bugün

sinema tarihinin en önemli birkaç filminden sayılan dr. caligari, aynı zamanda sinemada devrim yaratan dışavurumcu akımın ilk ve en önemli örneği. robert wiene’ in 1919 yılında çektiği film, d.w. griffith ile başlayan sinemanın kurgusal yapı kazanımı ve salt bir olayı anlatmaktan öte, dramatik öğeleri ile bir sanat yapıtı olmasını sağlayacak bir çok yenilik ve ince bir detaycılıkla düşünülmüş harika bir atmosfer barındırıyor.

---olası spoiler ibaresi---

ürkütücü müzikleri, abartılı makyajları ile bembeyaz yüzler ve dönemin alamet-i farikası teatral oyunculuk birleşince caligari’ nin karanlık etkisi daha da artıyor. diğer gümüş ekran filmlerinin aksine, caligari’ deki oyunculuk daha dramatize ve tamamen karakterlerin iç dünyasını anlatmaya yönelik. zaten 1. dünya savaşı sonrasında gerçekçi üslup yerine karakterlerin psikoanalitik dünyalarını yansıtmayı amaçlayan dışavurumcu sinema, işte bu ilk örneği ile bu yapısını kazanıyor. caligari’ nin etkisi o kadar büyük oluyor ki, f.w murnau (nosferatu; eine symphonie des grauens) ve fritz lang (metropolis, m) gibi iki büyük deha bu yoldan giderek günümüz sinemasını değiştirecek ölçekte filmler yapıyorlar.

kişisel görüşüme göre karakterlerin iç dünyasına yönelik ve açıkça ruhsal manipülasyon içeren bu sinema anlayışı gerçekçi üsluba göre daha güçlü. iki biçemi birleştiren bazı güçlü yönetmenler dışında, salt gerçekçi sinemanın genellikle yapay dramatize olan melodramatik yapısı itibariyle kirlenmesinden çok önce caligari ile atılan bu ilk adım, aynı zamanda sinemanın gelişimi ve sanat kabul edilmesi anlamında önemli. (savaştan çıkmış dönem almanyasındaki çöküntüyü gidermek için sinema iyi bir araç olarak görülüyordu. bu sebeple hükümetin desteklediği ufa isimli şirket söz konusu yönetmenlerin dışavurumcu filmlerini desteklemiş ve alman sinemasını, döneminde bir anda dünyanın zirvesine oturtmuştur. bununla birlikte daha sonra iflas eden ufa’ yı kurtaran hollywood şirketleri, onu kurtarma karşılığında bir çok teknisyen ve yapımcıyı amerika’ ya götürmüş, 1933’ de hitler’ in iktidara gelmesi ile de bir çok yönetmen kaçmak durumunda kalmıştır. bunun sonucunda bu deha yönetmenler hollywood tarafından alınmış ve film noir başta olmak üzere modern hollywood sinemasının kurgusal ve estetik anlamda temelini oluşturmuştur. sinematografik gelişimini bile hakkaniyetsiz elde eden amerikan modern yapımlarının ise bu 100 yaşına yakın filmlere kıyasla kalite kaybı yaşaması ise bir nevi adalet tecellisidir.)

açılıştaki ürkütücü sadelik, grotesk şehir çiziminin bilinçli yapaylaştırılmış pitoresk görünümü ve sürekli birbiriyle çarpışan konturları ile çizilmiş çarpıtılmış mekanlar dr. caligari’ nin ne denli incelikle tasarlanmış olduğunu anlamaya yeter bile. bunun yanında alan derinlikli çekilmiş sahneler, modern kurgu biçimi (önce filmin sonundaki francis’ i görüp sonra onun ağzından hikayeyi dinleyerek geri dönüş, dr. caligari’ nin uyurgezer ceasare geldiğinde hissettiklerini gösteren flashback(!) benzeri modern kurgu örnekleri çoğaltılabilir), gölgeden anlatılan cinayet sahnesi (hitchcock kimden esinlenmiş acaba?), ışık gölge oyunları (film noir’ nın kökeni) gibi bir çok yenilik ve anlatım üstünlüğü bulunuyor.

