bugün

12.bölümü tr dublajlı olarak düşen ama altyazılısı bulunmayan belgesel.

national geographic türkiye çalışıyor aga.
yarından itibaren tüm bölümleri her gün 01:00'da nat geo'da verilecek belgesel. neil degrasse tyson'ın sunumu ve haluk bilginer'in seslendirmesiyle.

--şimdi reklamlar--
ilk bölümünü beğenmediğim belgesel dizisi.tabii ki bütün bölümleri izleyeceğim ama o zencinin tavırları, gülüşü falan hiç hoşuma gitmedi.anladınız mı amk cahilleri dermiş gibi sırıtıyor.umarım yavaş yavaş düzeltiyordur.
izledikçe insanın daha farklı düşünmesini sağlayan ve yeni fikirler, hayaller ile izleyiciye bir beyin fırtınası yaratan belgesel serisidir.
kesinlikle izlenmelidir ve izletilmelidir.
zira günümüz eğlence şovlarının faydası yokken bu seri insana gelişimi gösteren ve zihni canlandıran bir yapımdır.
Az önce nat geo'da ilk bölümünün tekrarını izlediğim belgesel dizisi. Uykuya direndiğime kesinlikle değdi. Şimdi bruno gibi rüyalarda kainatı uçarak gezme vakti!
güzeldir, fena değildir. zaman bulundukça izlenip yorumlar paylaşılacaktır.
allı pullu ateizm propagandası.
tüm bölümleri buradan izlenebilir:

http://www.filmifullizle....turkce-dublaj-izle.html/9

harika bir belgeseldir.
üç farklı islami bakışla diyorum:
"allah'ın ayetlerini ve muhammed resulümüzü inkar kafirlere ait belgeseldir. allah'ın kur'an'ı bilimdir. nasa bile kullanıyor, ayetler hep mucize dolu; ama bu kafirler aptal, akılsız."
"
"evrimci, darwinist, ateist bu tayfanın zihniyetini inşallah sileceğiz. -maşallah, inşallah hocam."
"şimdi ben big bang üzerine eğitim aldım, araştırma yaptım. şu argümanlara dayanarak diyorum ki bunlar hep ateist camianın propagandasıdır. safsatadır. islam akıl dinidir. mantığa dayanır. reddeden ateistler öğretilmiş çaresizlik içinde kıvranmaktadır. kur'an evrimi reddetmez. kitabım var, dileyen okuyabilir."
"19'a uyan ayetlere bakalım, bunlar hep oynanan oyunlardır."
ateistim ama şunu da söyleyeyim sanki bu belgeselin bütün amacı insanları ateizme yöneltmekmiş gibi geliyor. sen bi hiçsin oğlum bak dünya şu kadar küçük bak senden çok önce de evren vardı diyor sürekli.
kendinizi insan türü olarak gezegenlerden, evrenden üstün tutuyorsanız ya da diğer canlılardan(böcekler, karıncalar, bakteriler, virüsler, köpekler v.s. ), kibrinizi ve insan merkezli bakış açınızı yerle bir edip sizi bencil isteklerinizin esaretinden kurtaran belgesel.

doğayı olduğu gibi açıklıyor. bunun ötesinde başka bir şey beklemeyin. belgeselin amacı ateizme değil, sorgulamaya yöneltmektir. şu an üniversitelerde öğrencilerce tüketilen bilimsel bilgiler türkiye ya da doğu'da değil, batı'daki o sorgulayan bilim adamları tarafından üretilmiştir. eleştirilemez, mutlak gerçekler dinde olur. bilimle zaten ikisi ayrı kulvarlar.

cinler, melekler, büyü, dua, cadılar bayramı, noel bayramı vb. deli saçmalıklarını işleyecek hali yoktu zaten. bu türden her türlü şizofrenik hayal ürününe karşı bilimsel tutumu bilim dışı görülüyorsa bunu diyenlerin bilimle alakası yoktur. bilim, muhammed'den önce de, taslaman'dan önce de, cemaat v.s. den sonra da var olmaya devam edecektir. bunu doğu insanı kabul etmese de.
Burası dünya... Geçmişte farklı bir gezegendi. Hatta birden fazla farklı hali oldu. Büyük patlamadan bu yana geçmiş uzun zaman ayaklarımın altında. Üzerinde düşünebilmek için bunu tek bir yıla indirgedik.Kozmik takvimimizde 23 Aralık sabahındayız yani 350 milyon yıl öncesinde.Dünyamız sadece 4 milyar yıl yaşında. Dünya çok farklı görünüyor. Tanıyamayabilirsiniz bile. Yıldızlardan da çıkaramazsınız. O dönemde takım yıldızlar bile farklıydı. Dinozorların zamanına daha 100 milyon yıl vardı. Kuşlar yoktu, çiçekler de... Hava da farklıydı. Atmosferde geçmiş veya gelecek zamanlara göre çok daha fazla oksijen vardı. Böylece böcekler şimdikinden çok daha büyük boyutlara erişebiliyordu. Nasıl mı? Böceklerin akciğeri yoktur. Yaşam kaynağı olan oksijen vücutlarının dışındaki deliklerden alınıp bir boru ağı yardımıyla taşınır. Böcek fazla büyük olduğunda bu boruların dışarıya açılan uçları bütün oksijeni iç organlara erişemeden emer. Ama karbonifer dönemde atmosferdeki oksijen miktarı bugünkünün neredeyse iki katıydı. Bu yüzden böcekler daha büyük olup yine de yeterli oksijeni alabiliyorlardu. Bu yüzden bu dönemdeki yusufçuklar kartal büyüklüğünde; kırkayaklar da timsah kadar. O zamanlar oksijen neden bu kadar çoktu peki? Çünkü yeni bir yaşam türü tarafından üretiliyordu.

