bugün

eski bir alet.
Telgrafa benzer.
evde süs olarak bulundurmak isterdim.
Artık nostalji hakeza asırlık ise antika.
rahmetli dedem fındık tüccarıydı. giresun belediyesi binasının orada, küçük de bir dükkanı vardı. (az önce dükkanın olduğu yere street view'den baktım. gratis olmuş...)
babası da fındık tüccarıydı. bahse dükkan babasından dedeme devredilmişti. her şey antika ayarındaydı. hesap makinesi hariç dijital alet yoktu. telefon eski çevirmeli sistemdi*, eski, antika bi' kantarı vardı. çelik kasa da antikaydı. gömmeydi. duruşunda bi' azamet vardı. velhasıl böylesi tatlı, küçücük, güzel bir dükkandı.

bu sempatik dükkanın bana göre (dedeme göre de öyle) en güzel ve kıymetli eşyası daktiloydu. o da çok eskiydi. sonradan üretilmiş plastik daktilolardan değildi. her yeri demir, sapasağlam bir yapıydı. tuşlara bastıkça usul usul sola doğru giden şaryosu en sona varınca zil sesi çıkartırdı. tekrar başa sarmak için sol köşesinde bir kol vardı; o kola basılır ve başa çekilirdi. "şırkkk" diye, güzel bir ses çıkarırdı. işin en keyifli ve büyüleyici yanıysa, tuş sesleriydi. dedem ne zaman daktilonun başına geçip de bir şeyler yazsa, hemen kantarla oyun oynamayı bırakır, popomdan düşmeye teşne şortumu bir hışım göbeğime kadar çeker, dişlerimle kırıp da yediğim fındıkların karnımı ağrıtmasını umursamaz ve dedemi izlemeye koyulurdum. tuşlara bastıkça dükkanın içini çıt çıt sesler sarardı.
dedemin güzel, kemik bir gözlüğü vardı. onu takıp da yazardı. şimdi hatırlıyorum da, parmakları pek yavaştı. 5-6 satır yazana kadar, karnımdaki fındıklar erir, giderdi.

dükkanda dokunamadığım tek şey daktiloydu. dedim ya, kıymetliydi. dedemin teknolojide çığır aştığına inandığı bir yapıydı. her gün düzenli olarak temizlerdi. bazen bana yemek almaya gittiğinde (üzüm ve ekmek alırdı. cimriydi ama çok tatlıydı. canım benim) yine popomdan düşen şortumu göbeğime doğru bir hışım çeker ve terliklerimle şap şap daktiloya seğirtirdim. tuşlara bastıkça gülümserdim. baktım ki şaryo sola kaymış, baştaki kola basar ve eski vaziyetine getirirdim. dedemin geldiğini uzaktan görünce hiçbir şey olmamış gibi kantarın yanına gider ve onun silindiriyle falan oynardım. geldiği zaman daktiloyla oynadığımı anlardı sanki. ters ters bakardı gözlerimin içine. ürkekleşir ve elimdeki fındıklara bakardım. evde olsam halı desenine bakardım. aynı kaçış yöntemi.
neyse, sonra ters bakışlarının yerini afili bakışlara bırakır ve somunu yarıp, içine üzümü katardı. kendisine de yapardı. karşılıklı oturur ve afiyetle yerdik.

böyle işte. benim daktiloyla ilişkim çocukluğumda olmuştu. hem de en hasıyla.
şimdilerde bu daktilonun peşine düştüm. dayıma ve teyzeme sürekli taciz atışı yapıyorum. köydeki evin deposundadır muhtemelen. şayet bulunursa dünya'nın en mutlu insanı olurum diye düşünüyorum. gözüm gibi bakar, baş köşemde muhafaza ederim. tahmin ediyorum o daktilo beni de gömer. hatta birkaç nesil gömer. umarım bulunur.

