bugün

nilay ozer bundan daha iyisini yazamadı sanırım.
harika bir şiir:

ben bir ok eğitseydim on ikiden vururdu
zaman da dururdu sen yağmura karışınca
ey vahşi kavimlerin ölüm saçan yeninden
gürbüz başaklara damlayan vebalı ter
aşktın evet tanımlayıp öldürdüm

sıyrıldım yoksa kın niyetine bir kadın
merakımı hoş gör bahanemi esirge
ama yoksul pıtraklara dadandı senden önce
dalaş sözlerimin kılıcında akan yalım
öyle narin uzandın ki üstüme
bir ırmak bir vadiye ancak böyle uzanır

böyle rahat ve soluğu tutulmuş
nasıl geçilir baştan sona bir sokak
rüzgârın çarpıttığı yüzümde
dövüşerek kazanılmış yavuz çizgilerle nasıl
anlaşılır kılacaksın beni kendine

gel lastik yakalım herkesler mi uyumuş
keskin kokalım iğdelere karşı
yüreğinin atışı yüreğime denk değil
adımın dar birlikte yürümek mümkün değil
gerçek değil suçla seğiren göğsün
konuştum ya sonsuz uzatarak geceyi

yazık sadece sustuklarımı duydun
şimdi bilemem kime kalır nişanım
bir deniz yıldızıydı dipteyken şansı vardı
sessizce kıpırdardı bilinmezimde
önünde meleklerin dövündükleri
tahta sürgülü kapı gıcırdayınca
sanki boynu kalem bir kız inadı
göz kırpardı ölü akranlarına
kuruyup da anlamı solmasın diye
korkarım bu denizi ben ağladım
bu maviyi ben yakıştırdım hüznüme
ispirto kokusu akasya baygınlığı
dönmeceye tutulmuş güvercin gibi
toprağa sürükledi son girdabımı
ey geceyle paslaşan korkusuz dedim!
hemşireler neden kısa boyludur
karanlık koridorlar niçin böyle ayartıcı
tıkanan seruma yanıt
köpüren asite cüret
tek celsede ayrılırım cismimden
kime kalır odalar dolusu saf sıkıntı
yaban vızıltıların verdiği hazla
yeni bir gövdeye boşalır iliklerim
tanrım bütün sinekler tek bir sinek mi
bu yarayı size sevdireceğim (nilay özer, ol’dan)