bugün

elif şafak'ın ''ne kadar izlersem izleyim bıkmadığım film'' olarak tanımladığı filmdir.keyifli, güzel bir film olup; o kadar abartılası bi film de değildir.
türkçesi brezilya olup aynı zamanda başkenttir.
simgesel göndermelerden geçilmeyen film. izlediğimde, yapım yılına göre oldukça ileri bir seviyede teknolojiden yararlanıldığını düşünmüştüm. satır aralarında kapitalist düzene ve onun korkunç rutinliğine ağır eleştirilerin bulunduğu, üzerinde ince çalışmaların yapıldığı her halinden belli olan bir senaryosu vardı.

bir de tabii robert de niro'ya değinmek lazım; stanislavski icadı yazılı oyunculuk kurallarından 'küçük rol yoktur, ancak küçük oyuncu vardır' buyuranını ezbere bilen de niro, hatırladığım kadarıyla, 2 küsür saatlik filmde yalnızca 3 ya da 4 sahnede görünmesine rağmen filme inanılmaz bir ivme kazandırıyordu. büyük oyuncu olmak da böyle bir şey herhalde.
ayrıca birçok müzisyenin yorumladığı nefis bir melodiye sahip olan çok eski şarkıdır.

Brazil, where hearts were entertaining June
We stood beneath an amber moon
And softly murmured "Someday soon"
We kissed and clung together

Then, tomorrow was another day
The morning found us miles away
With still a million things to say
Now, when twilight dims the sky above
Recalling thrills of our love
There's one thing I'm certain of
Return I will to old Brazil
1985 yapımı Terry Gilliam filmi. Distopya fantezisini brazil şarkısının onlarca farklı duygu durumuna uyarlanmış vrsiyonları etrafında ve su borularıyla çevrili bir halde verir Terry Gilliam.
ilk izlediğimde* bana

"Yaratıcılıgın sınırları mı var sanıyorsunuz? daha önce bu filmi izlememişsiniz. Delilik ile aşk arasındaki o ince çizginin tüm noktalarını hissedeceğiniz kadar gerçek ve daha önce gormediginiz kadar inanılmaz bir yolculuğa hazır mısınız . Sci-fi nin ne oldugunu, teknolojinin zekadan yoksun işleyişinin yapay zekaya borçlu olundugu bir donemde gecen karmaşanın dayanılmaz hafifliği nde sözü geçen hafifliği bulacağınız Brazil şarkısıyla görün . Hayal dünyanızın Brazil tarafını daha gormediniz, hayal etmenin bu kadar guzel oldugunu hayal etmek bile bu kadar zorsa bu filmi izlemeden ölmeyin..."

dedirten Terry Gilliam şaheseri.
SplutterFish firmasının geliştirmiş olduğu başarılı render motoru.
nineteen eighty four temelli, terry gilliam şaheseri.
en büyük korkusu kağıtlar (doldurması gereken formlar) olan tuttle'ın kağıtların saldırısıyla ortadan kaybolması, bürokrasinin insanı nasıl bunaltabileceğini anlatır.

ayrıca sadece kağıtlarla belkide sinema tarihinin en etkileyici sahnesini çekmeyi başaran yönetmenin hayal gücü takdiri hak eder.
Alegoridir, ironidir, metafordur, monty python kaynaklı keskin mizahtır bunlardan hepsinden vardır fazlasıda vardır şöle ki; hımm, size ne lazımsa onu söyleyin en iyisi, ben ona göre konuşayım o derece bir filmdir. Filmdeki giydirilen kavramları yazmaya kalksak elimizde ikinci bir sözlük olur, ansiklopedi olur. Olur olur halledicem ben hepsini...
--spoiler--
Filmin isminin, içeriği ile bu derece kopuk oluşu, filmde de çalıp duran aynı isimli şarkının o neşeli havası ile filmin distopik atmosferi arasındaki tezata bir göndermedir.
--spoiler--
dr strangelove ile beraber yapılmış en iyi iki hiciv filminden biridir.
şüphesiz terry gilliamın en iyi filmidir. lisede robert de nironun bütün filmlerini izlediğini sanan beni feci pişman etti. gerçi o zaman izlesem şimdiki kadar hayran olmazdım sanırım. film başından itibaren retro izler taşıyor. bu nedenle a clockwork orange filmindeki mekanlardan hoşlananlar bu evreni de beğeneceklerdir. yönetmenin adını görünce insan ister istemez bir kutsal kase bekliyor (hayır üst entrydeki gibi değil). çok fazla imgesel anlatım var ama bir kubrick gibi nereye çekersen oraya yorumlayabileceğin şeyler de değil. filmin genel konusu sistem eleştirme üzerine. başroldeki dayının da gençliği bir ayrıymış hani.

--spoiler--
annesinin son halini görünce ben de beklenen tepkiyi verdim. *
--spoiler--
80 li yıllara göre, korkunç bir zeka ürünü olan film. yürürken peşinde bir çok çalışanın gezdiği müdür sahnesi ve tuttle'nin kanalizasyon borusuyla hava borusunu değiştirdiği sahne gülmekten ağlatır.
bana göre mesaj vermesi gereken filmlerin 90 dakikayı aşmaması kuralına uymamış ve bu yüzden bitmesini bekleyerek izlediğim verdiği kolayca kısaca anlaşılır mesajı çok uzun sürede anlatmış 1985 yapımı film.
Terry gilliam yapımı muhteşem bir yapıt. Filmin ana esin kaynagı, George Orwell'ın "1984" adlı eseri. Kitabı okumuş biri için film daha bi anlam kazanıyor tabii. ingiliz filmi olduğundan, içinde bolca absürdlük ve kara mizah barındırıyor. Kuralcı devlet memurları, hantal bürokrasi ve herkesi kontrol altında tutma sevdalısı diktatör bir rejim, tüm bu çılgınlığın ortasında da delirme noktasına gelmiş kahramanımız var. Zaten onun dışındaki herkes çoktan deli olmuş gibi. Filmin türü fantastik bilim kurgu ama içerdiği ögeler gerçek dünyamıza çok da uzak değil. Keyifli ve kaliteli bir yapım, izlenmeli.
bir şarkıdır;
https://www.youtube.com/watch?v=VbXNmIvWa1c