(dedem şu an bulutların üstünde sandalyesine oturmuş, bacak bacak üstüne atmış ve elleri dizinde bana ters ters bakıyormuş gibi hissediyorum. ne daktiloymuş be dede..)
yaz kızım.
Nota yazmak için kullanılan bir daktilo.
görsel
Kökü daktil dir. Latincede parmak anlamına gelir daktil de.
görsel
görsel .

Bunlardan bir tane almalıyım. Çok güzeller.
Ne yazarsanız yazın her zaman cümlelere bambaşka bir atmosfer katmayı garantileyen nostaljik masaüstü yazı makinesi.

görsel
Tom sawyer daktiloda yazılan ilk romandır.
"kafa" ile birlestirince nick'im olur. daktilokafa
(bkz: beyaz oje) yoklukta tabi.
Daktilo başlığında spoiler olur mu demeyin olabilir. Das Leben der Andrew filmi için önemi büyüktür ki aslında spoiler da yokmuş. Zamanında çok önemli imiş. Yapımı, kullanımı, tarzı vs.. izleyen anladı sanırım.
Californicationu ikinci kez izlerken aklıma küçükken dedemlerdeki daktiloyla oynadığım zamanlar geldi çok hoşuma gitmişti. e tabii şimdi diziyi izleyince anılar canlanıyor karakterlerle aramda oluşan yakınlığı söylemiyorum bile insanın içinde güzel bi heyecan oluyor, daktilo alası, bir köşeye koyası özel şeyleri onula yazası geliyor ama fiyatlara bakınca vazgeçiyor efendim.
Bana nedense m1 garand tüfekleri hatırlatan yazı makinesi . Bilenler bilir m1 lerin kartuş şeklinde takılan bir fişek besleme sistemi vardır. Son fişek namluya sürülünce kartuş boş kalıp metalik bir sesle fırlar . işte o ses ile daktilonun bitme sesi birbirine benziyor .
Yazmanin en guzel halidir bence. Yanlis yapamazsin daktiloda,silme secenegin yoktur,oyle kafana gore sacmalayamazsin. Ya butun kagidi alir yirtarsin ya da devam edersin. Farklidir bir kere modernizmden, klavyesi bile farklidir. Toneri bitince her yerde aratir. Tus seslerine kapilip gidersin yazarken, farkli yazi stilleri olsa da, birbirine benzer cogu,herkes ayirt edemez. Kendine hastir,kisiligi vardir.
24 yıldır ilk kez doğum günümde alsınlar diye hediye istedim. yüzsüzlüğün bu kadarını da yaptım. sonuç: kimse almadı.
bu aralar fena sardığım, almak için para biriktirdiğim alet. aslında 2-3 kişi toplanıp doğum günümde alsa hiç fena olmaz.
Bazı bünyelerde sesi orgazmik etki yaratan, oldukça seksi bir alettir...

Okulda hocalar arasındaki lakabımdır ayrıca. Çok düzgün el yazım olduğundan mütevellit, hovaşar böle derdi bana.

Dünyada en çok istediğim gereçlerden biridir ayrıca...
Eski edebiyat nüshalarını hatırlatan tatlı bir sesi olan eski bir yazma aracıdır. Nostaljik havasının yanında sanki tüm başyapıtları daktilo yazmıştır yazardan ziyade.
gönlümde, daktilo'nun yerini word, notepad dolduramamıştır hiç, el yazım ise yavan kalıyor,

sesi dahi huzur verir,

yazılan her yazıya ruh yükler.

öyle güzel görünür ki

ilham verir çoğu zaman.
satin almak istedigim yazmak seysi.. ozellikle renkli olanlari bir harika..

not: eger daktilo satmak isteyen varsa bana buradan ulasabilir..
sahip olmayı delicesine istediğim alet,ancak nerede bulabileceğimi bilemiyorum.
evde bulduğumda sanki 12 yıldır daktilo kullanan biri gibi yazmaya calışmamı sağlayan yazı yazmaya yarayan klavyenin ilkeli olan alettir.