bugün

iktisadi bir sistemin, ekonomik ve toplumsal yapısında nitelik ve nicelik bakımından yoğun bir süreç içerisinde gerçekleşen değişim ve gelişmelerin tümüdür.
alm. wachstum
büyüme hormonunun hipofiz bezi tarafından salgılanması ve metabolizmayı, protein sentezini ve bağışıklık sistemini uyarması sonucu bedende meydana gelen değişikliktir. organizmanın nicelik olarak artması olarak tanımlanabilir.
ülke ekonomisinde işgücünün çoğalması, üretim araçları ve gayri safi milli hasıla'nın artması vb. genel verilerin yükselmesidir. ekonominin fiziksel olarak gövdesel genişliğe uğramasıdır.
hipotalamus ve hipofizin oluşturduğu, zamanlanmış kombinasyon.
küçükken hep büyüyeyim istenir. büyüdüğünde de aynı yerde beklemek....galiba zor bir şey bu büyümek.
vücut hacminde görülen artıştır. boyun uzaması büyümeyi kanıtlayan bir gelişmedir.
bence fiziksel konulardaki yetkinlikler için (evlenmek vs.) yasal olarak konulması gereken yaş sınırının 18, ancak zihinsel/fikirsel ve dolayısıyla da hükümsel meseleler adına (oy kullanmak gibi) şart koşulması gereken eşiğin 25 olması lazımdır.

çünkü bir kimsenin, toplumların kendi aralarında görünmez bağlarla sıkıca örmüş bulunduğu ve fiziksel kanunlarla da alakası bulunmayan çeşitli ahlaki/sosyal kuralları kavrayıp bunlara uyum sağlayabilmesi görevini, beyinde "frontal lob" dediğimiz kısım devralmaktadır. kafatasının ön bölümünde bulunan ve bilinçli düşünceden sorumlu olan bu kısım, ergenlik sonrası dönemlerde ancak 25 yaş dolaylarında gelişimini tamamlayabilmektedir ve dolayısıyla da bu dönemden önceki birtakım inançlar/yargılar/hükümler, aslında yeterli derecedeki rasyonel hesaplara veya tefekkürlere bağlı değil de duygusal kaygılara, kendi kabul ettirme isteğine veya toplumun ait hissedilen kümesini taklide dayalı şeylerdir. birisinin ciddi ve özgün bir görüşü olduğunu kabul edebilmek ve dolayısıyla da ona bu konularda söz hakkı tanıyabilmek için en az 25 yaşına kadar zaman vermek gerekir.

ancak toplumda 25 yaşına çoktan erişmiş bulunup da hâlâ daha herhangi bir "akıl" belirtisi göstermeyerek radikal kimi ideolojik inançlarda ısrarcı davranan, azımsanamayacak derecede kalabalık kümeler vardır. basit bir tabirle "beyin yoksunu primatımsı" sayılabilecek bu kalabalık güruhun, pek çok konulardaki mantıki hesaplamaları algılayamayarak, her türlü zihinsel algoritmadan yoksun yaşayıp gitmesinin temel sebebi ise, frontal lobun gelişimini tamamlamamış veya geç kalmış olması değil de sorgulamaya yönelik nöronlar arası bağların eksikliğindedir.

beynimizdeki nöronlar, biz herhangi bir "ana kümeye" dahil olan konu üzerine düşündükçe, bu konuya ilişkin yargıların iletişiminin ve çelişki denetimlerinin daha kolay ve hızlı yapılabilmesi amacıyla birbirleri arasında bir çeşit "bağ" kurarlar ki böylece zihinsel elektriklenmeler daha işlek biçimde hizmete sunulabilsin. ancak bir konu başlığı üzerine çok fazla duyum alıp da derin düşündükçe nöronlar arası bağlar gittikçe artacağından dolayı bu inanç veya mesele, bizde gittikçe dogmalaşır, derinleşir ve sonuç olarak da onu terketmeye isteksiz hale geliriz.

en basit örnekle atatürk hakkında çok okuma yaparsanız veya o konu ile detaylıca ilgilenip de sürekli duyum alırsanız, atatürk fikri sizde "nöronlaşır" ve bu zamana kadar biriktirdiğiniz nöron bağlarını kaldırıp atamayacağınızdan ötürü de bu fikirde zaman içerisinde sabitlenirsiniz. okuduklarınız, duyduklarınız veya ta göbeğine doğduklarınız, büyük oranda sizin geçerli fikir cephenizi oluştururken bunun üzerine sorgulama yapıp da "neden doğru, temellerinde ne var" diye frontal lobunuzu çalıştıracak eylemlere kalkışmazsanız, olduğunuz yerde sayar ve dış dünyadaki diğer fikirlere de cahil cesaretiyle meydan okur hale gelirsiniz.