Dünyanın atmosferini ne tür bir yaşam böyle köklü bir biçimde değiştirebilirdi. Göğe uzanan bitkiler! Ağaçlar!
Günışığı için girdikleri rekabette ağaçlar yerçekimine meydan okuyacak şekilde evrimleşti. Ağaçlardan önce en uzun bitki bel hizasındaydı. Sonra muhteşem bir şey oldu. Bir bitki molekülü hem güçlü hem de esnek olacak şekilde evrimleşti. Ağır yükler taşıyabilen ama rüzgar esince kırılmadan esneyebilen bir maddeydi bu. Lignin ağaçların varlığını mümkün kıldı.Artık yaşam yukarılara doğru gelişebilirdi. Bu yepyeni bir alan açtı. Yerin çok üstündeki yaşamlar için 3 boyutlu bir matriks. Dünya ağaçların gezegeni haline gelmişti. Ama ligninin bir dezavantajı vardı: Yutması zordu. Doğanın yıkım ekibi olan mantarlar ve bakteriler içinde lignin olan birşeyleri yemeye kalktıklarında hazımsızlık çektiler. Termitlerin evrimine de daha en az 100 milyon yıl vardı. Peki o dönem ölen milyonlarca ağaç ne olacaktı? Mantarlarla bakterilerin evrilip bunları tüketebilecek biyokimyasal yöntemlere sahip olması milyonlarca yıl sürdü. Bu arada ağaçlar filizlenip büyüyor, ölüyor, devriliyor ve çağlar boyunca oluşan balçık birikintelerinin altında kalıyorlardı. Sonuçta 100 milyarlarca ağaç toprağa gömüldü. Dünyanın her yerinde gömülü ormanlar vardı. Bunun ne zararı olabilirdi ki?

Ağaçlar canlıyken karbondioksit ve su alıp güneş ışığı sayesinde bunları enerji bakımından zengin organik maddeye dönüştürüyordu. Ağaçlar atık ürün olarak oksijen üretiyordu. Ağaçlar ve diğer bitkiler milyonlarca yıldır hala bunu yapıyorlar. Bitkiler ölünce çürürler. Bu da alışverişi tersine çevirir. içerdikleri organik maddeler oksijenle temas edince ayrışıp karbondioksiti tekrar havaya salar. Böylece dünyanın atmosferindeki kimyasal denge sağlanmış olur. Ancak ağaçlar henüz çürüyemeden gömülürse iki şey olur: Karbon ve depolanmış güneş enerjisi beraberlerinde gömülür ve oksijen de arkalarında kalarak atmosfere salınır. 300 milyon yıl kadar önce de böyle oldu. Oksijen fazlası vardı. Böcekler o sayede bu kadar büyüdü. Peki gömülen onca karbona ne oldu? Çağlar boyunca gömülü kaldı... Dünyadaki yaşama gelmiş geçmiş en şiddetli darbeyi vurana kadar!

