bugün

Modern hayatta kaybolus ve kendini yiyip bitirme olayini canli kanli anlatan Marina de Van filmi. Bu film fazla kanli sahneleri nedeniyle sinemada hak ettigi yeri bulamamistir. Halbuki ayni donem Gasper Noe rahatsiz edici kategorisinde filmleriyle fransayi sallarken bu kadincagizin filmleri sadece 3 sinemada gosterime girmistir.
Muzigi bwnim icin efsanedir: seven days of falling
https://youtu.be/s5IgQLPGKJc
türkçe isim: derimin altında
yönetmen: Marina de van
senaryo: marina de van
yıl: 2003

yine beni şaşırtan ve izlerken bir o kadar da rahatsız eden bir fransız filmi daha. filmi az önce bitirdim, ve farklı bir konuya sahip olduğu için birkaç bir şeyler yazmadan geçmemeye karar verdim.

hikaye


--spoiler--

--spoiler--

ana karakterimiz kadın ve adı esther. arkadaşlarıyla bir gece partisine katıldığı esnada sebebi belirlenemeyen şekilde düşerek bacağını yaralar. sert bir şekilde düştüğü için bacağı da onunla orantılı olarak ağır yaralanır. işin tuhaf tarafı esther bu yaralanmayı saatler sonra ferkeder, ve farkedene kadar da herhangi bir acı hissine kapılmaz. zaten farketme sebebi de acı duyması değil, bacağını kanlar içinde gördüğü için. sonra doktora gider, bacağını tedavi ettirir. ama ters giden şeyler vardır. bacağındaki yara ve deri normal şekilde iyileşmez, hatta daha da kötüye gider. zaten psikolojik olarak da sıkıntılar yaşayan ana karakterimiz, çok farklı tarzda şeyler yapmaya başlar. kendi vücudunu yemeye başlar. evet, kendi vücudunu yemeye başlar. elimizde bir yamlaklık hikayesi var. ama bu sefer kendi etini yemeye meğilli olan bir yamyamlık hikayesi.

--spoiler--

--spoiler--

hikaye akışı, olay örgüsü

garip bir olay örgüsüne sahip, açıkçası fazlasıyla soru işaretleriyle dolu. hatta zannımca yeterli bir şekilde işlenilmemiş bir konu. birincisi filmde karakterimizin bu denli psikolojik rahatsızlığa sahip olmasını çok sonradan farkediyorsunuz. hatta ilk 40 dakikasında olayın tam olarak ne olduğunu bile anlayamıyorsunuz. sonradan olaylar ortaya çıkıyor ama hiç heyecan uyandırmıyor ve çoğu detay yine çok kopuk işlenmeye devam ediyor. ikincisi de film bu kadar kısa olmasına rağmen nasıl bu kadar yavaş ilerler aklım almıyor. bazı yerleri ilerleterek izlemek zorunda kaldım, diyaloglar da çok sıkıcıydı. ancak yine de filmin iyi yaptığı çok şey var. sadece işleniş eksik olduğu için kafada çok fazla soru işareti bırakıyor. ilk başta yamyamlık yaptığını dahi anlamıyorsunuz. ben hatta bir ara ''acaba bacağını yaralayan kesici alet ona lanet falan mı bulaştırdı'' diye düşünüyordum. ama durum öyle değilmiş. zaten bir fransız filminde böyle bir şey olsaydı aynı hollywood'da olduğu gibi fransız sinemasından da soğurdum herhalde. ama şaşırtmayan şekilde filmin sahneleri inanılmaz gerçekçi. geliyoruz ona da.

sinematografi, oyunculuk

sinematografik olarak değerlendirirsek filmin iyi yaptığı çok şey var. kamera açıları olsun, kullanılan makyaj olsun, sahne detayları olsun her şey gerçekten çok başarılıydı ve gerçekçiydi. öncelikle ben oyuncuya değinmek isterim. başrol karakterimiz de bizzat yönetmenin kendisi. evet, saw filminden sonra yönetmeninin ve senaristinin aynı anda başrol oynadığı filmler nadir çıkar karşıma. bu da onlardan biri oldu benim için. öncelikle kendisini tebrik etmek isterim. gerçekten inanılmaz bir oyunculuk sergiledi. oyunculuk tecrübesi de olduğu belli. o karakterin içsel psikolojisini, çaresizliğini iş hayatında ve ilişki hayatında dibine kadar yaşamasını iliklerime kadar hissettirdi diyebilirim. hatta ''the machinist'' filminden sonra ana karakteriyle derinden empati kurabildiğim ikinci film oldu dans ma peau.
--spoiler--