en iyi örneğini dr. caligari’ nin muayenehanesinde gördüğümüz çarpıtılmış duvarlar, pencereler ve desenlerin görüntüsü yönetmenin mekan oluşturmadaki başarısı ve söz konusu mekanlar için oldukça uzun bir çalışma yaptıklarının göstergesi. yine fevkalade başarılı bulduğum bu mekanlardaki köşeli, sivri uçlu gölgeler, kapının, pencerelerin, hatta anahtar deliğinin bile çarpıtılmış yamuk köşeli olması, karakterlerin yaşadığı ruhsal gerilimi anlatması açısından mükemmel bir görüntü yönetimi ve mikro anlatım taşıyor. genellikle sepia(!) tonlu sıcak görüntülerle izlediğimiz bu sahnelere grotesk şehir görünümü, acayipleştirilmiş odalar, aşırı yüksek sandalyeler gibi farklılıklar ve caligari’ nin doruğa tırmandığı yazıların çıktığı sahne (‘’du musst caligari werden’’) de eklenince, başka bir dünyadan fırlamış, okült bir sürreel hikayeye benziyor. bir açıdan ilk sürreel materyaller barındıran film de denebilir.

hepsinin yanı sıra somnambulist’ in işlediği cinayetler ve olay akışında merak unsurunu üstte tutma gibi genel geçer gerekliliklere de sahip olan film, izlediği kurgunun başarısı ile de çok üstün. çizgisel kurgusu zaman zaman geri dönüşler ve kesilmeler içeriyor fakat asla bir devamlılık sorunu göze çarpmıyor. filmin sonundaki aklı hastanesi görünümünün çarpıcılığı ve filmin beklenen aksine bu denli karamsar bitmesi kara ütopyaları hatırlatıyor. tabi tüm filmin bir akıl hastanesinde geçtiğini öğrenmemiz tam bir ters köşe yapıyor. (shutter island ekibi ve scorsesse zeka küpü değil mi?)

ilk sahnede görülen francis’ in nişanlısının, gözleri açık, hiçbir şeyi görmeden geçmesi ise daha sonraki cinayetler ve uyurgezerlik düşünüldüğünde sinemadaki ilk mc guffin herhalde.

---olası spoiler ibaresi bitti---

sonuç olarak dr. caligari, dışavrumcu sinemanın ilk ve en çarpıcı örneği olmasının yanı sıra yönetmenin inanılmaz detaycılığı ile gördüğüm en başarılı mekan oluşturma örneklerinden birini, hem de 1919 gibi bir tarihte gerçekleştiren inanılmaz bir film. çarpıtılmış köşeler ve konturların karakterlerin yüzündeki grotesk makyaj ile dansettiği ruhani bir ters hikaye. gogh stili çarpıtılmış görüntüler, munch biçimi sarmal dehşeti ile bir kara masal
(bkz: the cabinet of dr caligari)
(bkz: doktor caligari nin muayenehanesi)
filmin tamamı youtube'da mevcuttur. oradan izlenebilir.
1920 yapımı bir alman korku/gerilim filmi. ilginç bir sessiz sinema örneği. el yapımı resimlerden oluşan dekorları enteresan. bu arada, çok uzun olmamasına ve hikayesinin basitliğine rağmen finalde seyirciyi ters köşeye yatırması da takdire şayan. bir nevi shutter island tadında filmlerin öncüllerinden diyebiliriz. dr caligari'nin bazı sahnelerdeki bakışlarını görünce, anthony hopkins'in bu performansı izlemiş ve etkilenmiş olabileceği gibi bir fikir oluştu bende; ilginç benzerlikler var.

--spoiler--
film, sohbet ettiği yaşlı bir adama dr caligari adlı korkunç bir adamın -kendisini de ilgilendiren- şaşılası ve kanlı hikayesini anlatan bir delikanlının anlattığı hikaye üzerinden yürüyor.
--spoiler--