bugün

kızların ilk görüşte küçük dillerini yuttuklarını düşündüren bir surat ifadesiyle sordukları aptal soru
yada
kemal sunalın hanzo filminde armut ile kandırıldığı soru
(bkz: kedidir o kedi)
sanırım üniversite birinci sınıfta okuduğum seneydi, ya da iki... her neyse, bu hafıza sorunu son zamanlarda fazlasıyla sıkıntı oluşturmaya başladı bende. esasında bununla alakalı bir şeylerden söz etmek değildi niyetim. uzun zaman önceydi işte...

kavurucu yaz sıcağının etkisiyle kuzenlerim ve abimle beraber evde tıkılı kaldığımız bir yaz günüydü. yapılabilecek tüm seçenekleri gözden geçirip en makulu olan evde oturup film seyretmekte karar kılmıştık. yata yata pek bir büyüttüğümüz popolarımızı kaldırıp dışarıdan film kiralamaya üşendiğimizden, tvdeki program listesinden keyfimizi yerine getirecek bir film arar olduk. ve nihayet şansımız yaver gitti de zamanında pek bir kaliteli filmler veren, dekodersiz evlerin fazla hoşlanmadığı cine5'de 10 dakika sonra başlayacak olan filmi izlemeye niyetlendik: le diner de cons. "ben bu filmi biliyorum!" dedi abim; "tiyatro uyarlaması, tam bize göre..." salaklar sofrası idi türkçe adı. haliyle fransızca eğitim görmüş birisi olduğundan şaşırmadık film hakkında bilgi sahibi olmasına. gerçi bilmediği bir şeyler var mı diye sorsanız sanırım bu soruyu yanıtsız geçiştirmek zorunda kalırdım...

baştan sona kadar kahkaha bombardımanı şeklinde ilerleyen salaklar sofrası hayatım boyunca izlediğim en komik filmlerden biriydi, belki de en komiği!.. haftanın belli günlerinde arkadaşları ile çıktıkları yemeğe buldukları bir dolu salağı çağıran filmin kahramanları, kimin getirdiği adam en salak seçilirse ona ödül vermek için iddialaşırlar ve olaylar böylece zıvanadan çıkar. filmden sonra sabaha kadar film hakkında konuştuğumuzu ve hatırladığımız her sahnede katıla katıla güldüğümüzü bilirim. hatta bazan öyle bir gülme krizi tutuyordu ki kasıklarımıza kramplar giriyor, tuvalete yetişemesek altımıza kaçıracak oluyorduk...* filmde dikkatimi en çok çeken oyuncu jacques villeret olmuştu. dış görünüşü ile bile güldürme potansiyeline sahip olan bu oyuncuyu bir yerlerden gözüm ısırıyordu. hafiza-i beşer nisyan ile malüldür derler ama bu durum o zamanlar bende pek geçerli değildi sanırım. zira zehir gibi hafızamın hatırlayamayacağı pek az şey vardı... kısa bir süre sonra bu komik sıfatlı tıknaz vücutlu adamı nerden hatırladığımı buldum. cumartesi cumartesi adlı türk alman ortak yapımı filmde karısını doğrayarak salam yapan psikopat kasap rolünde muhteşem bir performans sergilemişti. tunç okan'ın otobüs'le beraber çektiği iki filmden biri olan bu film türk sinemasının en özgün mizah örneklerinden biriydi bana göre...

eğer ki canınız gülmek istiyorsa, karın ağrısından ve kasıklarınıza kramp girmesinden hoşlanıyorsanız bu iki filmi şiddetle tavsiye ederim. şu satırlara kadar konunun bu ne bu başlığı ile ne alakası var derseniz hemen anlatayım. mevzubahis ikinci filmin bir yerinde kreşe bırakılan yaramaz bir çocuk vardır. sürekli ortalığı karıştırır, arkadaşlarını döver, oyuncakları kırar. bu şımarık veled haylazlıklarını yaparken çevresindekilere durmadan aynı soruyu sorar. onu geçiştirmelerinden de hiç hoşlanmaz. işte ısrarla düzgün bir cevap alabilmenin umudu ile sorduğu bu sorudur; bu ne bu?.. * *
Tesekkur ettigim bir yazar.