duaları arapça okumaktır. arkadaşlar arapçadaki ezgiyi anlarım, ama nedir dua etmek allah ile konuşmak değil midir? allah bütün dilleri bilmiyor mu? duayı türkçe edelim bari, biz bir şeyler anlayalım da ne istediğimizi bilelim, ne istediğimizi bilmeden neye şükredeceğiz? bari arapça değerli duaların türkçeleri ile dua edelim. camilerde imamlar başlar arapça dua okumaya mevlaya dua etmeye, hocam tamam da cemaatin türk, türkçe et de herkes bir anlam katsın, söylenenleri anlasın...

arapça duaları türkçeye çevirerek okuyalım kardeşlerim ortada değerli bir dua bulunuyorsa, güzel anlamlar barındıran bir dua varsa anlamını bilerek okumak daha güzel olmaz mı? kuran arapça inmiştir ama her şeyimiz arapça olacak diye bir şey yok kardeşim esas anlamaktır, anlamadıktan sonra ne anlamı var ki...

kuran-ı kerimi de anlayarak okumak lazım geliyor, allah bize düşünmeyi öğütlüyor hep, düşünmek anlamak ile olur üzerinde kafa yormak ile olur, bunu da bir düşünün kardeşlerim..
Kusurlu olanın kuran değil Müslüman olduğunu hatırlattı birden. Evet ilk emir oku, fakat Müslüman okumuyor, Müslüman takılmış aranın şeyine, Arapça da Arapça, tamam kardeşim sen kuranı Arapça okumayı da bil ama anlamak için türkçesini de oku. Kaldıki şuradaki bir kelimeyi yanlış okusan, aklının bana bol rızkı ver yerine salağım bana belamı ver demiş olsan(mesela yani) o dua da kabul olsa ne olur acaba, sen duanı Türkçe yap, namaz kokuyorsa onu yine Arapça oku. Bak kurana, adı geçen peygamberler hep en çok atan, dağıtan kavmi gönderilmiş, demek neymiş? Aralar üstünü boşver makbul bir toplum olsalarmış peygamber mi gönderilirmiş onlara. Bırakın Arap yalakalığını.
Türkçesini okurlarsa anladığımız için itiraz edeceğimizi düşündüklerinden olabilir.

ilk aklıma gelen ölüye verilen telkin dualarıdır. Her duyduğumda modern "müslüman"ların islamı getirdikleri hali düşündükçe üzülüyorum:

---------------------------------------------------------------------------------------------

"Ya Abdellah! Yebne Zeyneb; Üzkür ma künte aleyhi min şehadeti en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Resûlüllah ve enne'l-cennete hakkun vennare hakkun ve ennelba'se hakkun ve ennessaete atiyyetün lâ reybe fîha ve ennellahe yebasü men fil kubûr. Ve enneke rezîta billahi Rabben ve bil-islâmı dinen ve bi-Muhammedin (sallallahu aleyhi ve sellem) nebiyyeen ve bilkur'ani imamen ve bilkâbeti kıbleten ve bilmü'minine ihvana. Rabbiyellahu lâ ilâhe illâ hü. Aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbü'l-Arşi'l-azîm."

Anlamı:

"Ey Abdullah! Ey Zeyneb oğlu! Hayatında inandığın ve devam ettiğin şekilde: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enne Muhammeden Resûlüllah" şehadet kelimesini söyle. Şübhesiz cennet hakdır (mevcuttur). Cehennem hakdır, öldükten sonra dirilmek hakdır, kıyamet haktır; bunda şübhe yoktur. Yüce Allah kabirlerde olanları diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. Sen hatırla ki, Allah'ın Rab olduğuna, dinin islâm oluşuna, Muhammed Aleyhissalatü vesselamın peygamber olduğuna, Kur'ân'ın imam, Kabe'nin kıble ve mü'minlerin kardeş olduğuna razı bulunmuş idin."
---------------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi şu ayetlere bir bakın:

(Fatır, 35/19-22) "Kör ile gören, karanlıklar ile ışık ve gölgelikle sıcaklık bir değildir. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin."

27:80 - Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.

35:22 - Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin.

Şimdi neden Türkçe kullanmadıklarını anladınız mı? (buraya gülücük koymak isterdim)