bugün

olmazsa olmazımdır.

Ben tarih okumayı severim... Baya da okumuşluğum vardır hani... En uç tarihsel sistemlerden, en kaotik olanlara kadar incelemişliğim ve biriktirmişliğim vardır kendi meşrebimce (meşrebimi küçümseme adam)... Sözüme güvenin ki ben hayatımda böyle bir "hukuk sistemi" görmedim. (”Kırk yıllık yoğurtçuyum ben böyle kase görmedim” gibi olmadı mı la?)
Bak hele...

Mahallenin kaynatası ve şirret dedikoducusu Müjgan Abla’nın sıfatına def-i hacet eylediği körpe bir geline şunları anlattığını söylesem yadırgamazsınız, artistlik yapmayın o bakımdan!

Olay şu:
* Mahkeme adı geçen davanın mahkumları hakkında tahliye kararı verip savcılığa gönderiyor.
*Savcılık, kararı “al bunu mabadına itelersin” diyerek geri yolluyor.
* Oradan devreye “küçük enişte” kıvamında bir diğer Ceza Mahkemesi girerekten “senin bir kerem “tahliye kararı” vermeye yetkin yok, o halde verdiğin tahliye kararı yok hükmündedir” diye atar yapıyor...
* Tahliye kararını veren mahkeme ise ertesi gün tahliye kararını savcılığa yine gönderiyor, diğer devreye giren ceza mahkemesine de "höst ulan sayın mahkeme, esas senin yok hükmündedir yorumun yok hükmündedir, saygılarımla!" diyor.
*Savcılık tahliye kararını yine gerisin geri yolluyor ve üstelik bu kez bir de suç duyurusunda bulunuyor...
Zannedersin ki mahalledin kızışmış ergenleri “dansa davet” oynuyor da, ortamın en çekici kızı Mügecan için umarsızca bir iç çatışma var!
Nasıl tiplersiniz üstad siz? (Kabul edin, insanın aklına bundan yıllaaaaar yıllar önce “bu imam Hatip’te okuyanlar yarının sınavsız veya usülsüz hakimleri, savcıları olacaklar!” diyerek toplumu uyaran Uğur MUMCU geliyor)...
Tüm bunların nedenini bir hukukçu büyüğümüz şu biçimde açıklıyor;
* “Bizim bir hukuk kültürümüz ve hukuk tekniğimiz yok. Olan olaylar doğrultusunda (ayakkabı kutusu ve paraları sıfırlama sürecini kast ediyor) sadece günü kurtarmak için çıkarılan kanunlar bu kaotik yapının ve hukuksuz hukukun temelini oluşturmaktadır.”
Buna şunu da ben eklemeliyim;
* Hukukun güven vermediği toplumların içine gireceği ruh halinin sonucu bu durumu yaşatanların anlayacağı türden, üçüncü Halife Osman döneminde vücut bulmuştur (Ah Osman ah, Emeviler’in “bunak”ı seni!) ... ve tarihin her benzer dönemlerinde aynı sonuca bağlanmıştır. Öte yandan, "Pensilvanya" ile omuz omuza bugünlere gelen; her türlü yolsuzluk, usulsüzlük, hukuksuzluk içersinde kirli ellerini ergen aşıklar gibi birbirine geçiren, ülkeyi bu garabet hale dönüştürenler en azından "beraber yürüdük biz bu yollarda" dedikleri; hırsızlığa ve hukuksuzluğa “herkete yatarak” ve her türlü kirli biçimde destek vererek kamu vicdanında hadiselerden bugün soyutlanabildiğini zanneden ucubeler, ülkenin adalet sisteminin olduğu gibi ruhunun da birinci dereceden katil zanlılarıdır... (Sayın hakim bey amca...)

Son olarak;
Demokrasi denilen şeyin nasıl bir sis perdesi olduğunu göstermek adına kaldırıp kafanızı bir bakın derim (boncuk boncuk terledin oğlum yeter, kaldır kafanı). Bir ülkenin hukuk sistemi çocuk oyuncağına dönmüş, ordusu dağıtılmış, hırsızlık hikayeleri Youtube'da Gangam Style kadar hit almış ve tüm bunların siyasal sorumluları hala seçimlerde birinci parti çıkma ihtimali taşıyorsa Türkçe’nin ne kadar ağdalı bir dil olduğu sonucuna ulaşıyoruz demektir.
Bu minvalde “demokrasi” kelimesi de tıpkı “kaşar” gibi, tıpkı “ağdalı” kelimesinin kendisi gibi, tıpkı “kırk yıllık yoğurtçuyum ben böyle kase görmedim” cümlesi gibi gayet ağdalıdır. Nasıl ve ne için kullandığın ve nasıl ve ne biçimde algılandığı önemlidir...
O nedenle bunu ailen hariç sana söylüyorum adam “SEN TAM BiR DEMOKRASiSiN!”