bugün

dünya'da rakamlara dökülmesi için çabalar sarfedilen fakat formulize edilmesi çok zor olan, hata payi yüksek kriterlerdir. öncelikle anket tadında bir yaklaşımda bulunmayacağımı belirtmek isterim. şimdik bir öğrenci olarak düşünelim.

üniversitedeki öğrenci sayısı

üniversite'nin küçük bir üniversite olmasını kimse istemez. çünkü büyük bir öğrenci kitlesi içerisinde daha kurumsal bir yapı mevcuttur. kütüphane, yemek imkanları gibi olanaklar üniversitenin büyüklüğüyle orantılı olarak artar ve seçeneğiniz çoğalır. lakin üniversitedeki öğrenci sayısının az olması da zaman zaman büyük avantajdır. kişi sayısı az olduğu için bazı dil dersleri 15-20 kişilik gruplarla yapılabilmektedir. bu da bir öğrenci için nimettir.

üniversite'nin bilgisayar ve internet imkanları

esasen * yabancı üniversiteler için bilgisayar sayısı ve internet hızı gibi imkanlar iyi üniversite olma kriteri değildir. zira bunlar daha çok araçtır. türkiye bu konularda pek bir meraklı olduğundan ve daha önemlisi hala bu imkanlara yeterince sahip olmayan okullar bulunduğundan bu rakam dikkate alınmaktadır.

üniversite kütüphanesi

bir bilimsel araştırma yaparken internet yetersiz kalabilmekte ve bu durumlarda kütüphane önem kazanmaktadır. üniversite kütüphanesindeki kaynak sayısı kadar , her yıl yapılan yatırım ve yeni kaynak sayısı da kütüphane için önemlidir. genelde üniversite bütçelerinde yapılan ilk kısıntı kütüphanelerden olmaktadır. bu da kütüphanelerin olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır. türkiye'de bir okulun kütüphanesi sizi memnun etmişse maddi yönden sıkıntısı az demektir.

eğitmen başına düşen öğrenci sayısı

her hoca'nın kaç öğrenci ile ortalama olarak uğraşacağı eğitimin kalitesi için önemlidir. zira bir hoca 250 tane kağıt okuyorsa farklı 60 tane okuyorsa farklı bir kalite yakalar. bir öğrenci ile daha iyi ilgilenebilme şansı önemlidir. sanılanın aksine devlet üniversitelerinde bu oran vakıf üniversitelerinden çok daha düşüktür. çünkü devlet üniversitelerinde kadro kavramı vardır. hoca ders vermese de, yemese de içmese de hoca olarak kalabilmektedir. sayılar bu açıdan şaşırtıcı sonuçlar vermektedir. eğer reel bir yaklaşımda bulunursa vakıf üniversitelerinin genel olarak bu oranda daha iyi noktalarda olduğu tahmin edilebilir.

eğitmen başına düşen bilimsel makale sayısı

bir eğitmenin aslında bilim adamı olarak en önemli görevi üniversite içerisinde bilim üretmek ve bunu makaleler aracılığıyla kağıda dökmek ve bilimsel tartışmaya açmaktır. bilimsel anlamda ilerlemeye kapalı bir bilim adamı öğrencilerine de faydalı olamaz. ilerleyen bilimi hocaların yakalaması ve kendilerinin de buna katkıda bulunması tahmin edilenden çok önemlidir. yabancı pek çok üniversite için hocalarını önemli yapan en önemli istatistiktir. bu alanda son yıllarda türk üniversiteler içinde de rekabet mevcuttur. senelere göre birinciler değişmekle beraber vakıf üniversiteleri eğitmen başına düşen bilimsel makale sayısında daha önlerde yer almaktadırlar. tabii ki önde gelen devlet üniversiteleri de bu yarışın içerisindedirler. diğer yandan bazı devlet üniversiteleri daha çok "toplam bilimsel makale sayısı" nı kendilerine tercih etmektedirler. fakat bu istatistik şaşırtıcıdır. esas olanı eğitmen başına düşenidir.

son olarak bir detaydan da bahsetmek gerekir. genelde türk üniversiteleri yabancı dergilere yayınlanabilecek kalitede makale yazmazlar. bunun yerine kendi aralarında bir al gülüm ver gülüm mantığıyla makale verirler ve yayınlarlar. bu konuda bir istatistik sorulduğunda uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri dikkate almak gerekir.

mezunların durumu

her ne kadar akademik yaklaşımdan uzak olsa da iş yaşantısında da başarılı olmak bir üniversitenin prestijidir. özellikle belirli devlet okulları bu konuda yılların mezunlarını iyi kullanmakta ve iyi yerlerdeki mezunlarını reklam yapabilmektedirler. doğaldır.

bunun dışında üniversitenin bulunduğu şehir gibi pek çok sayılmayacak kriter bir üniversitenin iyi olması üzerinde etkendir. bu kriterler ne yazık ki formulize edilemez ve hangisinin daha önemli olduğu hep bir tartışma konusudur. lakin bir üniversite için iyi derken ya da "bu üniversite şundan daha iyi" derken bu kriterlere objektif olarak göz atmak gerekir.
üniversitenn bilim çalışmaları yapılan, kimsenin belirli bir ideoloji doğrultusunda şartlandırılmadığı bir öğretim kurumu olduğu gerçeğinin ne derece benimsenmiş olduğu da ülkemiz için önemli bir kriterdir.

maalesef bu kriterde bir ünversitemiz yoktur. çünkü ortada yök gerçeği, tornadan çıkmış gibi tek tip düşünen insanlar arzu eden bir resmi ideoloji vardır. üniversitenin eğitim kalitesiyle değil öğrencilerin kılık kıyafetiye uğraşan rektörler vardır. akademik yeterlilik değil ideolojik adam kayırma vardır. haliyle eğitim hep ikinci planda kalmaktadır.

(bkz: laikçi mitinge öğrenci taşıyan rektörler)
-hocaların ulaşılabilir olması.
-dekanın önünde iki büklüm yapılan değil , adam gibi problemler hakkında yapılan konuşma imkanı.
tıpçılar için konuşmak isterim:
-histolojide praparat kalitesi ; kitapta ayrı bişi gözükürse praparatlar çok eski ya da çok kalitesiz olursa bu adam ancak teoriyi öğrenir
-hastayla iletişim imkanı nice doktorlar var , mezun
oluyor 6 sene hasta ellememiş..
-universite şehri kavramı oluşması bi nevi öğrenciyi izole etme , küçük bi kentte tüm şehre yayılan öğrenci binaları olması , trafikle , uzun labirentlerle uğraşmamalı akademisyen / öğrenci
-makale tırtıklamayıp adam gibi sponsor bulup , bilimsel deneyler yapma
-bilimsel özgürlük , milletveilleri adam öldürüp , mafya olup dokunulmaz olurken , ülkede akademisyenler dava ediliyor pat pat
-universitelerin , diploma değil , ülkeyi kalkındıracak yer olduğunu idrak etme..
-yabancılar için çekici yer haline getirip , çok sesliliği/kültürlülüğü sağlama
1)Öğretim üyesi başına düşen uluslararası yayın sayısı ve kalitesi.
2)Fiziki yeterlilik.
3)Mezunlarının iş ve akedemik hayattaki başarıları.
4)Öğrenciye değer verilmesi.
5)Uluslararası Akreditasyonlar.

bu kriterlerden bazılarıdırlar.