bugün

sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
uzatırım saçları, tırnakları, anları
beklesem büyür müsün sen çocuk?
ırmaklar genişliyor, dallanıp
budaklanıyor ağaç

sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
gizime bir ilmek daha atarım ben
böylece bir kakül iner o çıplak alına
alın o ki saçtan kırışmaz zerresi
kırışır seni beklemekle geçen zaman
belki hiç
gelmezsin!

sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
bir yeti değil mi aradığımız ortak?
yangınlara alışma(!) , eğimler seni bilsin(!)
ilk tılsıma vurulmuşuz seninle ikimiz
yağmura şaşıyorum hala bak
senelerdir yağıyor halbuki
*
Ahmet Telli şiiri.

Bakışların kayarken
telörgüden içeriye
kanayan bir yara
gibi dudaklarında
gülümseyişlerin
Ne türlü anlatsam
yalnız olmadığımızı
dinmeyecek
yüreğindeki sızı
Biliyorum
Dumanlı bir ova
gibi bulanık şimdi
titreyip duran sesin
parçalanmış ışıltılar
yanıyor gözlerinde
ve solgun
bir umut


Saklamaya çalışarak
sıkıntıları ve acıları
hangi iyiliklerden
söz edersen et şimdi
yüzünün çevrimine
gölgeli bir ikindi
gibi düşmüş keder
Görüyorum

Örselenmiş duygular
ve sevgiler içinde
yine de bulabiliriz
istersek eğer
sımsıcak sevinçleri
ki onların
külleri arasında
sıçrayıp durur hâlâ
öfkenin kıvılcımları



Ama bırak şimdi
biraz daha zayıfladığımı
ve solgun olduğumu
Bana kitaplardan söz et
yeni çıkmış dergilerden
Belki dostlardan gelip
hâl hatır soranlar vardır
onları anlat bana

Sonra hırçın
bir çocuğa benzeyen
doğayı anlat
kuşları. çiçekleri
uzak dağ doruklarını
Bardaktan boşanırcasına
yağan yağmurları
ve genzini yakan
toprak kokusunu anlat
sonra suyun, ormanın
yabanıl sesleriyle
dereboylarındaki
kavakların hışırdayışını


Bakışların dalıp gitmesin
telörgüden içeriye
hayatı anlat bana
sahip çıkıyorsan eğer.
(bkz: grup dinmeyen)