ancak frontal lobu gelişkin olan ve bolca çalıştırdığından ötürü epeyce işlekleştiren bir kimse, beynin bu kısmına bağlı rasyonel hesaplamalar hususunda uzmanlaşacağından bu tip "yerleşik" inançlara daha az bağlılık duyar hale gelir veya en azından gerektiğinde bunu terkedebilmek onun için daha kolaydır.

şimdi ana konu olan "neden ideolojisini sorgulamayan veya diğer meseleleri hiç anlamayan ahmaklar var" noktasına bu bilgiler ışığında geri dönersek, söyleyebiliriz ki bu insanlar toplum tarafından halihazırda itilmiş bulundukları fikir havuzları üzerine tefekkür etmeyerek frontal loblarını ilkel bırakmış ve dolayısıyla da bu konu, onlar için nöronlar arası bağlarla güçlenip temelleşerek terk etmesi imkânsız hale gelmiştir. frontal lob, belirli yaşa kadar (25) gelişimini sürdürür ve bunun devamında da büyük oranda sabit kalır. hatta beynin kimi yetileri de (dil öğrenmek vb.) bu yaşlardan sonra kazanılması imkânsız hale gelebilir. bizim bu düşüncesiz dediğimiz güruh da frontal lobuna bir nevi ihanette bulunduğundan dolayı beynin bu bölgeden sorumlu kısmı artık durağanlaşır, işlevsizleşir, yani yaş ağaç kuru hale gelir.

dolayısıyla da koskoca yetişkin bir adama ne kadar laf anlatsan da anlamaması ve kendi fikrinde ısrarcı olup da senin "ee yani bunu neden doğru kabul edelim" sorularına yanıt veremeyişi, esasen bu meseleden kökenlenen şeylerdir. hatta kimileri fikirleri üzerine frontal loblarını kullanmamakta o derece direterek "düşünmemezlik" ediyorlar ve tek tip inançlara sahip oluyorlar ki, kendilerininkinden başka olan her şeyin yanlış olduğunu sanıp pek çok meseleyi, sırf kendi frontal lobları tembelliğe alışmış da kavrayabilip yoğurabilmekten aciz diye kabul etmiyorlar. gidip de "komünizm neden yanlış" diye soracak olsan, "e ben kabul etmiyorum o yüzden" raddesine varabilecek mantık yoksunu yanıtlar duymak hakikaten de işten değil.

bir de bilimsel bir veriden uzak ve kendi fikrime dayalı olarak şunları oluşturdum:

beynin işlevlerine ayrılan ve farklı görevler gören kısımları olduğundan inanıyorum ki bizim gün boyunca düşündüğümüz ve dolayısıyla da nöron bağları oluşturarak daha da işlevselleştirdiğimiz meseleler, bazı ana başlıklara ayrılıyor. örneğin siyasi/ideolojik düşünme ile mekanik/makinelerin basit düzenekleri üzerine soyut canlandırmalar aynı sınıfa dahil olmakta ve ikisi de benim tanımımca "fizik kurallarına bağlı zihinsel önermeler" sınırları içerisinde sayılıyor. yani bir şişenin kapağını açmak için geliştirilen alternatif yöntemleri zihinde canlandırmak ile bir ideolojinin temellerinin çelişkileri veya işlevselliği üzerine düşünmek, bana kalırsa zihnin aynı bölümüne hitap ediyor. en azından ben birinin ideolojik konular hakkında dediği "bu böyle olmalıdır" hükmü üzerine hesap yaparken sanki zihnimde mekanik dişlilerin veya basit kaldıraçların gölgelendirmeleri oynaşıyor gibi hissediyorum. o yüzden iddia ediyorum ki duygusal ve his ağırlıklı değil de mekanik sistem odaklı çalışan beyinler, ideolojik/toplumsal meselelerde verilen hükümleri sorgulamada daha başarılı. bunun gibi de birden fazla zihin tipi olduğuna inanıyorum.
güncel Önemli Başlıklar