Bu permiyen dönem dünyası için sonun başlangıcıydı. Benzeri olmayan bir kırımdı. Permiyen dönem, hayat ağacının kırık dallarına adadığımız yokoluş anıtındaki en karanlık koridordur. Üstünden geçen çeyrek milyar yılda ölüm, mutlak zafere hiç bu dönemdeki kadar yakın olmadı. Bugün Sibirya olan topraklarda meydana gelen volkanik patlamalar yüzbinlerce yıl devam etti. 2,5 milyon kilometrekareden geniş dev bir alan lav taşkınının altında kalmıştı. Bu olay dünya tarihindeki bütün volkanik patlamaları gölgede bırakıyordu. Yokoluş anıtı... Volkanik çatlaklardan çok büyük miktarda karbondioksit yayıldı. Bu sera gazı iklimi ısıttı. Karbonifer dönemin uzun süredir gömülü ormanları da işte bu noktada hikayeye yeniden dahil oldu. Aradaki 50 milyon yıl boyunca gömülü ormanlardaki bu ağaçlar dev kömür yataklarına dönüşmüştü. Dünyanın en geniş kömür yataklarından biri de tam burada yani Sibirya'daydı. Lavın sıcaklığıyla kömür yandı. Yeryüzüne metan ve kükürt açısından zengin gazlar yayıldı. Bunlar zehirli ve radyoaktif volkanik küllerle yani kömür dumanıyla kaplıydı. Bu cadı iksiri atmosferi kirletti ve dünyada iklimin istikrarını temelinden sarstı. Sülfirik asitten bir pus güneş ışığını perdeleyip gezegeni karanlığa boğdu. Dünyanın sıcaklığı donma noktasının altına indi. Püskürmelerin şiddeti azaldığında asitten pus yeryüzüne indi. Ama atmosferdeki karbondioksit daha da artarak küresel ısınmaya sebep oldu. Yıllarca süren dondurucu soğuk ve ardından gelen bin yıllık kavurucu sıcak gittikçe azalan bitki ve hayvan nüfusunu çok hırpaladı. Gezegendeki bu köklü değişimlere uyum sağlama şansları yoktu. Küresel ısınma devam ettikçe yüzeydeki ve derinlerdeki sular yavaşça karıştı. Deniz dibindeki bir zamanlar dondurucu suların sıcaklığı yükseldi.

Çökelti halinde donmuş metan zengini buzlar erimeye başladı. Yeni serbest kalan metan gazı yeryüzüne ve atmosfere ulaştı. Metan, ısıyı karbondioksitten daha etkin bir biçimde hapseder. Bu yüzden iklim daha da ısındı. Metan, stratosferdeki ozon tabakasını da mahvetti. Ölümcül ultraviyole ışınlarına karşı hayatı koruyan doğal koruyucumuz aşındırılmıştı. Dünya okyanuslarındaki dolaşım sistemi felç olmuştu. Durgun sulardaki oksijen yokluğu neredeyse bütün balıkları öldürüyordu. Ama bu acımasız ortamda bir yaşam türü öne çıktı: Bakteriler. Ölümcül hidrojen sülfür gazını atık ürün olarak üretiyorlardı ki bu da son darbe oldu... Bu zehirli gaz yeryüzünde hayatta kalmış olan neredeyse tüm bitki ve hayvanları öldürdü. Büyük yok oluş buydu. Dünyada yaşamın tamamen yok olmaya en çok yaklaştığı an! Bütün türlerin onda dokuzu tükenmişti. Yaşamın yeniden toparlanması zaman aldı. Birkaç milyon yıl boyunca dünyaya ölüler gezegeni dense yeriydi. Biz kuyruğu kurtarmayı başaran birkaç türden birinin akrabalarıyız. Siz şu anda insansınız ve hayattasınız. Çünkü onlar direnmeyi başarıp yaşamın geçirdiği en amansız dönemlerden birinde DNA'arını aktarabildiler.

10. bölümde Bu kadar şahane bilgiyi 10 dakika içinde verir...
Defalarca seyretsem de bıkmayacağım.
mükemmel ötesi belgesel. Bilime ve evrene karşı merak duyan herkesin izlemesi gerekmektedir. içerik ve görsel açıdan ise oldukça kalitelidir. Kafamı karıştıran ise türkçeye "bir uzay-zaman serüveni" yerine, "bir uzay serüveni" olarak çevrilmesidir. Her neyse, izlemelisiniz.
her türk'ün izlemesi gereken bir dizidir.
uludag sozlugunun kalıtesını ortaya cıkaran belgeseldır.
kozmoz evrenin ve yaşamın sırları adlı kitabıda mevcuttu.ben kitabını okuyorum filminide indirdim ama kitap bittikten sonra izleyecem zaten aynısı olduğu kitaptada yazıyodu.
evreni tane tane, bilal'e anlatır gibi anlatır bu belgeselde neil degrasse tyson abimiz. ayrıca ibn-i heysem'i anlattığı bölümü şahsım tarafından pek bir beğenilmiştir.
henüz 3. bölüme kadar izleme fırsatı bulabildiğim nat geo yapımı belgeseldir.

bugüne kadar izlediğim belgeseller arasında evrimi en sade dille, etkileyici ve anlaşılır dille anlatan yapım. görsel şölen var adeta tüm bölümlerde. bu iki bölümü de tam olarak anlamak için ikişer kez izledim. bu bölümlerden yaptığım çıkarımı kısaca özetlemek isterim:

evrim denen teorinin aydınlatmış olduğu birçok nokta olduğu kadar, içi boş ve doldurulamayacak! olan çok daha fazla noktası bulunuyor. örneğin gözün evrimi esnasında, gözün ön kısmında bulunan jelatinin aniden merceğe dönüşüp daha çok ışık alan bir yapıya büründüğü söyleniyor. bilimsel olarak kesin ispat edilemeyen şeyler böyle böyle üstünkörü geçiliyor.