--spoiler--

sahneler zaten çok gerçekçi. o derinin makyajı olsun, kendini yeme sahneleri olsun, akan kan olsun her şey inanılmaz gerçekçiydi. aynı zamanda rahatsız ediciydi de. ama rahatsız etmesinin tek bir sebebi var ki, o da gerçekçi sahnelere sahip olan bir film olması. bu da fransız sinemasını fransız sineması yapan en büyük neden benim gözümde. bazı detaylar da gözümden kaçmadı. karakterin psikolojik bunalımı her yönden hissediliyor. mesela ana karakterimiz hiçbir şey olmamış gibi telefonla konuşurken, aynı zamanda tırnaklarıyla sert bir şekilde mutfak masasını kazıyor. hatta o kadar sert ki, uzayan tırnakları kırılıyor falan. yani rahatsız ediciydi baya. keza bir sahnede karakterin psikolojisini yansıtmak açısından karakterin sol kolu gövdesinden ayrılmış şekilde gösteriliyor. bu da muhtemelen karakterin içindeki yamyamlık dürtüsünü net bir şekilde yansıtabilmesi açısından konmuş gibi duruyor. onun dışında zaten doğal çekimler oldukça göz kamaştırıyor. yönetmen kendi vücudunu her yönden sinemaya aktarmış olacak ki, vulva dair karakterimizin her cinsel organını görebiliyoruz. evet bu her insana etik değil farkındayım ama, sinemalar veya diziler her ne kadar kurgusal dünyaya sahip olsalar da, herbirimiz o yapımlardan mutlaka kendimizden bir şey buluyoruz. o sebeple yönetmenin ana karateri tüm çıplaklığıyla sinemaya aktarabilmek açısından böyle bir yöntem tercih etmiş. doğal buldum, yadırgamadım.

onun dışında gözümden kaçmayan birkaç kamera detayı daha oldu. bazı sahnelerde ikiye böünen bir ekranda, iki farklı kameranın çekim yaptığı görüntüler izliyoruz. bu da açıkçası filmin kurgusunu gerçekçi kılmış, ve daha da göz kamaştırmış. özellikle filmin son sahnesinde karakter gözleri açık, sıfır tepkiyle ki nefes alıp almadığını bile hissedemiyorsunuz, gözleri falan da kapanıp açılmıyor. öyle sabit şekilde yatağa uzanmış, kamera da ona orantılı olarak hareket etmiş. işin tuhaf tarafı bu sahneyi yönetmen birden fazla koymayı tercih etmiş. hani filmlerde veya dizilerde sahne geçişleri olur ya, işte sahne geçişlerinde en az 3 kere art arda bu sehneyi izliyoruz. bu da beni garip bir şekilde rahatsız etti. öldü mü kaldı mı bilinmiyor. ben ilk başta intihar etti sandım ama film gerçekten ne olup ne bittiğini göstermeyi tercih etmemiş. o sebeple o an karaktere ne oldu bunu bilmiyoruz.

--spoiler--

--spoiler--

son sözler

evet enteresan konu, fakat layığıyla işlenenememiş. bu da zaman zaman filmin ağır ilerlemesine, ve hikayede çok fazla kopukluk ve soru işaretleri olmasını sağlamış. ama yine de bu konuda izlediğim diğer iki fransız filmi kadar zaman kaybı hissettirmedi. çünkü sinematografik detaylar çok başarılıydı. o sebeple bu filmi izlemekten pişmanlık duymadım. farklı şeyler izlemek isterseniz, bir şans verin bakalım. belki bazılarınıza daha hareketli bir olay örgüsü gelebilir. biraz da göreceli bu durum. ha bir de bu film sırf içerdiği kanlı sahneler dolayısıyla, çoğu sinemada vizyona girememiş. hatta bu başlıkta bulunan tek entry'i yazan arkadaşın dediği üzere türkiye'de sadece 3 sinemada vizyona girebilmiş. ve şu da doğru, o dönem gaspar noe'nin kanlı, sert ve müstehcen sahneli filmleri sinema piyasayı da bir güzel sallmış. özellikle irreversible ve climax. dolayısıyla bu yönetmen ablamız hakettiğinden daha azını alabilmiş bu filmde. neyse bakalım sağlık olsun.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar