bugün

Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
iki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
--spoiler--
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
--spoiler--

Bir diğeri;
“Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende” diye başlıyor.
tut ki ben direnen bir kulum rızan nerde
hem say ki karanlıkta gönül ışıman nerde?
kullara şu cennet karşıysa olabilir bu;
başka bir ticaret; hani lütfun, koruman nerde?
Celladına aşık olmuşsa bir millet
ister ezan, ister çan dinlet
itiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstehaktır ona her türlü zillet.
(bkz: akılla bir konuşmam oldu)
(bkz: serenad bağcan)
Bülbül ötmeye başlayınca bahçemizde,
Bir lale gibi açsın şarap elimizde
Elde kadehle öldü diyecekler bir gün,
Ko desin cahil herifler, ne umrumuzda.
görsel
bazen susmak kalır.
ben ne camiye yararım, ne havraya!
bir başka hamur benimki, başka maya.
yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:
ne din umrumda, ne cennet, ne dünya
Cennette bedava şarap verildiğine dair bir dörtlük vardı. işte o.