ikinci olarak: bu insanların çoğunluğunun kuran'da geçen bilimsel gerçeklerden haberlerinin olmaması muhtemel görünüyor. bunun için de hiçbir hristiyanı, yahudiyi, ateisti suçlayamayız. hangimiz bir hindunun dinini merak ediyoruz ki? birilerinin hayal gücünden hareketle başlayan düşüncelerin kümülatif ilerlemesi sonucu teorilere dönüştürüldüğü kanısındayım. nitekim bruno'nun geocentric düşünceye karşı çıkışıyla başlayan macera, onun ölümünden sonra galile'nin teleskopu icadıyla tamamlanmıştır.

sonuç olarak; islam diniyle bütünleşen bir bilim anlayışı, yeni bir aydınlanma çağının başlangıcı olacaktır. "şu anki müslümanların bilim anlayışla mı?" dediğinizi duyar gibiyim. acele etmeyin. kendi ömrünüzle niye kıyaslıyorsunuz ki? belgeseli izleyenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır: "musa 7 saniye önce doğdu. buda 6 saniye önce doğdu. isa 5 saniye önce doğdu. muhammed 3 saniye önce doğdu. iki saniyeden bile az bir süre önce dünyanın 2 yarısı birbirini keşfetti. ve kozmik takvimin ancak son saniyesinde doğanın sır ve kanunlarını ortaya çıkarmak için bilimi kullanmaya başladık."

daha öğrenilecek çok şey var...

edit: 13. bölümün 33. dakikasından sonrasını herkes mutlaka izlemeli. özellikle de çocuklarınıza izletin.
Binlerce sıkıntının derdin savaşın her şeyin mavi bir toz zerresinde yaşandığını ve halen yaşanmakta olan gerçeği çok güzel bir şekilde anlatan belgesel.
hayali uzay gemisine aşık olunan, son yılların en iyi belgesel dizisi.
özellikle yarı cahillere izletilmesi gereken her biri yaklaşık bir saatten oluşan on üç serilik mükemmel belgesel. neden özellikle yarı cahil dedim çünkü en azından bildikleri çoğunlukla yanlış olsa bile araştırıyorlar. böylece belki ufukları açılır.
Devamının gelmesini dört gözle beklediğim belgesel serisi.
Yaşadığımız dünyaya ve evrene ve de fiziksel kurallarına/kanunlarına çok iyi şekilde değinen harika bir belgesel diyebilirim.
Eğer uzay,evren, gökyüzü,gezegenler, o sonsuz boşluk, galaksiler yıldızlar merak ediliyorsa izlenmelidir.Olabildiğince sadeleştirilen bir bilim dili ve kaliteli animasyonlarla insanı derin sorgulamalara mecbur bırakır.

Toplamda 13 bölüm kadardır.Ben en çok 4.bölümden etkilendim.Kara delikler,zamanın başlangıcı ve evrenin sınırlarından bahsedilmişti.Umarım yanlış hatırlamıyorum.
Bu belgeseldeki arap dayının çok sevdiği carl sagan'ın aynı isimli belgesel diziside vardır. 70 yapımı olduğu için bazı bilgiler daha keşfedilmediği için eksik. Ama onuda tavsiye ederim.
gerçekten hakkını veren bir belgesel.

insanı izlediğinde hiç sıkmıyor katılmadığın görüşler olsa bile ki çok çok azdır insan izlediği zaman hayran kalıyor.

özellikle dindar kesimin gerçekten izlemesini tavsiye ediyorum. ben her izlediğimde yaratıcının ne kadar mükemmel bir evren yarattığına şahit oluyorum.

evet kimi lan bunu izleyip hala yaratıcının olduğuna mı inanıyorsun tribine girecektir. ama ben bunu izledikçe yaratıcıya olan inancım kat ve kat artıyor.

yabancılara olan hayranlığım gün ve gün çoğalıyor.

açın ve izleyin ne kadar mükemmel bir evrende yaşadığımızın farkına varın her ne kadar bu belgeselde aslında çok mükemmel olmadığından bahsetse bile.

izleyeceğiniz çoğu belgesel gibi sıkıcı değildir. zenci ve ülkücü bıyıklı abimizin mükemmel anlatışı ve eklenen görseller ile tam bir şaheser.

bunu neden bu kadar geç izledim diye kendime küfür edip duruyorum. sizde en kısa zamanda izleyin kendinize küfür etmeyin.