bugün

insanlar duyarlı olmaktan çok duyarlı olduklarının bilinmesini isterler. Duyarlı olmak üzerinde durduğun meseleyi anlamanı gerektirir. Şimdi sen şeker hastası birine "yazıktır o da yesin" diyerek pastalar çörekler ikram edersen bu iyilik değil kötülüktür, Bu düşüncenin abartılmış halinin psikolojide bir adı vardır: Yapay bozukluk. Klinik vakaların birinde bir anne çocuğuna ne kadar düşkün olduğunu göstermek için önce ona çamaşır suyu içiriyor, Sonra da hastane hastane dolaşıp "ben çocuğumu çok seviyorum" duyarı kasıyormuş. O kadar meşru bir güzelliğin ardına saklanmış ki dışarıdan bakan olayın gerçek yüzünün bu olacağına ihtimal vermez. Şeytan görse "yok yav o kadar da değil" der yani.

Sosyal medyada köy okuluna yardım kampanyaları çok revaçta ve bir gelenek haline geldi. Önce bir öğretmen bilmediği bir köye atanır, sonra oradaki çocuklara bakar ve der ki: bu çocuklar Dostoyevski okumalı, tiyatro seyretmeli, müze gezmeli vesaire vesaire. Sonra hemen köy okuluna yardım diye gönderi oluşturur ve durumun ne kadar hazin olduğundan bahsederek yardım ister, işin saçmalığı burada. Bu öğretmenin bilmediği bir şey var. Van'da kitaba ihtiyaç yoktur. 7. 8. sınıfa giden her çocuk eğer kitap okumak istiyorsa gerek kitabevlerini soyarak, gerekse gasp yaparak bir şekilde kitaba erişir. Tiyatro, müze vs. işi de tam anlamıyla bir "eurocentrism". Kısacası izmir'de fularıyla alsancak kafelerinde karı kız düşürmeye çalışan genç öğretmenimiz Van'daki öğrencilerin bundan mahrum kaldığını görünce bu duruma çok üzülmektedir. Gerek yok kardeşim gerek yok. Senin batılı değerlerinin köye getirilmesine gerek yok, Köylü çocuğu senin bilmem bilmem ney konulu seminerini takmaz. Eski köye yeni adet getirmeye gerek yok.

ilk cümlemde dediğim gibi insanlar duyarlı olmak istemez, Duyarlı görünmek ister. Dolayısıyla facebook'ta köy okuluna yardım gönderilerine hep yardım edecek insan bulunur. Kimse de şunu demez: biz köye Dostoyevski götürerek neyi amaçlıyoruz?