ın danışmanı da kendisine kalan tek yolu seçti.
O kararname yok hükmündedir...
O zaman da insana sormazlar mı?
Sahteliği bin kere belgelenmiş belgelerle, darbe planı diye sunulup, hiçbir maddesi hayata geçirilmemiş, yani yok hükmünde kabul edilmiş, ama haddini aşmış bir savaş oyunu için insanları niye müebbet hapislere çarptırdınız...

-----

O müebbet bir suçsa bu ıslak imzalar da, hiç olmazsa, müebbet bi ayıp değil mi...
Bir de şunu merak ediyorum..
O gün AK Parti nin seçilmiş yöneticilerine, yok hükmündeki o ıslak imzaları kim ve nasıl attırdı..
Yani kafalarına silahı dayayan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman mıydı...

--- alıntı ----
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25235359.asp
köşesinden sürekli kanı kaynayan üniversiteli gençlerin bilinç altına eylem, baş kaldırma ve olay çıkartma sublimal'ları gönderen ve bunu yüzeysel okuyucuların anlayamayacağı ustalıkta yapabilen şark kurnazı, devri geçmiş emekli gazetesi yazarı ve yayın yönetmeni (eskiden), postalcı, batı düşkünü ve karısına sadık olmayan alçak.
bu aralar şaşırtandır. balyoz ve ergenekon davaları üzerinden adil (!) yargımıza çakmıştı.
bugün silah arkadaşlarına/askerlerine pek bir vefalı (!) olan ete soğan doğramayan komutanlara çakmış!

---- alıntı ------

Sayın komutanlar; Özkök ve Yalman paşalar...
Hepsi arkadaşınızdı...
Harp okullarında, akademilerde yan yana oturmuş, aynı karavanayı paylaşmıştınız.
Türkiye Cumhuriyeti nin kahraman ordusunun silahları üzerine birlikte el koymuş, omuz omuza yemin etmiştiniz.
Devletin bugün bile hala terörist dediği adamlarla savaşırken, kim bilir kaç arkadaşınızı şehit vermiş, annelerinin, babalarının, eşlerinin, kardeşlerinin, çocuklarının, arkadaşlarının önünde, birlikte toprağa vermiş, kaçı için birlikte gözyaşı dökmüştünüz.
işte o insanların ne onurları bırakıldı ne özel hayatları...
Ne evleri kaldı ne barkları...
***
Suçlandıkları yıllarda onların komutanıydınız...
Sorumluluk taşıyordunuz...
Parya muamelesi gördükleri mahkemelerde, umutsuzca seslendiler sizlere:
Gelin, bildiğinizi anlatın dediler.
Ete soğan doğramayız dediniz.
Bin dereden su getirdiniz.
Çok üzülüyoruz dediniz.
Allah yardımcıları olsun dediniz; kendi elinizden gelecek yardımı bile Allah a bıraktınız.
Her şeyi söylemek, her bahaneyi uydurmak aklınıza geldi...
Geldi de, bir tek 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu nda attığınız o imzalar mı aklınıza gelmedi...
Diyemez miydiniz, o olağanüstü yetkili önyargının önüne çıkıp:
Kardeşim siz burada neyi, kimi yargılıyorsunuz?
Diyemez miydiniz:
Arkadaşlarımızın omzuna suç diye yüklediğiniz o ıslak imzaların dik âlâsını, bu hükümetin başta Başbakan ı olmak üzere bütün üyeleriyle birlikte biz de attık...
Hiç mi aklınıza gelmedi?...
Yoksa işinize mi?...

---- alıntı ------
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25273015.asp
kemoş the kılıçdaroğlu'nun amarıkya ziyaretini düşününce kendisindeki bu hızlı dönüşüm ve akp'nin mağdur ettiği insanlara ani sempatisi çok iyi anlaşılabiliyor.

aynı senaryo recep, abdüllatif, abdullah troykasının ankara otellerinde siyah takımlı, siyah gözlüklü coniler tarafından mülakata alınıp, sınavı geçince amerika'yı turlamaları sırasında da sergilenmişti.

billur tuz akar akar akar,

ertuğrul

döner döner döner...
dönmeye başladı demiştik...

akp ayağını hakikaten denk alsın...

çok etkili güçlerin sesidir.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25412568.asp
kemocanların sesi. gün aşırı memleketi kurtarmaktan bahsederken memleketten bahsetmediği günlerde gay lerden seks hayatından kadınlardan bahseder. köşesi onun için ego tatmin yeridir. çoğu zaman da ayşe arman ın erkek versiyonudur.
genel seçimlerde akp açık ara lider çıkınca durumu takdir eden şimdi de işlerin kötüye gittiğini görünce döneklik yapan sözde solcu liboş.
bugünkü yazısında ukalalığın dibine vurmuş ince ince akp'lilerle daşak geçmiştir!
baksan hepsi masumane cümleler ama bana nedense bıyık altından gülüyormuş gibi geldi!

rte'nin almanya ziyareti için o da almanya'daymış.
yazıdan bölümler.

- BAŞBAKAN Erdoğan lobiye girerken, otelin barındaki müzik sisteminde Prince'in ünlü şarkısı "Purple Rain" çalmaya başladı.insan Başbakan girerken Türk Hava Yolları uçaklarındaki ulvi müziği beklediği için Prince beni şaşırtıyor.

- Bakıyorom iPhone, iPad ve küçümsenmeyecek sayıda Samsung kullanılıyor. Anlıyorum ki Türk muhafazakârları teknoloji kullanımında hiç de fena değiller.

- Lobinin hemen girişinde bir adam, Erdoğan tam önüne geldiğinde, sesini yükseltip yazdığı şiiri okumaya başlıyor... Şiir okuyup 3.5 ay hapis yatan bir Başbakan’a daha güzel jest olabilir mi...

- LOBiDEKi barın kenarına ilişip bir kadeh Riesling ısmarlıyorum ve etrafı gözlemeye devam ediyorum.Tahmin edeceğiniz gibi iğne atsan yere düşmeyecek lobide içki içen tek kişi benim.

- Bir masada Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila'yı görüyorum.Berlin'de yaşayan oğlu ile oturmuş yemek yiyor.Masada bir şişe Güney Afrika Şiraz'ı var.Gözüm içki içmeyi seven Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak'ı arıyor ama lobide göremiyorum.Büyük bir ihtimalle odasına çekilip gözlerden uzak bir kadeh atmayı tercih etmiştir diye düşünüyorum.

- Açık büfe Türk kahvaltı zevkini açıkça gösteriyordu. Buna karşılık bizim kaşarı ve gravyeri andıran peynirler tükenmişti.Kendime geriye kalan keçili ve rokfor tarzı peynirlerden keyifli bir kahvaltı yaptım.En çok ilgi gören yiyeceklerden biri yumurtaydı.

- Kahvaltı salonunda Türkçe hiçbir gazete yoktu. Almanya’da Sabah dışında Erdoğan’ın hoşuna gidecek bir gazete olmadığı için bence yerinde bir karardı.Buna karşılık onun sinirini bozacak bir şey vardı. Salondaki tek ingilizce gazete Wall Street Journal’dı.Bu gazeteyi adını vererek eleştirdiği biliniyordu.Dikkat ettim benden başka kimsenin masasında yoktu.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25738812.asp